Öylece... Bir anda...

Cenk Mutluyakalı

 

Öylece... Bir anda...

Senaryo misali kurgulanmaz duygular.
Önceden yazılamaz...
Matematiği olmaz.
Çizilemez süt rengi bir kağıdın yanağına...
O nedenle evet, kimi zaman anı anına uymaz insanın...
Çünkü ‘et’ değildir sadece!
Tek başına beyin değil!
Düşüyle sarılır insan...
Sesiyle dokunur bazen...
Gözüyle sevdalanır...
Tüyüyle sevişir...
İçindeki mevsimin ‘tahmini hava raporu’nu bilemez hiçbir mühendis, kestiremez önceden...
Ne zaman başlar sağanak...
Ne zaman ısınır beden...
Vücudunun raksı hangi rüzgarlara kapılır gider...
Ezberlenemez.

***

“Oysa eskiden böyle değildi” denir ya iç çekerek...
“O ilk günler gibi” istenir...
- ‘Bir başkaydın sen’ denir.
Niye  kabullenmekte zorlanır ki yürek!..
Su gibi akar insan...
Öylece durmaz...
Duygudur, coşkudur, korkudur, şehvettir, kasvettir...
Gün gibi doğar...
Gün gibi batar...

***

Ayak parmaklarınızın ucuna yükselerek yürüdüğünüz bir eylül denizidir...
Üşürsünüz..
Ürperirsiniz...
Ama yine de bırakmak istersiniz kendinizi maviye...
Öylece bir anda...
Gözlerinizi yumarak!..

***

Vücudunuzun tümüyle dirildiği ve yeniden uyandığı bir okyanusta bulursunuz kendinizi, ilişkilerde..
Islanırsınız...
Kulaç atmaya başlarsınız kalbinizin düğmelerini açarak...
Teninize siner kokusu tuzun, suyun, ısının...
Öylece dalar, öylece koşarak çıkarsınız...
Kumsalda bıraktığınız gibi ayak izleriniz kalır geride...
Yeni bir dalga gelir, siler onları...

***

Bir çırpıda silinir kimi...
Kimi çırpınarak...
Kana kana içilir kimi...
Kimi kanayarak...
Yaşanır mutlaka...
Ve iyi ki yaşanır...
Kimi büyütülür, çoğaltılır, saklanır hep...
Öykünüzde yeri vardır, “iyi ki” dersiniz...
Kimi pişmanlıktır, endişedir, yaradır, korkudur bırakmaz peşinizi...
Yine de yaşanır...
Yine de yaşanacaktır bıkmadan, usanmadan...

***

Çoğalırsınız ağzında...
Ağzınızda çoğalır...
Kimi ‘herkesleşir’ sonra...
Kimi ‘heykellenir’ dimağınızda...
Yürürsünüz...
Yanınızda yürür...
Kaçarsınız...
Peşinize düşer...
Yeni bir dalga gelir, siler...
İlla ki yeni izler kalır...
Seversiniz, doğan günle...
Sonrasını bilemeden...

--------------------------------------------------------

Bu Girne’yi hak ediyor muyuz?

Girne Kalesi'ne yakında üçüncü el sıva çeker, ruloyla boyarlarsa eğer şaşmayınız!..
Ya da kartonpiyer falan...
Ne olacak canım, daha güzel görünür!..
Hatta deniz fenerini duvar kağıdı ile kaplasak da mı yenilesek acaba?

***

Bu Girne'yi biz hak ediyor muyuz yani?
Dünyanın en güzel, en karakteristik, tarihi dokusu ile olağanüstü şehirlerinden birini ne kılığa soktuk.
Sonra iş müzakere masasına geldiğinde avazımızın çıktığı kadar bağırıyoruz: Vermeyiz!..
Hak ediyor muyuz biz bu Girne'yi?
O güzelim balıkçı kasabasını beton ormanına çevirdik, estetik yoksunu bir kaos şehri yarattık.
Utanmadan yazmalıyım:
İçine ettik!..
“Ettik” yerine Can Yücel misali başka bir kelime gider aslında da, demeyelim şimdi.
Üstelik 'mecazi' de değil.
Tam da böyle, her gün, içine içine ediyoruz, ha bire!..

***

O güzelim antik limandaki mendirek yolu, özgün taşları ile vardı, asfaltladık!..
Katran çektik tarihin üstüne.
Hiç mi akıl yok, göz yok, estetik yok, duyarlılık yok...
"Napıyorsunuz yahu deli mi oldunuz" diyen kimse yok.

***

Bu Girne'yi hak ediyor muyuz biz?
YOK!
Yüzümüze gözümüze çok.

----------------------------------------------------------------

Harç almakla bitmiyor!

Times üniversiteler sıralamasında Kuzey Kıbrıs'taki hiçbir üniversite yok!..
‘Eğitim Adası’ diyoruz ya…
Aslında “öğrenci kalabalığı” demeye utandığımız için!..
“Diploma (yarım) Adası” en doğrusu.
Halen 10-12 “izin” başvurusu var kuzeyde, yeni üniversitelerin açılması için!.
Adanın diğer yarısında, bize gelen öğrencinin beşte biri var.
Ama Kıbrıs Üniversitesi dünyanın en iyi 350 - 400 üniversitesinden biri olarak bu listede yer alıyor.
Aynı klasmanda olan Türkiye üniversiteleri arasında Sabancı ve Bilkent var.
Boğaziçi, İTÜ, ODTÜ listede yer alsa da daha alt sıralarında.
Listeye Türkiye'den 11 üniversite girerken, Kıbrıs'tan 1, Yunanistan'dan 7 üniversite girdi.
Birleşik Krallık'tan ise 78 üniversite listeye girmeyi başardı.

Tabelaya üniversite yazarak harç almakla ya da lafla olmuyor!

----------------------------------------------------------

 

 

-----------------------------------------------------------------------------------

haftanın notcukları

Belçika hükümeti, halk sağlığını olumsuz etkileyen gıdaların tüketimini azaltmak amacıyla ‘şeker vergisi’ uygulamasına hazırlanıyor.
ÇOK ZEKİCE...

*

Düğünlerin öznesi ‘mutlu çift’tir önce!..
“Tebrik edelim de kaçalım” diyen insanlar değil...
Daha az düğüne gidiniz de, gittiğiniz yerde, arkanızdan biri kovalar gibi davranmayınız!

*

En son katıldığım düğünde, neredeyse damat gelini öpemeyecekti!. Öyle bir yığıldı ve yüklendi ki tebrik kuyruğu...
Önce bir çiftler nefes alsın, aile kutlasın, biraz saygı!

*

SUYUN içinde çırpınan adama şaşırdı toplum!..
Ne olmuş yani, eskiden ‘karpuz’ koyardık dereler akarken...
Ne güzeldi pınarlarımız...
Kuruttuk birer birer.

*

İlla ki bir ‘günah keçisi’ne ihtiyaç vardır her zaman...
Yoksa ‘sürü’ yüzleşmez kendiyle...
Kolay değil!..

*

Sabırsız toplumuz biz!..
‘İnşaat izni’ için inşaat bittikten sonra başvuru yaparız ama mesela elektriğin hemen bağlanmasını isteriz!..