2015 Cumhurbaşkanlığı seçiminin öncesinde yoğun olarak Cumhurbaşkanlığı'nın 'örtülü ödeneği' tartışma konusu olmuştu.
Eleştiriler, Derviş Eroğlu ve ekibinin bu parayı seçim kampanyasında kullandığına ilişkin yoğunlaşıyordu.
Cumhurbaşkanı adayları arasında da konu sık sık dillendirilmekte, TV tartışmalarında dahi gündeme gelmekteydi…
Adaylar arasında ikisi vardı ki, bu ödeneğe karşı muhalif duruşları ile dikkatleri üzerine çekiyordu…
Biri CTP Adayı Sibel Siber…
Diğeri Mustafa Akıncı…
Kaderin cilvesine bak.
Akıncı ikinci turda CTP'nin de desteğiyle Cumhurbaşkanlığı'na seçildi.
Ve seçildiği günden buyana, biraz da kendi çabası ile gündeme gelen örtülü ödenek konusu peşini bırakmadı.
Bu kez mesele kendisini buldu.
Seçimin hemen ardından gelen bilgiler Akıncı'nın örtülü ödeneği kullandığını söylüyordu.
Önceleri inanmadım, “Yok yahu yapmaz” dedim, o kadar da değil!..
Meğer o kadarmış!..
Kullanmış…
Kullandığına göre kalem kalem açıklar herhalde diye düşündüm.
O günlerde kendisine sık sık “örtünün üzerindeki örtüyü kaldıracağım” sözü hatırlatılıyordu.
Toplumdan gelen “neden kullandığını açıkla” baskılarına da direnmeye başlayan Akıncı ve ekibi bu kez “Diğer Cumhurbaşkanları kullandı, ne var yani ben de kullanırsam” babında savunmaya geçiyordu.
Oysa ki “Örtülü ödenek devlet sırrı değildir” diyen kendisiydi…
Hatta bu sözleri Cumhurbaşkanlığındaki ilk yüz gününü değerlendirdiği basın toplantısında sarf etmişti…
Tarih 11 Ağustos 2015'te kameralar karşısına geçen Akıncı, “Örtülü ödenek devlet sırrı değil... Yılsonuna halkla kapsamlı bir açıklama paylaşacağım” diyordu üstelik!..
'Yılsonu' dediği 2015'in sonuydu…
2015 sonu geldi, geçti…
2016’ya girdik.
Hatta 2016'yı bile geride bırakmaya hazırlanıyoruz.
O zaman 'ne oldu' bu örtülü ödenek açıklaması diye sormak gerekiyor, ne oldu?
'Açıklayacağım' dediği tarih bile geldi, geçti.
“Örtülü uygun olmayan yerlere harcanmıyor” demekle örtünün altındakini saklama çabası var hissi uyandırıyor, ne yazık.
Ve 'başkaları da kullandı' savunması hiç ama hiç samimi ve tutarlı gelmiyor.
Şimdi ben başkaları gibi “Sana yakışmaz, halkın beklentisi budur, senden beklenen budur, halk sana inandı” filan gibi methiyeler düzecek değilim Akıncı için…
Yakışıp yakışmadığına toplum karar verecek.
Ancak ortada bir ‘tutarsızlık’ olduğunu söylemeden de geçemeyeceğim.
Bu kaynak kullanılıyor ve henüz açıklaması da yok.
Ayda 100 bin TL’ye yakın örtülü ödenek ve 50 bin TL civarı hane halkına yardım kalemi.
Her ay çatır çatır kullanılıyor!
Ayda 150 bin TL!
Öylesine iddialar geliyor ki kulağıma, kimlere ödemeler yapılıyor diye, duysanız dudaklarınız uçuklar!
Listede bu paradan ödendiği iddia edilen gazeteciler var!
Aylık matbaa-baskı giderlerini buradan aldığı destekle ödeyen gazete var!.
Hatta bazı siyasiler bile var!
Elbette ödemeleri kalem kalem açıklayacak olan ben değilim, Cumhurbaşkanı’nın kendisidir.
Ancak ayda 150 bin TL, yani her ay bir makam arabası değerinde kaynak kişisel kararla kullanılıyor.
Ve “örtülünün üzerindeki örtü” hala yerinde duruyor.
Ne yazık ki.
------------------------------------------
• BİR YORUM
Sibel Siber ve Mustafa Akıncı
Cumhurbaşkanı Akıncı ve Meclis Başkanı Siber hükümetin “makam aracı” teklifini geri çevirdi, kabul etmedi.
İkisine de halkın sesine kulak verdikleri için teşekkür ederiz.
Tabii bu arada küçük bir araştırma yaptım, Cumhurbaşkanı’nın makam aracı zaten yeni, Eroğlu döneminde yenilenmişti.
