Özalp Birol; “Pera Müzesi sadece bir müze değil, bir platformdur”

“Pera Müzesi sadece bir müze değil bir platformudur. Her yıl sanat eğitimi veren bir okulun ya da genç sanatçılar inisiyatifinin sergisini de mutlaka açıyoruz.”

Simge Çerkezoğlu

İstanbul’da faaliyet gösteren Suna ve İnan Kıraç Vakfı Kültür Sanat İşletmesi Genel Müdürü Özalp Birol… Ayrıca Türkiye’nin en fazla ziyaretçi çeken müzelerinden Pera Müzesi’nin de Genel Müdürü. Müzeye dair tüm detayları bizimle paylaşırken, Kıbrıslı sanatçıları müzede ağırlamaktan mutluluk duyacaklarını da ifade ediyor. Müzenin kalıcı eserlerini ve dönemsel sergilerinin bilgilerini aktarırken, yaz boyunca genç sanatçıların ‘Sarsılan İmge’ sergisine de ev sahipliği yapacaklarına vurgu yapıyor. Aslında hangi sergi olursa olsun, Pera Müzesi, her daim ziyaret etmeye değer, İstanbul’un simge mekânlarından biri olmaya devam ediyor.      

“HİÇ BİR ZAMAN SEVMEDİĞİM İŞİ YAPMADIM”

Özalp Birol, Boğaziçi Üniversitesi Yöneticilik Satış ve Pazarlama bölümünden mezun oldu. Farklı alanlarda marka yönetimi, satış ve pazarlama müdürlüğüne uzanan pozisyonlarda çalıştı. 1994 yılından bu yana mesleğini kültür ve sanat alanında sürdürüyor. Tüm bunlara ek olarak 2004 yılında kurulan Pera Müzesi’nin de müdürlüğünü yapıyor… İlk olarak ticari yöneticilikten, kültür sanat yöneticiliğine evrilme sürecinin nasıl geliştiğini anlatıyor.  

“1990’lı yıllara kadar ticari yöneticilik yaptım. Çocuk yaşlardan beri okumaya yazmaya çok meraklı bir mizacım oldu. Daha sonra da görsel sanatlar, müzik ve resimle de ilgilendim. Elbette benim gibi çok insan vardı. Şansım pazarlama iletişimi alanlarında değişik kademelerde uluslararası şirketlerde yöneticilik yapmam ve kişisel yaratıcılığımı işime aktarabilmeyi becermemdi. Hiç bir zaman sevmediğim işi yapmadım ya da bir işi yaparken sevebileceğim noktalarını yakalamaya, ön plana çıkarmaya, onun üzerinden gitmeye çalıştım.  1994 yılında dönemin özel sektör lideri Yapı ve Kredi Bankası Anonim Şirketine transfer oldum. Görevim reklam halka ilişkiler kültür ve sanat bölüm başkanlığıydı. Böyle hem kurumun reklam ve pazarlama iletişimi ile ilgili etkinliklerde çalıştım, hem de çocukluk yıllarımdan bildiğim Doğan Kardeş, Hayat ve Ses mecmualarını yayınlamış olan sanatta öncü bir kurumda göreve başladım. O zamanlar gençtim. Bana olanak sağladılar, inandılar. Yapı ve Kredi Bankası AŞ bünyesinde Yapı Kredi Yayınları Şirketi de vardı. Genel Yayın Yönetmeni de yazar şair Enis Batur’du. Bu süreçte bankanın kültürel sanatsal etkinlikleri o denli gelişti ki, bu alanda daha geniş bir şirket kurma konusunda mutabakat sağlandı. Böylece Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Anonim Şirketi kuruldu. Şirket hem bankasının toplumdaki algısını yükseltecek hem de kültürel sanatsal etkinlikleri hayat geçirecekti. Benim şansım da bu takımın üyelerinden biri olmaktı. Bu yapıların kuruluşunda çalışmış olmak, kişisel olarak meraklı olduğum kültür sanat alanında kendimi geliştirmek büyük şanstı. Bu süreç hayatımda böyle başladı.”

“SUNA VE İNAN KIRAÇ SANATIN EVRENSEL DEĞERLERİNİ BENİMSEMİŞ İNSANLAR”

Suna ve İnan Kıraç Vakfı’na ait İstanbul Pera Müzesi 2004 yılında kuruldu. Yıllık ziyaretçi sayısı 100.000 kişiyi aşan bu müzeye dair detayları Özalp Birol bizimle paylaşırken, müzenin kalıcı sergilerindeki eserleri de anlattı.  

“Onüç yılda bir buçuk milyonu aşkın bir ziyaretçiye ulaştık. Aile, Vakfı kurduktan sonra, kültür sanat alanında nitelikli çalışmalar yapılabilecek bir müze açmak istedi. Bu görevi de bana verdi. Bu mekân geçmişte Otel Bristol olarak bilinen 1893 yılında inşa edilen tarihi bir binaydı. 1980’lerden sonra da bir bankanın genel müdürlük binası olarak kullanılmıştı, fakat aslına uygun olarak düzenlenmemişti. Biz de bu binayı satın aldık ve dönüştürdük. Suna ve İnan Kıraç kültürün ve sanatın evrensel değerlerini ve yerel değerlerini son derece benimsemiş insanlardır. Dünya sanatının, farklı ülkelerin açılımlarını Pera Müzesi’nde misafir edebilme şansını bize verdiler. Bunun yanında kişisel ilgileriyle 1980’lerden günümüze koleksiyoncusu oldukları 1250 parçalık Kütahya Çini ve Seramiklerini, 9800 adet cumhuriyet dönemine dek uzanan Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri koleksiyonunun ve bugün 350’den fazla Orientalis resim koleksiyonlarının da sahipleridirler. Bu koleksiyonlar vakfımızda kalıcı olarak sergileniyor ve sürekli olarak bu eserlere yenileri ekleniyor. Pera Müzesi yanında 2007 yılında İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nü de kurduk. Burada Bizans, Doğu Roma, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi İstanbulu ile ilgili 250.000’den fazla kitap, el yazması ve dönem fotoğrafı var. Bu envanter kamuya açık olarak kullanılıyor ve bu mekânda İstanbul’la ilgili sergiler de açılıyor. Şu anda İstanbul Deniz Kültürü ile ilgili bir sergimiz var. Deniz kültürünün ülke kültürüne, dönüşümüne katkısını topluma anlatmaya çalışıyoruz. Bu kültürün dönemin liderleri Atatürk ve İnönü tarafından nasıl desteklendiğini, suyun getirdiği medeniyeti, fakat İstanbul’un göç alması ile yaşanan olumsu kültürel dönüşümü ve o güzel günlerin nasıl kaybolduğunu göstermek için uğraşıyoruz.”       

“KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ FARKLI OKUMALARA AÇIK BİR ESER”

Müzedeki en kıymetli parça Osman Hamdi Bey’in ‘Kaplumbağa Terbiyecisi’ olarak anılıyor. Elbette ‘Kaplumbağa Terbiyecisi’ çok önemli ve herkesin görmesi gereken bir eser…

“Şüphesiz bize bütün yavrularımız güzel gözüküyor. Ama ‘Kaplumbağa Terbiyeci’sinin inkâr edilemez bir çekiciliği var. Kaplumbağa Terbiyecisi güçlü bir alegori üzerine kurulmuş ve farklı okumalara açık bir eser. Efsanesi ve hikâyesi var. İlginin altında Osman Hamdi Bey’in kişiliği yanında, bu hikâyeler de çok etkili. Osman Hamdi Bey’in oto portresi… Yüzü batıya dönük bir Osmanlı Sufisi ve alttaki kaplumbağalar da o dönemin tembel ve işleri yokuşa süren bürokratlarını temsil ediyor. Konu kişi o bürokratları ney çalarak ve nekkare ismi verilen vurmalı saz çalarak, müzik yoluyla paradigmalarını değiştirmeye çalışıyor. Ancak kaplumbağaların kabukları var. Kulakları duymuyor. Siz hangi müziği çalarsanız çalın, onlar tınmıyor. Bildiklerini okuyor. Buradan çıkan mesaj bu bürokratların son derece tutucu, muhafazakâr oldukları ve farklı yollarla eğitmenin çok zor olduğu gerçeğidir. Ama bir taraftan da umut var. Çünkü hala bu terbiye devam ediyor. Elbette bu eserin daha birçok okuması da var. Bu en popüler olanı… Söylemek isterim ki resmi Osman Hamdi Bey bu mesajla yapmadı. Resmin esas adı ‘Kaplumbağalı Adam’, aslında resim 1906 yılında yapılmış, Fransa’daki bir sergi için hazırlanmış fakat nedense burada kalmış. Profesör Doktor Ethem Eldem’in, Osman Hamdi Bey onun büyük büyük amcası, resimle ilgili farklı bulguları da var. Bana bu bulgular da mantıklı geliyor.”

“SARSILAN İMGE SERGİSİYLE GENÇLER PERA MÜZESİ’NDE”

Pera Müzesi kalıcı koleksiyonları yanında her daim farklı sergilere de ev sahipliği yapan bir mekân. Özalp Birol sergilenecek eser ve sanatçıların nasıl seçildiğini açıklarken, gençlere her zaman kapılarının açık olduğuna da vurgu yapıyor. Yeni sergi ‘Sarsılan İmge’ de bunu doğrular nitelikte…  

“Sanatçıların kendilerinin başvurduğu ya da bir ülkenin elçilerinin başvurusu üzerine açılan uluslararası sanatçıların sergileri müzemizde yer alıyor. Galerilerle ticari konuda rekabet eder konuma düşmemek için, yaşayan Türk sanatçıların solo sergilerini açmıyoruz. Müzenin pazarlama bağlamında kaldıraç etkisini yaratmasını istemiyoruz. Yaşamakta olan sanatçılarımızın eserlerini toplu veya proje sergileriyle göstermeyi tercih ediyoruz. Şunu da söylemek isterim ki hep popüler isimler peşinde de koşmuyoruz. Hakkı yenen, ihmal edilen sanatçıların da sergilerini açıp, bu değerleri de insanımıza göstermeye çalışıyoruz. Pera Müzesi 2005 yılında Genç Açılım sergisi ile kapılarını açtı. Açıldığımız günden mesajımızı verdik. Her zaman modern sanat, güncel sanat, çağdaş sanata ve elbette gençlere kapılarımız açık olacaktır dedik. Pera Müzesi sadece bir müze değil bir platformudur. Her yıl sanat eğitimi veren bir okulun ya da genç sanatçılar inisiyatifinin sergisini de mutlaka açıyoruz. Yazdan güze geçtiğimiz dönem gençlerin dönemidir. Bu yıl da Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin kültürel sanatsal anlayışının renkli ve çok yönlü açılımlarını sunan, elli dört genç sanatçının yer aldığı sergiyi açtık. Küratörlüğünü Dr. Dilek Karaaziz Şener’in yaptığı sergi bize bu üniversitenin karakteristiğinin ipuçlarını veriyor. 26 Ağustos’a dek devam edecek sergi, genç kuşak sanatçıların güncel sorgulamalarını ortaya koyuyor.”          

 

 

 

 

 

 

 

 

  

 

         

 

Dergiler Haberleri