Öylece kal, umudum gülümsesin...
Hani şimdi sen bana gülümsedin ya... Gözlerimin içinde ıslak bir bahar sabahı uyandı; toprakla, tohumla, menekşeyle...
Uyandı bir telaş, ritmine ölçü tutturma çabası nafile...
Umudum köpük köpük gülümsedi yüreğimdeki kumsala...
Yazdım adını kumlara...
“Merhaba” dedim...
“Merhaba” dedin bana ki, içinde neler neler vardı o tek sözcüğün...
Teneffüs ziliyle bir anda bahçeye koşan çocukların cıvıltısına dönüştü mesajlar...
En fazla da ‘alışmaktan korkmuşken’ alıştım buna...
Gecenin kuş göğsü uykusunda gözüm ekrana gitti, sabahın çiy düşümünde aklım sana...
***
‘Şimdi’den sonra ‘görüşelim’ diyeceğiz, biliyorum...
‘Bir kahve içelim karşılıklı...’
Hani aynanın karşısında kendime bakacağım senden önce, dakikalarca...
Sen bana dokunacaksın, güya yanlışlıkla ve içimden gelincikler uçacak mavi özgürlüğe doğru...
Öpeceğim usulca...
Öpeceksin...
‘Yine’ diyeceğiz...
***
‘Yine’den sonra yetmeyecek hayaller, biliyorum, biliyorsun...
Ve sonra nefesimiz kesilecek, saçlarını seveceğim...
Teninin kokusu karışacak ciğerime, bir başka mekanda, çok başka bir zamanda soluyacağım yine...
***
Ve sonra bekleyeceğim yine mesajını...
Eskisi gibi gelmeyecek...
Dertleneceğim...
“Neredesin” diyeceksin bu kez sen...
“Unuttun” diyeceksin titrek bir sesle, yutkunarak...
‘Bir eksik’ kalacak sürekli...
***
Bir burukluk yerleşecek yüzüme, yüzün gibi...
Avuç içlerin gibi bir ter boşalacak bedenimden...
Bir sıkıntı kemirecek arada sırada ta içimi...
***
Sen bana ‘gülümsedin’ ya...
Öylece kal, ne olur....
Umudum köpük köpük gülümsesin hep içimdeki kumsala...
-------------------------------------------------------------------
Altını çizdim
“İktidar sarhoşluğu beyinde kokain etkisi yapıyor”
Şimdi lütfen dikkatle okuyunuz, ‘iktidar’ın siyasetçileri ‘aptallaştırma’ etkilerini...
Ve biraz düşününüz...
Kimler kimler için ‘haklıymış’ diyeceksiniz, bakalım kimler gelecek gözünüzün önüne!..
İşte Owen’in sıraladığı ‘hastalık’ belirtileri:
• “Her yerde, her zaman görünme çabası.
• Kendini her konuda herkesten üstün görmek.
• Kendi istekleri ile halkın isteklerinin birebir aynı olduğuna inanmak.
• Kendini yalnızca tarihe (ya da tanrıya) karşı sorumlu hissetmek.
• Kimden gelirse gelsin eleştiri ya da tavsiyeleri küçümsemek.
• Gerçeklerle bağının gevşemesi ya da kopması.
• Aynı anda hem saldırgan davranmak hem de mağdur ayağına yatmak.
--------------------------------------------------------
Dize
En çok beşiklerde oynamayı
sevdi bombalar
çocuklara cici ceset torbaları aldı
amcalarından (!) akan yardımlar
....
Onlar şimdi hangi tabutta
kalem tutarlar...
Feriha Altıok
--------------------------------------------------
‘Güzel ol, kendin ol’
Güzellik lanettir, diyordu, bir dizi… Hiç sonu gelmiyor çünkü! Siz ne kadar uğraşsanız da, ‘seneler’ düşlerinize eşlik etmiyor.
İnsanların ‘fiziki güzellikleri’nin çok fazla ön planda çıktığı bir çağda yaşıyoruz.
Bunun en önemli sebebi ‘tüketim yamyamları’nın insanoğlunun parasına göz dikmesi ve uslanmak bilmez arsızlıkları...
‘Güzellik sektörü’ para basarken, giderek birbirine benzeyen kadınlar, adamlar, yine giderek birbirine benzeyen giyim tarzları ve saç modelleri ile yüzleşiyoruz her yerde...
***
Lizzie Velasquez, bir sabah internetten ‘dünyanın en çirkin kadını’ olarak seçildiğini okudu.
‘Sosyal medya çağı’ canım, ne olacak (!)
Doğuştan sahip olduğu bir hastalıkla, yaşamı boyunca 29 kilonun üzerine hiç çıkamamış kadın, ‘çirkin’lik unvanı yetmezmiş gibi bir de onca ‘hakaret, aşağılama, çirkin’ yorumla yüzleşti günlerce...
Ama mücadele etti...
Bir kitap yazdı: Be Beautiful, Be You (Güzel ol, Kendin ol)
Konferanslar veriyor, panallere katılıyor ve ‘dalga geçme-aşağılamalara’ karşı bir yasanın çıkması için lobi faaliyetleri yapıyor şimdi.
***
Fiziki ‘güzelliği’ ile tanıdığımız nice insanın, kalbindeki ‘çirkinliğe’ tanıklık ettik.
Ve ‘güzel insan’ tanımını, yürekleri için kullandık hep, en sevdiğimiz dostlarımızın...
***
İnsanın ‘kendi’ olması!
Ve üretmesi, hayata değer katması...
Güzellik burada...
Sahi, siz, ‘insanlık’ adına nasıl bir ‘güzellik’ bırakacaksınız yarınlara?
---------------------------------------------------------
Tavşanı ormana salmışlar. Amerikan istihbaratçılar, CIA ormana dalmış.
40 gün sonra ellerinde tavşan geri gelmişler.
...
Tavşanı ormana salmışlar, yeniden...
İsrail gizli servisi Mossad düşmüş peşine...
30 gün sonra ellerinde tavşan dönmüşler...
...
Tavşanı ormana salmışlar, bir kez daha...
Rus gizli servisi KGB ajanları düşmüş bu kez peşine...
15 günde tavşanla geri gelmişler...
( Vavvv!.. )
...
Tavşan yine ormanda...
Ve peşlerinde bu kez MİT ajanları, Türk gizli istihbaratı...
MİT ajanları ellerinde bir fil geri gelmişler...
Fil, darmadağın...
Üzerinde sigara yanıkları, kafa göz yarık, elektrik lekeleri falan...
- “Bu fil”, demiş izleyenler, “tavşan nerede?”
Fil araya girmiş hemen:
“Anam avradım olsun, ben bir tavşanım sadece...”
-----------------------------------------------------