Kıbrıs müzakere sürecinin arifesinde, tüm tarafların, yaptıkları her açıklamaya çok dikkat etmesi gerekiyor.
Gerek Kıbrıslı Türk, gerek Kıbrıslı Rum, gerekse Türk ve Yunan tarafları!
Bu denli hassas bir ortamda, özellikle de devlet ve hükümet yetkililerinin ağzından çıkacak her aksi cümle, süreci daha başlamadan baltalayabilir.
Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Kıbrıs konusunda bir televizyon kanalına yaptığı son değerlendirmede kullandığı bir cümle, tam da bu cinsten.
Şöyle diyor Davutoğlu:
‘Bu sefer öyle veya böyle Kıbrıs’ta kalıcı ve nihai bir çözümün olması lazım’.
Oysa bu süreç, ‘öyle veya böyle’ bir çözüm öngörüsüyle başlamıyor.
Müzakerelerin hedefi çok net biçimde ortada.
Her iki liderin altına imza attığı ortak açıklama metninde de yazdığı üzere;
‘Anlaşma, iki toplumlu, iki bölgeli ve ilgili Güvenlik Konseyi kararlarında ve üst düzey antlaşmalarında tanımlandığı şekliyle, siyasi eşitliğe dayalı bir federasyon temelinde olacaktır... Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği üyesi olarak Birleşik Kıbrıs’ın, tek uluslararası yasal kimliği ve tek egemenliği olacaktır... Federal yasalarla düzenlenen tek bir Birleşik Kıbrıs vatandaşlığı olacaktır... Federal anayasa, Birleşik Kıbrıs Federasyonu’nun, eşit statüdeki iki kurucu devletten oluşacağını belirtecektir...’
Metnin tümünü burada yazmaya gerek yok.
Hepimiz okuduk.
Çerçevesinin yukarıdaki özette çizildiği üzere, nihai hedefteki çözüm modeli gayet açık.
Dolayısıyla bu aşamada, çözüm hedefini ‘öyle veya böyle’ gibi ifadelerle sulandırmak, müzakere masasına soru işaretleri bırakmaktan başka ne işe yarayabilir?
Böyle diyerek, aslında aklımızın bir köşesinde başka niyetlerle oraya oturduğumuz imajını yaratmış olmuyor muyuz?
Eğer amacımız, gerek masadaki muhatabımıza, gerekse dünyaya birtakım mesajlar vermekse, tabii o başka.
Ama mevcut statümüz ve de pozisyonumuz, kimseye aba altından sopa gösterecek kuvvette değil.
Bunu hep yaptık ama her seferinde boşa nefes tükettik.
‘B’ planları, ‘C’ planları, ‘D’ planları...
Şu an için odaklanmamız gereken tek bir plan var, o da sadece ve sadece ‘A’ planı!
Tamamen önümüzdeki sürece konsantre olup, bu sürecin başarıyla sonuçlanması için çaba sarf etmekten başka, bizi kurtaracak bir çözüm ihtimali yok.
Öyleler değil de böylelerle bu işin olmayacağı, olamayacağı, 1983’ten bu yana geçen 30 yıllık tecrübeyle sabit.