Futbolda hep işitiriz, “Derby Maçı” diye…
Fenerbahçe – Galatasaray derbisi mesela…
Genelde derbi maç, aynı kentin veya aynı yerleşim biriminin iki takımı arasındadır…
Roma – Lazio örneğin…
Liverpool – Everton…
En sevdiğim derbi, Tottenham – Arsenal…
-*-*-
Her ne kadar “El Clasico” diye adlandırılsa da, Barselona – Real Madird’i de “istersek “derbi” kabul ederiz…
Aynı kentin takımı olmasalar da…
-*-*-
Neyse, derbiyi boş verin, futbol, kesinlikle siyasettir…
Siyaset, “yönetilmeye mahkum toplumlarda”, futbolu çok etkin kullanır…
Futbol kulüpleri siyasetin merkez barakalarıdır bir çok köyde…
-*-*-
EOKA ve TMT, Kıbrıs’taki kulüpleri çok etkili kullandı mesela…
TMT, EOKA kadar etkili kullanamadı ama yine de mesela Çetinkaya, TMT’nin de karargahıydı…
Rum toplumu içerisinde, hemen her kasabada, EOKA’nın örgütlendiği kulüplere karşı, mutlaka AKEL de başka kulüpte örgütlendi…
Omonia, Lefkoşa’da AKEL’in parti dışındaki en etkili iki karargahından biriydi…
-*-*-
Şimdi işler bir miktar değişti…
Rus zenginlerin yönettiği söylenen Limasol kulübü Aris ile yine Rus zenginlerin kontrolündeki Baf (Paphos FC), “yeni rekabet” olarak kabul edilebiliyor…
-*-*-
İngilizler, futbol, kriket ve rugby gibi sporların “mucidi” olarak kabul edilir…
Şu anda, Rugby Dünya Kupası maçları var…
Takımların çoğu en azından yarısı eski İngiliz sömürgesi…
Ötekilere de İngilizler bu sporu götürdü…
Bir dönem – beş on yıl önce - bize de getirmeye çalıştılar falan ama olmadı, yürümedi… İki takım bile kurulamadı…
-*-*-
İngiliz, bize futbolu getirmeyi başardı ama…
Taaa 1900’lerin başında football adlı spor ülkemize getirildi ve o günden beri de var…. Belirtelim…
Bu arada Amerikalılar buna “soccer” diyor çünkü onların kendi “football”ları var; rugby devşirmesi!
-*-*-
İrlanda, Rugby Dünya Kupası’na, çok ilginçtir, “tüm İrlandalılar olarak”, yani Kuzey ve Güney birlikte tek isimle katılıyor ve buna bir şekilde müsaade ediliyor… (Keşke biz de bir tek spor dalında bunu başarabilsek, bir şekilde…)
-*-*-
Galler, “rugby bizim sporumuzdur” falan diyor…
İskoçya için de “rugby” çok önemli…
-*-*-
Kriket, İngilizlerin her gittiği sömürgeye ya da her kanını içtiği coğrafyaya, hegemonyasını da götürmesinin simgesi…
İngiliz soylular, beyaz kıyafet ve şapkaları ile lüks koltuklarda karşılaşmayı izler, yerli ahali ise çimlerin üzerine oturarak maçı takip eder…
İngiltere krikette eski smürgelerine her yenildiğinde, çok ciddi bir ferah kaplar içimi, ayrıca belirteyim!
-*-*-
Kriket, şu anda hemen her akşam, bu sporu “ulusal spor” olarak kabul eden, Pakistanlı ve Bangladeşli işçi kardeşlerimiz tarafından, Rauf Denktaş’ın anıt mezarının da bulunduğu parkta icra ediliyor…
Göç, bu sporu bize taşımayı başardı…
Yarın kesin ligi de kurulur…
-*-*-
Spor siyasettir…
Kıbrıs sorununda çok etkilidir…
Mesela, hiçbir Kıbrıslı Türk, birkaç istisna dışında, Omonia’yı veya APOEL’i, Galatasaray ya da Fenerbahçe’nin önüne asla koymaz…
Hatta şöyle söyleyeyim, Türkiye takımlarına olan Kıbrıslı Türk aşkı 100 puanla değerlendirilirse, Omonia’nın puanı 4, Apoel’in puanı ise sıfırdır…
Çünkü orada da siyaset vardır…
Omonia, bizi insan sayan komünistlerin takımıdır, Apoel, bizi topluca kıymayı düşünenlerin kulübüdür…
Geçmişte tabii ki!
