BM Genel Sekreteri Guterres’in Kıbrıs özel ya da kişisel temsilci olarak atadığı Maria Holguin Cuellar 11-12 Mart 2024’de yeniden Kıbrıs’a gelecek.
Holguin ilk ziyaretinde iki liderle ikişer kez görüşmüş, her iki görüşmede de iyi izlenimlerle ayrıldığını ifade etmişti. Ancak herhangi bir detay vermemişti.
Ardından Atina ve Ankara ziyaretlerini gerçekleştirmiş ve Londra’ya gitmişti. Yani garantör ülke başkentlerinin nabzını da tutmuştu.
Holguin ilk tur ziyaretinde Brüksel’e, AB’nin başkentine uğramamıştı. Açıklamalarda Brüksel ziyaretinin ikinci turda yapılacağı söylenmişti.
Holguin ilk turun ardından BM merkezine giderek izlenimlerini genel sekreter Guterres ve GK üyeleriyle paylaştı.
Önümüzdeki ayın ilk günlerinde de BM merkezinden aldığı izlenimleri taraflarla paylaşmak ve bir yol haritasi belirlemek amacıyla yeniden bölgeye gelecek.
Bu gelişinde önce Kıbrıs’a değil, Londra’ya gidecek. 5-6 Mart’ta Londra’da görüşmeler yapacak ve ardından 11-12 Mart’ta da Kıbrıs’a gelecek. Muhtemelen bunun ardından da Ankara ve Atina ziyareti olacak. Son olarak da bu kez Brüksel’e giderek AB yetkilileriyle görüşecek.
Holguin bu ziyaretlerde elbette taraflar arasında müzakere zemini yoklaması yapmaktadır.
Ortak zemin var mı, yok mu?
Kıbrıs’a baktığımız zaman iki taraf arasında bırakın ortak zemini, adeta bir uçurum var.
KKTC dışişleri bakanı Tahsin Ertuğruloğlu geçtiğimiz günlerde basın aracılığıyla Holguin’e çağrı yaparak “boşuna çaba harcama, zemin olmadığını söyle ve görevi iade et” dedi. Cumhurbaşkanı Tatar da buna yakın şeyler söyledi.
Her ikisinin de bilmediği Holguin’in de, onu temsilci olarak tayin edenlerin de zaten Kıbrıs Türk tarafını ciddiye almadığı ve daha çok Türkiye’nin bu konudaki yaklaşımını merak ettiğidir.
Biliyorsunuz cumhurbaşkanı Tatar Eylül ayında New York’ta görüştüğü Guterres’e yeni bir özel temsilci atanmasına karşı olduğunu net biçimde aktarmış ve karşı çıkmıştı.
Ardından Guterres, TC dışişleri bakanı Hakan Fidan ile görüşmüş ve Fidan’ın temsilci atamasına yeşil ışık yakması sonucu atama gerçekleşmişti.
Bu durum ortada dururken Holguin’in Kıbrıs Türk tarafını ciddiye almaması doğal değil mi?
Kıbrıs Türk halkı 2020 yılından bu yana görünmez kılındı. Bir başka ifadeyle covid-19 pandemisi ile birlikte Kıbrıs Türk halkı da her açıdan görünmez oldu.
Önce demokrasi katledildi. Cumhurbaşkanı müdahale ile seçtirildi. Ardından başbakan doğrudan Ankara’dan tayin edildi. Bir yıl sonra o da gitti. Yerine geleni Ankara yine beğenmediği için onu da görevden aldı ve yerine şimdiki başbakanı tayin etti.
Açıkçası 2020’den bu yana Kıbrıs Türk halkı her bakımdan geri gitti. Bu 4 yılda taş taş üstüne konmadı. Tayinle gelenler oturdukları koltukları borçlu oldukları Ankara’ya şükran çekmekten başka iş yapmadı.
Ankara’dan gelen talepleri emir telakki etti. Ankara’dan gönderilen bürokratları baş üstünde tuttu.
Ekonomi dibe vurdu. Demokrasi göstermelik olmaktan kurtulamadı. Kurumlar birer birer Ankara’dan gelen iş insanlarına peşkeş çekildi. Golifa vatandaşlıklar artarak sürüyor.
Bu durumda Kıbrıslı Türkler de kendi ülkesinde azınlığa düşmenin yanında yok sayıldı.
Bütün bunlar ortada dururken bizi yönettiğini zanneden bugünkü UBP-DP-YDP hükümeti ile cumhurbaşkanlığı makamında oturan Ersin Tatar’ın söyleyeceklerini kimse dikkate almaz diye düşünüyorum.
Bu da hem bana, hem de benim gibi düşünen tüm Kıbrıslı Türklere acı veriyor.
Ortak zemin konusunda elbette her şey söylenebilir. Vardı-yoktu, olurdu-olmazdı, yaratılırdı-yaratılamazdı konularında her şey söylenebilir. Derin yorumlar yapılabilir.
Ama bütün bu süreçte tarihinde ilk kez Kıbrıslı Türk tarafının bir görüşünün olmaması asıl acı olan budur diye düşünüyorum.