MARAŞ’TAN HATIRALAR… - 4 –
Maraşlı Avgi Frangopulu, 13 Ağustos 1974’te Demokrasi Caddesi’ndeki evinden ayrıldığında 15 yaşındaydı… Yanına bir oyuncak arabacık, bir küçük radyo, bir fotoğraf makinesi, klasik gitar çaldığına dair sertifikasını almıştı… Kot pantolon ve flip-flop terliklerle gitti Maraş’tan ve bir daha geri dönemedi…
1974’te savaş Kıbrıs’ı vurduğu zaman, Avgi Frangopulu henüz 15 yaşında genç bir kızdı…
13 Ağustos’ta evden kaçarken yanına birkaç şey alabilmişti, kendisi için değerli olan şeyler: Matchbox bir oyuncak araba, bir “beach buggy” idi bu – o “beach buggy”leri yani üstü açık spor plaj araçlarını çok seviyordu – Maraş’ta sadece birkaç tane “beach buggy” vardı ve bu aracın oyuncak türevini satın almıştı… Maraş’ta turistler için birkaç tane “beach buggy” bulunuyordu…
Yanına bir de kendi işlemiş olduğu nakışı almıştı. Aslında hiç hoşuna gitmemişti bu nakışı işlemek ancak okulda ödev olarak bu nakışı işlemesi için ninesi onu zorlamıştı ve saatler boyunca bu nakışı bitirmeye çalışmıştı! Halbuki Maraş’ın zengin kızları, para karşılığı bu nakışları işlettiriyor ve “okul ödevi” olarak okula götürüyor, kendileri işlemiş gibi yutturuyorlardı!
Avgi’nin yanına aldığı küçük transistor radyoyu ona sevgili babacığı Nijerya’dan getirmişti – babası Nijerya’dan Maraş’a 1974’te geri dönerken bu radyocuğu kızına hediye olarak getirmişti…
Ve bu radio, Ahna’nın ormanlarında kurulan göçmen kampında işlerine yarayacaktı biraz çünkü bu küçük radyodan savaş haberlerini dinleyeceklerdi…
Avgi’nin yanına aldığı fotoğraf makinesi de onun ilk fotoğraf makinesiydi… Aslında daha iyi bir fotoğraf makinesi daha vardı ancak savaş telaşıyla eline bu ilk kamerası gelmişti ve onu kapmıştı yanında götürmek üzere…
Yanına aldıklarından birisi de bir sertifikaydı: Beyaz mermerden yapılmış Mağusa Rum Lisesi’nin bir sertifikasıydı bu… Klasik gitar derslerine katılıp bu sertifikayı almıştı Avgi…
Bu bina, tiyatro ve güzel sanatlar dallarında kursların yapılmakta olduğu, Maraş’ın ve bölgenin kültürü için çok önemli bir eğitim kurumuydu…
Avgi Frangopulu’ya sorular yönelttik ve o da sorularımızı yanıtlarken şöyle yazdı bize:
“Maraş’tan ayrıldığımızda ben 15 yaşındaydım, Mağusa Kızlar Cimnasiyosu’nda öğrenciydim… Bu hala bir okul olarak kullanılıyor…
Benden üç yaş küçük olan kızkardeşim Elena ile birlikte biz ninem ve dedemle kalıyorduk çünkü annemle babam Kano Nijerya’daydılar – babam orada büyük bir fabrikanın müdürü idi…
Ninem ve dedemle önce Eleftheria Sokağı’nda 9 numarada kalıyorduk, burası RIO yazlık sinemasının tam karşısındaydı. Sonra da Demokrasi Caddesi’ne (Demokratias Avenue) taşınmıştık – burası Evagoru Sokağı kavşağında, Barclays Bankası’nın yanındaki TRIANON lokantasının hemen üstündeydi…
Ben ve kızkardeşim yaz aylarında Nijerya’ya annemle babamı görmeye giderdik, yaz tatillerimizi orada geçirirdik, sonra da anneciğim bizi Mağusa’ya geri getirirdi.
Maraş’ın denizi bütün hayatımızdı… Glossa’da yüzerdik, Akteyon ve Faliron’da yüzerdik, kimi zaman Alasya’da yüzerdik – Alasya’nın tam karşısında akrabalarımızın evleri vardı.
