Yeni asgari ücret tarafların oy birliği ile belirlendi. Öncesinde çok tartışmalar oldu; o kadar ki işveren temsilcisinin çok tepki yaratan “Beğenmiyorlarsa Avrupa’ya gidip çalışsınlar” açıklaması üzerine işveren örgütleri yeni bir temsilci görevlendirmek zorunda kaldı.
Eski temsilcilerinin bu yakışıksız sözleri işveren örgütlerini masada tepki gösteremez, işçi ve hükümet tarafının uzlaştığı asgari ücrete muhalif olamaz bir duruma soktuğu anlaşılıyor; uysal uysal kabul ettiler… Arkasından ise iki pratikle tepkilerini göstermeye başladılar… Fiyatlara orantısız zam yapmak ve çalışanlarının bazılarının işlerine son vermek… Özel sektörün işverenleri yeni asgari ücretin kendilerine sunduğu mal ve hizmetlerin maliyetlerini artırdığında haklıdır ve elbette yeni maliyet yeni fiyat demektir. Ancak, kantarın topu bu denli kaçmamalıydı…
Denilebilir ki TL’nin güneşte kalmış dondurma gibi erimesi de maliyet artışıdır ve dolayısıyla fiyatlardaki orantısız artışta onun da etkisi vardır. Doğrudur… TL Türkiye’nin para birimi olduğu için erimesine müdahale etmemiz olası değil ama yarattığı olumsuz etkiyi istikrarlı muhasebe birimi düzenine geçmekle tedavi edebiliriz. İşveren örgütlerinin bu yönde girişim yapmaması, baskı unsuru olmaması düşündürücüdür. Hem olumsuzluğu işaret edeceksiniz hem de onun giderilmesi çaresini etkili gündem yapıp sonuç almak için etkin çaba göstermeyeceksiniz?!… Belki de birçok özel sektör kuruluşu kayıt dışına çıkarak eriyen TL’nin olumsuz etkisine çare bulmuştur; ancak kurumlaşmış özel sektör şirketlerinin kayıt dışına çıkma olanağı da yoktur. Ve dikkat edilirse, orantısız fiyat artışları kayıt dışına çıkamayan özel sektör kuruluşlarının yerel pazara sunduğu mal ve hizmetlerde olmuştur; kayıt dışına çıkanlar da bunu fırsat olarak kullanıyor.
Asgari ücretin artmasına özel sektörün geleneksel tepkisi ekonomi bilimi açısından kolay izah edilebilir değil… Özel sektör kuruluşlarının pazara sunduğu mal ve hizmetlerin iki grup alıcısı vardır; yerel tüketiciler ve yabancı tüketiciler… Yabancı tüketiciler olarak turistleri, üniversite öğrencilerini, yabancı işgücünü ve Güney Kıbrıs’tan gelen alıcıları sayabiliriz. Yabancı işgücü haricindeki yabancı tüketicilerin alım gücü yüksektir; yerel tüketicilerden geliri yüksek olanların da hakeza… Onlar tüm tüketim ihtiyaçlarını karşılayabilmektedir. Dolayısıyla onların geliri ne kadar olursa olsun, ne kadar artarsa artsın tüketimlerinde zaten doyuma ulaştıkları için yani mal ve hizmet satın alımlarının miktarlarında bir değişim olmaz. Yani, toplam pazar faaliyetleri cirosunu kayda değer oranda artıracak bir talep artışı yaratmıyor onlar… Gelir fazlalıklarını da ya banka hesaplarında biriktiriyorlar ya da yurtdışında harcıyorlar…
Asgari ücretli ve dar gelirlilere gelince… Onlar önceliklendirilmiş ihtiyaçlarına harcar gelirlerini; elde avuçta olduğu kadarına göre mal ve hizmet satın alır. Onların gelirleri arttıkça, aile ihtiyaçlarından alamadıkları, almayı erteledikleri veya kısmen aldıkları mal ve hizmetleri de gene ihtiyaç önceliğine göre satın alacak… Dolayısıyla da pazar faaliyetlerinin toplam cirosu onların talep artışı ile artar. Pazardaki talep artışı karşısında özel sektör de pazara sunduğu mal ve hizmetleri artırır. Bunu mevcut yatırımı, üretim kapasitesi ve stokları ile karşılayabilmesi, kapasitesini daha yüksek oranda kullanıyor olması anlamına gelir; kapasite kullanım oranı artıkça da mal ve hizmet üretiminin maliyetleri azalır. Özel sektör pazarın talebini karşılayamıyorsa, fiyatlar elbette yükselir ancak kısa süreliğine; pazarda eksik mal ve hizmet yani müşterisi hazır ama mal ve hizmet yeterince yok ise özel sektör hemen o açığı kapatacak yatırımı yapmaya ‘motive’ olur.
Özel sektör için en talihsiz durum fakir müşteri pazarında faal olmaya çalışmaktır. Dolayısıyla, işçi ve çalışan ücretleri bağlamında doğru düstur, her çalışandan verebildiği emeği almak, karşılığında da ona ailesinin ihtiyaçlarını karşılayacak ücret vermek olmalıdır. Devletin de asgari ücret düzeninde yeni bir kurgu yapmasına ihtiyaç var. Asgari ücret işkollarının niteliğine göre farklılık göstermelidir; örneğin, bir market kasiyeri ile bir inşaat işçisin aynı asgari ücreti alması haklı bir uygulama değildir. Ve asgari ücreti de gelir vergisinin tabanı statüsünde kullanmak da doğru bir yöntem değildir; gelir vergisinin tabanını ‘asgari geçim indirimi’ meblağı olarak belirleyip tüm gelirlere uygulamak daha doğru olacaktır. Böylesine bir uygulama da özel sektörde asgari ücret konusuna yaklaşımda daha gerçekçi olmayı kolaylaştıracaktır.
Amerikanlar “Zenginiz çünkü savurganız” der… Gelirlerinin temel ihtiyaçlarının dışında lüks harcama sayılabilecek savurganlığı yapmaya yettiğini anlatıyor bu ifade; bu nedenle mal ve hizmete olan aşırı talep pazar faaliyetlerinin ve dolayısıyla da ciroların artmasını sağladığını için özel sektörün de mutlu olduğunu da anlatıyor. Kuzey Kıbrıs’ta yerel pazarın dinamiğine katkı yapan yabancı müşterilere güvenip, onlara odaklanıp ekonominin temel kavramlarının ihmal edildiği bir pazar faaliyeti yapılandırılır ve yerel tüketicinin satın alma gücünün geriletilmesi maharet sayılırsa, o ekonominin bırakın büyümesini sürdürülebilirliği dahi tehdit altındadır.