“Öyle birdenbire olmaz büyük işgaller; bilirsiniz, uzun zaman işidir” diyordu yazar ve içimden, “Biliyoruz” diyordum.
O an ayağa kalkmak, sessizliği yırtmak ve “hem de nasıl biliyoruz” diye bağırmak istiyordum.
Bu haykırışı içinde büyüten on binler gibi seslerimi yutkunuyordum elbette…
Yazar Sevim Burak’ı 92 yaşına geldiğinde keşfettim.
“Bir Hatıra, Bir Siz” isimli oyunda tanıdım ve nasıl da kaçırdığıma yandım.
Bir de Güneş Kozal’ı keşfettim yeniden sahnede…
Seyircisiyle iletişimini, sesindeki berraklığı, gözlerindeki ışığı, oyun gücünü, duruşunu, tavrını…
***
Lefkoşa’nın geleneksel evleri, Arabahmet Mahallesi, bir konağın avlusu ve bir anlatı…
Sevim Burak metinlerinden bir kolaj…
Tiyatronun en güçlü özelliği, aracısız bir sanat olmasıdır.
O tarihi konağın avlusunda, şehrin esintisi ve oyunun gücüyle ürperen 50 kadar sanatsever kendimizi ayrıcalıklı hissettik.
Oyun, mekan, insan birbiriyle bütünleşti ve bunun bir parçası olduk.
Lefkoşa Türk Belediyesi’nin düzenlediği ve “Lefkoşa Bienali’ne Giriş” olarak adlandırdıkları Eklektik Manifest'in sanırım en özgün etkinliğiydi. Güneş Kozal gözlerimizin içerisine bakarak anlattı; abartısız, doğal, duygusal… Handan Ergiydiren’in reji ve koreografisini çok beğendim. İnal Bilsel’in ses tasarımı son derece dengeli, tamamlayıcı ve özgündü.
***
Gelelim “çılgın yazar” Sevim Burak’a…
Tiyatronun böylesi bir gücü var.
Sizi, öncesinde bilmediğiniz ya da tanımadığınız bir yazarla buluşturuyor, tanıştırıyor, yakınlaştırıyor.
Uğraş düzeninin aynalarından yeniden kendimize baktık ve hayatı sorguladık.
Hatıralarımızın boy aynasıyla yüzleştik.
Kendimizi gördük orada…
“Aslında benim hayatım belki üç kere, belki beş kere, yeniden başladı. Belki beş yüz kere yeniden…”
Kim bilir daha kaç kez başlayacak.
O bilinmez “son”a doğru yürürken…
“Öldüğümü yalnız ben biliyorum – Çünkü zihnim çalışıyor – ve benle beraber öldüğümü bilen (ve zihni çalışan) evim – gül bahçem – çam ağacım…”
“Bir çocuk bazen bir büyüktür” derken…
Yine kendime konuştum…
“Bir büyük de bir çocuktur bazen…”
***
“Geçen seferki düşmanlarımız gelişlerinde, benim arsam ve çam ağaçlarımdan epeyce çaldılar. Öyle hırsızlık şeklinde, taarruz şeklinde değil, öyle birdenbire olmaz büyük işgaller; bilirsiniz, uzun zaman işidir. Aslında işgal işi değil başka bir iş gene bu – zor bizi tamamen ele geçirmek – şöyle ki, biraz da hayal işidir bu...”
***
Biraz da hayal işidir bu…
Biraz da bakmak ve görmek işidir…
Hayatlarımızdan çalmasınlar diye daha fazla...
“Rasgele bir yerde durup bir dakika bakmak yeter – Rasgele bir yerde düşmana hep bakmak lazım kendinizden dışarı – yoksa onları göremezsiniz - kendimize fazla bakarsak onları göremeyiz…”
“Bir hatıra
bir çam ağacı
bir siz
elinizde bir çıngırak (işte böyle gidersiniz)
bir ağlama
ağaç
ve
siz
iki ağlama ve siz
üç ağlama ve siz
işte böyle/ gidersiniz…”
Ruzen Atakan: “Üretmek bir direniştir”
“Romantik bir toplumuz ama her alanda müdahale altında yaşıyoruz” diyor ressam Ruzen Atakan ve özellikle altını çiziyor: “Yine de üretmekten vazgeçmiyoruz, bu önemlidir; üretmek bir direniştir.”