Ama hala içimizde o korku veya saygı kalmıştır…
-*-*-
Galatasaray ve Fenerbahçe aşkı, kültürel, sportif, sosyal, siyasal entegrasyonun ta kendisidir…
Apoel, Apollon, Anorthosis, Omonia, Salamina ise siyasi uzaklığın adresleridir…
Aris daha uzaktır…
Hiçbir Baflı Türk, Papfhos FC’yi desteklemez ama bütün Baflı Türkler, Paphos FC’nin galibiyetine sevgiyle yaklaşır ki bu da “yerel tutuculukla” alakalıdır…
-*-*-
O kadar sistemli bir şekilde gelişmiştir ki her şey, 1974 sonrası Kıbrıslı Rum toplumu ile Kıbrıslı Türk toplumu tamamen uzaklaştırılmıştır…
Futbol örneği yanında, daha çok aktivite örneği de verilebilir…
-*-*-
Haaa unutmayalım, ahlaksız siyaset öyle bir noktadadır ki, “KKTC canımdır, ciğerimdir, yavrumdur” diyen Türkiye, “asla tanımam” dediği Kıbrıs Cumhuriyeti ile de gayet normal bir şekilde ulusal seviyede her türlü spor aktivitesini yapmaktadır…
Bu da, Türkiye’nin aslında KKTC’yi kullandığının veya aldattığının bariz – sportif açısıdır!
Belirtmekte fayda var yani!
-*-*-
Ve sonuca yaklaşalım; şu anda, ne acıdır ki, Kıbrıs’ta iki eşit toplumdan biri Türk “ulusu” içerisinde eritilmekte ve tamamen ortadan kaldırılmaktadır…
Öteki ise çok güçlü bir şekilde “Kıbrıslı” diye bir “millet” ya da “ulus” olmaktadır…
Bir yanda bölünmüşlük kalıcılaşırken, öte yanda Kuzey kesimi tamamen “Türkiyeli” ya da yeni ismiyle “Kıbrıs Türkü” yapılmaktadır…
Ve Güney kesimi, “Kıbrıs Cumhuriyeti”, “Kıbrıs Devleti” olarak, hem vatandaşına, hem kültürüne, hem kimliğine, hem Kıbrıslılığa sahip çıkmaktadır…
-*-*-
Kısacası, aslına ya da temele bakacak olursak, EOKA ve ENOSİS kaybetmiştir…
Yunan olmayı ve Yunanistan’a bağlanmayı kaybeden bir ideolojik altyapı söz konusudur…
Ve “TMT ve TAKSİM” kesinlikle kazanmıştır…
-*-*-
TMT ve Taksim kazanmıştır ama, “Kıbrıs Türk toplumu, topluca olmasa bile, büyük oranda ve yavaş yavaş tüketilmiştir… Ki bu durum Akritas Planı gibi bir gecede topluca imhamızın düşünüldüğü planların, yavaş yavaş gerçekleşmiş halidir…”
-*-*-
Karmaşık bir durum!
Taksim kazandı!
Kıbrıs Türk toplumu yok oldu!
Enosis kaybetti ama Kıbrıs Rum toplumu “halk hatta millet olarak kendi devletinin sahibi durumuna geldi…”
-*-*-
Kim kaybetti, kim kazandı?
Çok net bir yanıt, Kıbrıs Türk toplumu tek kaybedendir…
Çetinkaya mı?
Hala kulüp de oradadır ama takıma forma – ayakkabı alacak parayı bile zor bulmaktadır!
Arada zengin bi Türkiyeli iş insanı bulurlarsa, mesele çok iyi halledilmektedir!
Türkiyeli sponsorlar, ülkedeki en etkili para kaynaklarırıdır!
-*-*-
Ve bir soru; “Bunca zaman neden, ne için yüzlerce insanımız şehit oldu?”
-*-*-
Ve bir yorum; “Bu maçta biz oynadık ve kaybettik… Rumlar ve Türkiye maçın kazanları!”
(Eğer son bir hissa ile toplum olarak ayağa kalkamazsak, top yüzü da göremeyeceğiz!)