Çalışanların sendikalaşması kamu kesiminde yaygın, özel sektörde ise yok denecek kadar az, hem de özel sektörde çalışan sayısının çok daha fazla olmasına rağmen…
Son zamanlarda özel sektörde ölümlü iş kazalarının artması, sendikalar tarafından özel sektörde sendikalaşma gerekliliği ile ilişkilendirilerek, özel sektörde örgütlenme tartışmaları başlatılmıştır.
Bu tartışma aslında eskiden beri var, nerdeyse her hükümet programında da yer alıyor. Ölümlü iş kazaları konuyu yeniden canlandırmış olsa bile, konu kendi rayında tutulmalı… Yoksa, iş yerlerinde veya iş kollarında örgütlenildiğinde ölümlü iş kazası olmayacak diye bir kural yoktur ve sendikalı kamu çalışanlarından da ölümlü iş kazaları yaşanmıştır.
Şimdiye kadar özel sektörde niye sendikalaşma olmadığı üzerinde birçok fikir ve olay ve olgu anlatılabilir; masanın hangi tarafında oturulduğuna göre de bu konuda olumlu - olumsuz birçok örnek de gösterilebilir. Ancak, örgütlü çalışma yaşamının çalışanlar açısından iş garantisi anlamına geldiği kadar, çalıştıranlar açısından da verimlilik ve sürdürülebilirlik anlamına gelmesine ihtiyaç vardır.
Yasalar özel sektörde sendikalaşmayı önlemiyor, cesaretlendirmiyor da… İhtiyaç aslında hem çalıştıranı, hem de çalışanı cesaretlendirecek şekilde yasal düzenlemeler yapılmasıdır. “İşte yasa, hade uygulayın” demekle bu konunun çözülmeyeceği artık anlaşılmıştır. İki taraf için de hassasiyetlerin çözülmediği bir düzenleme ya uygulanmıyor, ya da yan yollara sapılıyor.
Sorunun özü, sendikalarla işverenlerin birbirini nasıl gördüğü ile ilgilidir. Sendikalara göre işverenler ‘kan emici’dir; işverenlere göre de sendikalar ‘iflas ettirici’… Bunlar somut örneklerle yargı, soyut örneklemelerle de önyargı olabilir ama sorunun gerçeği ‘korkular’ denilebilecek bu kavramlardadır. Taraflar bunu karşılıklı olarak aşmadan, özel sektörde sendikalaşmanın önü açılamayacak; yasal düzenlemeler yapılsa bile, uygulanamayacak.
Bu korkuları aşmak için de taraflar birbirini daha iyi tanımalı, birbiriyle daha yakın ve dürüst ve demokratik bir iletişim içinde olmalıdır. Özel sektörde hem çalışanda, hem de çalıştıranda örgütlü iş yaşamını cesaretlendirmek için, iki taraf birbiriyle birlikte çalışarak gerekli özendirmeleri birlikte düşünmeli, yasal düzenlemeleri şekillendirmelidir. Birbirini görmek istemeyen taraflarla elde edilen sonuç şimdiki gibidir; örgütsüz ve güvencesiz ve verimsiz çalışma yaşamı… Ailesini doyuramayan çalışandan verimli ve kaliteli mal ve hizmet üretimi beklenemez; pazarda rekabet edemeyen bir özel işyerinin de mal ve hizmet üretimini sürdürmesi beklenemez.
Konu gelip artı değere, yani kara dayanır… Kapitalist ve rekabetci pazar ekonomisinde özel sektörün yaşamını kendi kaynakları ile sürdürmesi için kar kaçınılmazdır, bu onun iş yaşamındaki bağımsızlık kaynağıdır. Yoksa, ya siyasetin hormonlaması, ya da bankaların fonlaması ile yaşar ki, hep bir tehdir altındadır ve sürdürülebilir değildir. Dolayısıyla konu, kendi kaynaklarından başka kaynağı olmayan işyerleridir. Konu, yaşamak için kendi emeğinden başka bir kaynağı olmayanlarla, kendi kaynaklarından başka olanağı olmayanların, halen mevcut pazar ekonomisinde barış içinde ve sosyal ve adil üleşimle bir arada yaşamasıdır. Çalışan ve çalıştıran örgütleri birbirine bu kavramlarla yaklaşır, birbirini bu gözle görür ise, özel sektörde sendikalaşma olasıdır.
Bu iki tarafın ihtiyaç duyulan yakınlaşmayı sağlaması ve uygulanabilecek düzenlemeyi birlikte çalışıp kendi aralarında çözmesi için temsilcilerinin bir masa etrafında buluşması gerek. Sorunun gerçekçi ve uygulanabilir çözümü, belki de, kendi aralarında bir atölye çalışması yaparak üretilebilir. Çalışan ve çalıştıran örgütlerinin doğrudan temsil edildiği değil, bu örgütlerde geçmişte görev yapmış ve örgütleri ile halen iyi iletişimi olan, itibarlı ve güven duyulan kişilerin kişisel kapasite ile katıldığı ve bağlantılı oldukları örgütlerin hassasiyetlerini yansıttığı bilimsel teknikle yönetilen atölye çalışması… Onlar, ne – nasıl – niçin – kim tarafından yapılırsa özel sektörde sendikalaşmanın uygulanabilir ve sürdürülebilir olduğunu birlikte tasarlasın, şekillendirsin ve siyasi yürütme ve yasamaya versin.
Bunun başarılması, Kuzey Kıbrıs’ta hem çalışma yaşamını örgütlü, verimli ve güvenli kılacak, hem de işkolu sendikacılığı aşamasına geçileceği için, sendikacılığa da yeni bir yapılanma ve dinamizm katacak…
Demokratik örgütlenme yaşamın her kolunda olsun ama yaşamak ve yaşatmak için…