Bir dehşet çağında olduğumuza kuşku yok. Ektiğimiz rüzgarların fırtınalarını biçmeye devam ediyoruz. Dengesini bozduğumuz dünya yalpalarken üstünden atmaya çalışıyor bizi. Bunlar daha iyi günleriniz diyor ya bir sinsi ses, bunu işitenler olarak bir kaygıda ortaklaştırıyoruz. İşitmeyenler çok ama. Gemisini kurtarmaya çalışan o kaptanlar denizin bitmekte olduğunu fark etmiyor olmalılar. Bugün yaşananları öngörenler çok çırpındılar anlatmak için. Bütün sorun sadece kendini ve yakın çevresini düşünen insanda. Bu aidiyet hissi ulus devlete kadar uzanıyor kimileri için. Ben ve onların uzandığı sınır buraya kadar. Tahayyül burada sona eriyor. Yabancılara karşı kendini güvenceye almak önemli. Göçmenler püskürtülmesi gereken yaratıklar, parası olan, gelişmiş ülkelerden gelenlere ise göçmen denmiyor. İngilizcede “expat” diye bir terim var. Biraz sömürgecilik zamanından kalma. Onlara da sömürgeci demek en kolayı. Paraları değerli ve gelip keyif sürüyorlar parası değersiz topraklarda. Aynı dünyada yaşadığımız, bu canlı organizmanın acıyan herhangi bir yanının diğerini nasıl etkileyeceği unutuluyor. Ulus devletler kurulurken yaşanan kıyımlar (etnik katliamlara kültürel kıyımlar da dahil) zaten gölgesini tarihten bugüne düşürmeye devam ediyor. Dışlanmışlıkla, şiddetle zedelenmiş insan ruhu iyileşemiyor bir türlü. Burası benim evim defolun gidin diye çırpınırken evinin alev aldığını göremiyor ulus sapiens.
Doğanın ulusu filan yok. Tüm çeşitliliği içinde var olmaya çalışırken bağrına bayraklar dikiliyor, dikenli tellerle çevreleniyor. Bir yanı aç yatıyor diğer yanda sofralar çöpe atılıyor. Birisi uzaydan seyretse akıl almaz bir hikâye yaşanan. Tahayyül sınırımız nereye kadar. Küçük aidiyet ilişkilerimizin kıskacında çırpınırken önce kendimiz, sonra ailemiz ve büyük aidiyetimiz ulus bizi ilgilendiren. O büyük aidiyet dediğimiz diğer aidiyetlerin esenliği için iyi durumda olmak zorunda. Bir gezegene olan aidiyetimiz romantik bir hikâye yalnızca. Aslında nefret doluyuz herkese. Nefret kendinden başlıyor. Sonra aileye, çevreye yayılıyor. Nefreti doğuran korku çünkü ve bütün ötekilerden korkuyor insan çünkü onların ne yapıp yapmayacağı kontrolünde değil. En yakınındakinden bile ölesiye korkuyor insan. Pek çok aile içinde cehennemler yaşanıyor. Dışarıya sunulan sahte mutluluk tablolarına aldanmayın.
Bu yanlışın farkında olanlar hiç de azımsanacak sayıda değil bir yandan da. Yanlışın farkında olsak da onun örgütlediği sistemlere mahkumuz. Bunun dışına çıkıp kendi mikro yaşam alanlarımızı savunmak elimizden gelen. Küresel sorunların o alanları yok edebileceği tehdidi ise hep orada. Çanlarını çalan bu felaket karşısında nasıl koalisyonlar kurabileceğimizi düşünme zamanı şimdi.
Rahat bir alan yok dünyada. Ulusal sınırlar bir güvenlik alanı değil. Zaten bizim için güvenlik alanı oluşturan o sınırlar başkaları için ölüm, yıkım, kıyım anlamına gelmiş en başta. O sınırlar, o bayraklar için kanlar dökülmüş. Bunu kutsallaştırıcı milliyetçi retorik içinde söylemiyorum. Tam tersini düşünerek söylüyorum. Onca genç niye ölmüş diye kalbim parçalanarak söylüyorum.
Başka bir dünya tahayyül etmek zorundayız. Sistemin yürümediği apaçık ortada. Kötülük kendini kusuyor artık.
İstanbul’da maskeyle metroya binerken, arkadaşlarıma sarılmaktan, dokunmaktan korkarken düşünüp duruyorum bunları. Yangınlara, sele kapılmış insanlara gözyaşı dökerken düşünüyorum.
Dünyayı düşünüyorum en çok da. İnsanın insana ne çok benzediğini düşünüyorum.
Küçüktüm ve Nazım Hikmet şiirlerini keşfetmiştim bir gün. Gece gündüz okuyordum onları ve dünyanın dört bucağına, farklı renk, farklı isim taşıyan insanlara doğru kanatlanıyordu kalbim. Bazen aynı şiirleri seven insanların yanı başlarındaki kötülüğe bakarken dünyanın uzak köşelerini görmez olduğunu fark ediyorum ve kalbim kırılıyor. Bizi inceden zehirlemeye devam eden sisteme karşı çıkmadıkça ona alan açıyoruz sadece.
Arkadaşım motorları maviliklere değil müsilajlara süreceğiz dedi geçen gece. Aklımdan çıkmıyor bu. Oysa geleceğin daha güzel olacağından başka bir tesellim yoktu bu dünyada. Umudumu kaybetmiş değilim çünkü biliyorum bu kalp ağrısında yalnız olmadığımı.