Bu kez kendi atölyesinde açıyor sergisini…
Lefkoşa Tanzimat Sokak’ta Zahra’nın hemen arkasındaki eski ve döküntü bir konaktan harika bir stüdyo yarattı.
“Varımı, yoğumu yatırdığım yer burası, kimi villaya yatırım yapar, kimi altına, metale, ben böyle bir yatırımı seçtim” diyor.
Sergilemek için son 6-7 yılın tablolarından 17 eser seçmiş Ruzen Atakan…
“En son 2 kişisel sergimi güneyde açmıştım. Her ikisi de profesyonel sergilerdi ancak kuzeyden dostlarla sosyal bir ortam oluşturamamıştım. Burada bir sergi hayali sırtımda yük olarak duruyordu. Yaşadığım toplumdan ve yakınlarımdan ilham aldım hep… O nedenle bu sergi önemliydi… Açılış beni mutlu etti, birbirini tanıyan insanlar buluştu, sanatın konuşulduğu nezih bir kalabalık oldu.”
Ruzen Atakan, anlık bir bakış anlamına gelen “Just a Glimpse” ismini verdi sergisine…
İlk resimlerini, ilk sergilerini anımsıyor ve büyük değişimi gözlemliyorum.
“Sanatçının macerası süreçtir” diyor.
“Hepimiz değişiyoruz; algılarımız değişiyor, dünya değişiyor, elbette resmimiz de değişiyor.”
Desenleri somut, tasvirleri güçlü, imgeleri gerçeküstü ve renkleri adeta çığlık atıyor. Yüksek ve kışkırtıcı hayal gücüyle talan edilmiş hayatlarımıza dokunuyor Ruzen Atakan… Yine o alışılmış portreleri var ve bu portreler, masalsı bir kalabalığa karışıyor.
“Hani o sırılsıklam olduğumuz bir miting vardı, varoluşsal bir kavga, yağmur altında yürümüştük, o gece atölyeye geldim ve sabaha kadar resim yaptım.”
Bir anlık bakışında direniş var…
Bir anlık bakışında umut var, her şeye rağmen…
Ruzen Atakan | Just a Glimpse
Ruzen Atakan Studio
Sergi 12 Haziran’a kadar gezilebilir.
Ziyaret Saatleri
Salı - Cuma: 11:30 - 14:00 & 16:00 - 20:00
Cumartesi: 11:30 - 14:00
Selam olsun Halil’e
"Vicdani Ret" mücadelesinde Halil'in tavrı son derece kararlı, haysiyetli ve önemlidir.
Militarizme karşı özlü bir başkaldırıdır bu...
Defalarca yargılandı, yılmadı.
Unutulmasın, askerliğini de yaptı Halil, ancak "yeter" dedi, "seferberliğe" karşı çıktı, militarizme bayrak açtı.
Pek ala bin lira para cezasını ödeyebilirdi.
Bunu reddetti.
Tutuklandı ve cezaevine gitti.
Bu direniş askersiz, silahsız, barikatsız bir Kıbrıs'a adanmış yürekli bir tavırdır ve umarım, gelecek kuşaklar, bu haysiyetli duruşu saygıyla hatırlayacaktır.
Gün gele milliyetçi histeriler, konfor budalası yaklaşımlar, ganimet üleşen fırsatçılar, kaypak siyasetler ortadan kalktığı, ülkemiz gerçekten bütünleştiği ve savaşma ihtimali gerilerde kaldığı zaman Halil Karapaşaoğlu gibi cesur insanların değeri daha iyi anlaşılacak.
Yurt ödevinin barış olduğu yeniden kazındı bilinçlerimize...
Ellerindeki kelepçe güldür, güvercindir, gülüştür, gelecekte, gençlerin düşlerine kelepçe vurmasınlar diye... Hiçbir çocuk eline silah almasın düşüyle, umuduyla, gailesiyle selam olsun Halil'e...