Annemle babam 1974 yılında Nijerya’dan Kıbrıs’a kesin dönüş yaptıkları zaman, Kennedy Caddesi’nde, şu anda Türk askerlerinin kullanmakta olduğu Sandy Beach Otel’in yanındaki Casa Carina sitesinde iki apartman dairesi satın almışlardı ve buraya 1974 yılının Mart ayında taşınmıştık… Mobilyalarımızı yurtdışından sipariş etmiştik ki işgal bizi vurdu… Annemle babamın Nijerya’dan getirmiş olduğu çok değerli eşyaları vardı, tüm bunları geride bırakmak zorunda kalmıştık…
Bizim için Maraş’taki hayat kaygısız bir hayattı… Çocuktuk, çocukların partilerine giderdik, çocukların veridği bir partiye en son gidişim Sandy Beach Otel’de olmuştu, önceki partilerimiz de kendi evlerimizde yer alıyordu. IRAYON, HACIHAMBİ, PIO gibi sinemalara, EDELWEISS, BOCACCİO, RODON gibi kafelere giderdik… Her Mart ayında Portokal festivali yapılıyordu, her Mayıs ayında Anfestiria Çiçek Festivali Millet Bahçesi yanındaki Cimnasiyonu’nun arkasındaki spor tesislerinde yer alırdı… FRANKLYN HOUSE’da İngilizce derslerine giderdim, özel bir öğretmen bana Fransızca dersleri verirdi ve Maraş Rum Lisesi’nde de gitar dersleri alırdım.
Maraş’ı 13 Ağustos 1974’te sabah erkenden terkettik çünkü ordunun kenti terkettiğini anlamıştık, babam kızları ve eşi için çok kaygılanıyordu çünkü Girne’de yaşanmış olan tecavüzler ve öldürme olayları kulağına gelmişti. Böylece bizi alıp İngiliz Üsleri toprağı sayılan Ahna Ormanı’ndaki Anjo Kampı’na götürmüştü alel acele…
Maraş’tan ayrılırken korkunç şeyler görmedik çünkü İngiliz Üsleri bölgesindeki Aynikola bölgesinden geçmiştik… Yalnızca birkaç günlüğüne Maraş’tan ayrılıp, sonra geri döneceğimizi düşünüyorduk ve aradan 46 yıl geçti ve işte buradayız! İlk işgal sırasında yani 20 Temmuz’da bombalamalara tanık olmuştuk… Bütün o dönemi hatırlıyorum ve inan bana, ruhum yaralıdır…
Maraş’tan ayrılırken üstümde ne olduğunu hatırlayıp hatırlamadığımı soruyorsun… Tek hatırladığım, kot pantolon ve flip flop terlikler giydiğimdi – yaz aylarındaydık – pek bir şey hatırlamıyorum ancak sanırım alttan bikinimi giyiyordum, Maraş’ta hep böyle yapardık çünkü… Turunculu sarılı bir bikiniydi bu, sonraları herhalde bunu atmıştım… Bir arkadaşımız seneler sonra benim bu mayoyla çekilmiş bir resmimi göndermişti bize, bu resmi de size gönderiyorum…
Fotoğrafta gördüğünüz objeleri kaçarken çabucak aldım, herhalde yakınımdaydılar da ondan… Annemle babam okul diplomaları, sertifikalar gibi belgeleri almışlardı…
“Beach buggy” oyuncak Matchbox arabayı çok seviyordum, Crown marka radyom da babamdan bana armağandı… Fotoğraf makinesi, ilk fotoğraf makinemdi… Babamın çok daha iyi bir makinesi vardı ancak bunu alamamıştık…
Sen de benimle aynı yaşlardaydın o tarihte ve Maraş’ta büyük amcanın evinde olduğunu, oradan 14 Temmuz 1974’te ayrıldığını söylüyorsun. Belki de annem onu tanıyordu, büyük amcanı… Dedem Kıbrıslıtürkler’i tanırdı ve Türkçe de konuşurdu… Kendisi Mağusa’nın Tapu Dairesi Müdürü idi…
Maraş’tan ayrılıp Ahna’ya gittikten sonra birkaç gün Ahna Ormanı’ndaki kampta kalmıştık. Sonra bazı akrabalarımız bizim orada olduğumuzu öğrenmişler ve böylece alıp bizi Leymosun’a götürmüşlerdi… Ninemler, dedemler, teyzemler, dayımlar falan… Leymsoun’a gitmiştik ve Aneksartisias Sokağı’ndaki ofislerini Bay ve Bayan Nemitsa bizim için açmışlar ve burada birkaç gün daha kalmıştık. Savaştan sonra havaalanı yoktu o günlerde, böylece gemiyle adadan ayrılmıştık, annemle babam bizi Londra’ya götürüyordu… Londra’da babamın bir kardeşi vardı, yani amcam… Babam burada bi rev satın almıştı, sonra da bir supermarket almıştı ve üç yıl boyunca burada birlikte kalmıştık… Ancak üç sene sonra babam Lefkoşa’da yeni bir iş kuracağı için onlar dönmek istemişlerdi Kıbrıs’a… Ben ise Londra’da kalmıştım çünkü üniversiteye başlayacaktım. Kızkardeşim annem ve babamla Kıbrıs’a dönmüştü, ben Londra’da kalıp öğrenimime devam etmiştim. Lefkoşa’ya ancak 1983 yılında geri dönecektim…”
Avgi Frangopulu’ya bizimle bu hatıralarını paylaştığı için çok teşekkür ediyoruz…