Sibel Siber'in makam aracı 14 yaşında, fazlaca eski…
Ama yine de yeni makam aracını reddetmiş Sibel Siber, tasarrufa dikkat çekmiş.
“Tasarruf” ve “şeffaflık” konuşuyorsak eğer Cumhurbaşkanlığı’nın kullandığı örtülü ödenek de şeffaf olmalı bence…
Hem Siber, hem de Akıncı bu yönde seçimde söz verdiler, hatırlayınız.
Meclis Başkanı'nın ne örtülü ödeneği, ne de hane halkına yardım kalemi var.
Ancak Cumhurbaşkanı'nın kullanımında örtülü ödenek var ve kullanılmaya devam ediyor.
Beklenti örtünün kalkması bu denetimsiz ödeneğin şeffaf hale getirilmesidir.
Makam araçlarında gösterilen hassasiyeti bu konuda da beklemek hakkımız.
Göreceğiz.
----------------------------------------------
• BİR KULİS…
Önce makam aracı, sonra makam odası
Makam araçları tartışıla dursun, Başbakan Hüseyin Özgürgün’ün Başbakanlık’taki makam odasını baştan aşağıya yenilediği söyleniyor.
Bayram tatilinde odada hummalı bir çalışma varmış.
Yeni koltuklar, yeni mobilyalar alınmış…
Kim bilir, bakarsınız “şeffaflık ilkesi” gereği ne kadar ödendiğini açıklar Sayın Başbakan?
Açıklar değil mi (!)
-----------------------------------------------
• BİR YORUM…
Kuzeyde siyaset sadece ‘izleyici’ mi?
Kıbrıs sorunu ile ilgili güneyde her partinin açıklamaları, yorumları çıkıyor Rum basınına…
O parti şu öneriye tepki göstermiş, şu parti bu öneriyi uygun bulmuş vesaire, vesaire…
Kuzeydeki duruma bakıyorum, hemen hemen herkes sessiz.
Dün Özgürgün bir açıklama yaptı, Eide’ye çattı, o kadar.
Diğer partilerin detaylarla ilgili görüşleri, önerileri yok mu gerçekten?
Yoksa her şey Akıncı’ya mı emanet?
Sadece izleyici miyiz biz?
-----------------------------------------------------------
• BİR BİLGİ…
2 ayda 2 bin yeni vatandaş mı?
İçişleri Bakanlığı’na yakın kaynaklar UBP-DP Azınlık Hükümeti tarafından KKTC vatandaşlığı dağıtımına hız verildiğini bildiriyor.
Özellikle hem Bakanlar Kurulu kararı hem de “bakanlık kararıyla” verilen vatandaşlıklarda ciddi artış var.
Aileleri ile birlikte son 2-3 ayda 2 bine yakın kişinin vatandaş yapıldığı iddiası dilden dile dolaşıyor.
Acaba diyorum, hükümetimiz göreve geldiği günden bu yana yaptığı vatandaşların sayısını açıklar mı?
Yapar mı böyle bir kıyak bize?
--------------------------------------------------------------
• BİR GÖRÜŞ…
#ÖzgürBirEğitimMümkün
Bu sabah, evimin yanında bir Nazi toplama kampı olan bir rüyadayım hissi ile uyandım. Bunca sene geçmesine rağmen, ortaokul yıllarımdaki idari konuşmaların hâlâ devam ediyor oluşu, beni şaşkına çevirdi. Mikrofondaki okul müdürü, bir SS subayı gibi "kılık - kıyafet - saç - cep telefonu - takı" konularında yapılması gerekenleri sıralıyordu. Erkeklerin uzun saçlı olması mümkün değilken, kız öğrencilerin de saçlarının toplu olması - takı takılmaması - cep telefonunu kullanmanın yasaklandığı gibi durumlar öğrencilere aktarılıyordu. Müdürün konuşması bu saydıklarım üzerinden şekillendi ve eğitimin önemine dair pek bir şey söylenmedi. Benim de aklımda deli sorular oluşmaya başladı. Neden eğitimi militer yapılardan sıyıramıyoruz? Okula gidenlerin asker değil de öğrenci olduklarının ne zaman farkına varacağız? Daha farklı "disiplin" uygulamaları mümkün değil mi? Özgür eğitimin, daha üretken bireyler yetiştirmek için gerekli olduğunu ne zaman kavrayacağız? Tek tip - kalıplaşmış bedenler ve zihinler yetiştirerek, geleceğimizi daha ileri bir seviyeye yükselteceğimiz saçmalığından vazgeçmenin vakti gelmedi mi? Keşke sabah yapılan tüm konuşmalar, "toplama kampı" kurallarını bildirmek yerine, eğitime dair olsaydı. Bendeki de bir umut işte... #ÖzgürBirEğitimMümkün [ASLI MURAT]