Cumhurbaşkanlığı makamının iki adayının, Mustafa Akıncı ve Kudret Özersay’ın, bu yönde bir zorunluluk olmamasına rağmen mal varlıklarını kamuoyuna açıklamış olmaları, Kıbrıslı Türk siyasetinin bir ihtiyacı olan dürüstlük ve şeffaflık adına değerli bir adım.
Diğer adaylar da aynını yaparlar, umarım.
Hem Sayın Eroğlu...
Hem Sayın Siber...
Hem de diğerleri.
Çünkü ‘temiz’ sayfalar, sadece makamların el değiştirmesiyle açılmış olmuyor.
Temiz siyaset yapmanın, temiz siyasetçi olmanın, tek değil elbette ama belki de en önemli şartları, dürüstlük, şeffaflık ve hesap verebilirliktir.
Hem icraatlar düzeyinde bir dürüstlük, şeffaflık ve hesap verebilirlik...
Ve hem de kişisel kazançlar düzeyinde bir dürüstlük, şeffaflık ve hesap verebilirlik.
Adayların ve devamında seçilmişlerin, gelir ve giderini, tüm şeffaflığıyla ve düzenli bir biçimde kamuoyuyla paylaşması, seçmene karşı asli sorumlulukları olmalıdır.
Bu bir nevi, oy talep edilen ya da oyu alınan seçmenin, mali denetimine tabi olmaktır.
Birçok ülkede bu anlamda bir mal beyanı, yasal bir zorunluluk.
Ancak bu zorunluluk, çoğunlukla kamusal alana açık bir bildirim zorunluluğu değil.
Yani ülkesine göre değişiklik gösterse de, ilgili yasal mevzuata göre kimi ülkede seçim kurullarına, kimisinde parlamentolara, mal bildiriminde bulunması gerekiyor siyasetçinin.
Hatta ve hatta bazı ülkelerde siyasetçi, kendine verilen her türlü hediyeyi dahi gerekli mercilere bildirmek zorunda.
Ancak yasal olarak böyle bir zorunluluk olmaksızın mal bildiriminin kamuya açık bir biçimde yapılması, seçmenin siyasetçiye güven duyması adına, belki ufak ama bir o kadar da önemli bir kriter olsa gerek.
Sayın Mustafa Akıncı’nın ve Sayın Kudret Özersay’ın kendilerine ve eşlerine ait mal varlıklarını doğrudan kamusal alana açmış olmaları, güven tesisi adına değerli ve önemli.
Devletin en üst merciine aday olan diğer isimlerin de önce Özersay’ın, devamında da Akıncı’nın yaptığı gibi, mal varlıklarını kamuoyuyla paylaşmalarını bekliyorum/bekliyoruz.
Ve ama hemen eklemekte sanırım fayda var; bizim gibi, bu tür davranışların, rutin işler olarak vuku bulmadığı ülkelerde, Akıncı’nın ve Özersay’ın yaptığı, birer erdem gibi algılanıyor olsa da, aslında bu bir erdem değil, bir görev sorumluluğudur.
Ve herkes, bu görevin sorumluluğunu yerine getirmelidir.