Pazar gün milletvekili seçimi için sandık başına gideceğiz. Bu kez statükonun devamını değil, değişimi seçelim.
Statüko bugüne kadar toplumumuzu bir milim ileriye götürmedi. Aksine biz yerimizde sayarken başta komşularımız olmak üzere neredeyse bütün ülkeler ileriye gitti.
1974’den sonra Kıbrıslı Türkler kuzeyde, Rumlar da güneyde toplandı. O dönem Kıbrıs ekonomisinin en önemli kaynakları kuzeyde kaldı. Otellerin neredeyse tamamı kuzeyde idi. Kapalı Maraş bölgesindeki 10 bin yatağı saymasak bile bütün oteller kuzey sahil şeridi ile Salamis bölgesinde idi.
Lefkoşa ve Mağusa sanayi bölgelerinin tamamı kuzeyde kalmıştı. Narenciye üretimi kuzeyde, Omorfo bölgesindeydi. Ayrıca limon üretimi kuzey sahil şeridi ile güney mesaryada yapılıyordu.
Tarım üretiminin yapıldığı Kıbrıs’ın iki büyük ovası, Mesarya ve Omorfo ovaları kuzeyde kalmıştı. Özetle 1974 öncesi Kıbrıs ekonomisinin can damarı kuzeyde kalmıştı.
Kıbrıs’ın en büyük ticaret limanı olan Mağusa limanı kuzeyde kaldı. Kıbrıs’ın tek uluslararası havaalanı olan Lefkoşa havaalanı ara bölgede kaldı. Bugüne kadar herşey çürüdü. Kimseye bir fayda sağlamadı.
1974’den bugüne neredeyse 50 geçti. Kuzeyde kalan herşey yerinde sayarken, güneyde toplanan Rumlar herşeyi yeniden kurdu. Turizm patlama yaptı. Yılda 3 milyondan fazla turist ağırlıyorlar.
Sanayi üretimi, tarımsal üretim, hayvancılık çok gelişti. Larnaka ve Limasol limanları ile Larnaka ve Baf havaalanı ile bütün dünyaya bağlandılar. Ticaret hemen her ülke ile yapılıyor. Kıbrıs’ın tanınmış devleti olarak BM ve AB üyeliğinin getirdiği olumluluklardan yararlanmasını biliyorlar.
Bunun yanında devlet olmanın bütün gereklerini yerine getiriyorlar. Avrupa Birliği normlarına uygun demokratik yapılanmaları tıkır tıkır çalışıyor.
Öte yandan 1974 yılında bizden çok çok geride olan Türkiye bugün her açıdan çağ atladı. 300-400 bin nüfuslu küçücük bir coğrafyada bizim hala beceremediğimiz e devlet Türkiye’de çoktan beri yürürlüktedir.
Türkiye sanayide, tarımda, özellikle turizmde çok çok ileri gitti. Biz bulduklarımızı değerlendiremezken, Türkiye önce bizde gördüğü özellikle turizm ve sanayi dallarında bizi fersah fersah geride bıraktı.
Diğer komşularımız da öyle. Biz hep yerimizde sayarak, hatta bulduklarımızı da kullanamayarak geriye gittik.
Bunun böyle olmasını elbette yıllar içinde bizi yönetenler sağladı. Ama en başta bu ülkede 1974’den 2000’li yılların başına kadar neredeyse tek başına ülkeyi yöneten UBP iktidarları sayesinde bu noktaya geldik.
Bugün hiç kimse toplum olarak bulunduğumuz yeri beğenmiyor. Hemen herkes reform yapılması gerektiğini, yapısal bir dönüşüme ihtiyaç olduğunu, bu yapının artık sürdürülemez olduğunu kabul ediyor.
Öyleyse yapılması gereken basittir. Pazar gün sandığa giderek yine statükocu partilere oy vererek onlardan değişim bekleyemeyiz.
Kim ne derse desin statükonun ana partisi UBP’dir. Bu ülkedeki yapıyı UBP kurdu. UBP bu bozuk yapıdan besleniyor. O nedenle değişmesini istemez.
UBP’deki ana felsefe “Türkiye versin, biz yiyelim” yaklaşımıdır. Bu yaklaşım bizi uçuruma götürüyor.
Uçurumdan yuvarlanmak istemiyorsak bu yaklaşımı devam ettirecek UBP’ye değil, değiştirecek partilere oy vermeliyiz.
Unutmayın sandığa gitmemek sizi sorumluluktan kurtarmadığı gibi, toplumun uçuruma yuvarlanmasını da önlemez. Çünkü siz sandığa gitmediğinizde, gidenlerin verdiği oylar hesaplanır, sizin boykotunuz da statükonun hanesine yazılır.
Bu nedenle değişim ve yenilenme isteyen herkes sandığa giderek değiştirmelidir.