Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, Kıbrıs’ta artık yeni fikirlere ihtiyaç duyulduğunu ve kısır süreçlerden herkesin yorulduğunu belirterek, "Uluslararası toplumun Kıbrıs sorununun çözümü konusunda samimi olduğunu iddia edenler varsa bu samimiyeti test etmenin zamanıdır diye düşünüyorum." dedi.
Özersay, bulunduğu İngiltere'de, Anadolu Ajansının (AA) Londra ofisine ziyarette bulundu.
Burada, bakanlığının yurt dışında yerleşik Kıbrıslı Türklere ilişkin yürüttüğü çalışmalar, Kıbrıs konusu ve güncel gelişmelere dair değerlendirmelerde bulunan Özersay, önceki yıllarda Londra’ya yaptıkları ziyaretlerin genellikle Kıbrıs'taki sürecin geldiği nokta ile bundan sonrasına dair konuların ele alınması, İngiliz yetkililerle görüşülüp düşünce alışverişinde bulunulması şeklinde geliştiğini, bu haftaki ziyaretinin ise daha farklı olduğunu dile getirdi.
Bu ziyaretini diğerlerinden daha farklı kılanın "Memleket seni çağırıyor" sloganıyla KKTC Dışişleri Bakanlığınca başlatılan "Yurtdışı Kıbrıslı Türkler Projesi" olduğunu ifaden eden Özersay, şunları kaydetti:
"Burada yaşayan binlerce Kıbrıslı Türk'ün, binlerce KKTC vatandaşının ülkeleriyle bağlarını güçlendirmek, KKTC'ye daha sık gidişlerini, her anlamda bağlarını daha yakın ve sıkı hale getirmeyi ve aynı zamanda ülkemize dönmeyi düşünen vatandaşlarımızın da bu dönüşünü kolaylaştıracak bazı adımları içeren projeyi kendileriyle paylaşmak, bu mesajları burada yaşayan vatandaşlara vermek için bu ziyareti gerçekleştiriyoruz."
Yurt dışında yaşayan Kıbrıslı Türkler için önceki yıllarda birtakım açıklamalarda bulunulduğuna ancak bunların hayata geçirilmediğine vurgu yapan Özersay, "Biz, ilk kez bir bakanlık düzeyinde, bunu ciddiyetle ele alan bir hükümet olduk diye düşünüyorum. Buraya yaptığımız bu ziyaret de bu konuya verdiğimiz önemi, ciddiyetimizi gösteriyor." diye konuştu.
Projeye ilgi yoğun çalışma
Özersay, yurt dışında yaşayan binlerce Kıbrıslı Türk'ün sadece İngiltere'de değil aynı zamanda Avustralya'da, Türkiye'de yaşadıklarına dikkati çekerek, projeye verdikleri önemi şöyle dile getirdi:
"Neden binlerce diyorum çünkü bugüne kadar o kadar ilgisiz davranılmış ki elde veri dahi yok. Yani vatandaşlarımızın sayısını, hangi nesil olduklarını, kaçıncı kuşak olduklarını, mesleklerini, cinsiyetlerini, toplum içerisindeki konumlarını, siyaset içerisinde yer almalarını ve benzeri verileri dahi toplamamışlar bugüne kadar. Biz bunları da içerecek şekilde bir adım atıyoruz şimdi. Bunun bir sebebi var. Kıbrıs'ta bugüne kadar Kıbrıslı Türklerin sayısal olarak, nüfus olarak az olduğu ve Kıbrıs’ın geleceğinde daha fazla söz sahibi olmak için bir biçimde buna dair bir şey yapılması gerektiği düşüncesi hep hakim olmuş.
Ama bunu nedense zaman zaman çok da gerçekçi olmayan, çok da doğal olmayan, hızlı biçimde vatandaşlık verme yoluna giderek telafi etme gibi bir yaklaşım ortaya koyulmuş. Biz hükümet olarak bunu doğru bulmuyoruz. Doğal olarak kendi geleceğini KKTC’de gören bireylerin KKTC vatandaşı olması tabii ki önemli ve olumlu bir şey ama bunu kontrolsüz biçimde, sosyolojik anlamda bazı rahatsızlıklara neden olacak şekilde yapmamak gerektiğini düşünen bir hükümetiz."
Londra temasları kapsamında yerleşik Kıbrıslı Türklerin yoğun ilgi gösterdiği bir toplantı gerçekleştirdiklerini söyleyen Özersay, bu ilgiyi görmekten memnuniyet duyduğunu belirtti.
Özersay, "Aslında başımızı kaldırıp dünyanın başka yerlerinde zaten var olan vatandaşlarımıza önce sahip çıkmamız gerektiğini düşünen bir hükümetiz. Yurtdışı Kıbrıslı Türkler Projesi de zaten bunun için gündeme gelmiş olan bir proje." ifadelerini kullandı.
Uluslararası topluma eleştiri
Başkentteki temasları çerçevesinde ayrıca dünyanın önde gelen düşünce kuruluşlarından Chatham House'da da konuşma yaptığını hatırlatan Özersay, etkinlikte İngiltere Başbakanlığı ve Dışişleri Bakanlığından katılımcıların bulunmasının ve soru sorulmasının kendileri için önem arz ettiğini kaydetti.
Kıbrıslı Bakan, "Çünkü artık Kıbrıs’ta yeni fikirlere ihtiyaç var. Kıbrıs’ta aynı şeyleri söylemekten, aynı konuları konuşmaktan ve aynı konuları aynı eksek içerisinde aynı zeminde konuşup da bir sonuç alamamaktan, yani bu kısır tartışmadan, kısır süreçlerden herkes yorulmuş durumda. Şu anda içerisinde bulunduğumuz dönemde, uluslararası toplum açısından bir samimiyet testi ile karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum." ifadelerini kullandı.
Özersay, bunun neden bir "samimiyet testi" olduğunu ise şöyle anlattı:
"Kolay olan şey Kıbrıs Rum tarafını suçlamaktır. 'Kıbrıs Rum tarafı çözümü istemediği için çözüm olmuyor.' derseniz bu bir alt doğrudur ama doğrusunun esası değildir. Doğrunun esası, biz acaba Kıbrıslı Rumların yerine kendimizi koysak o şartlarda 'Biz çözümü ister miydik?' diye kendi kendimize sormak durumundayız. Şunu söylemeye çalışıyorum: Biz eğer bugün Kıbrıs'ın kuzeyinde KKTC olarak bütün adayı temsil eden bir devlet olarak kabul edilmiş olsaydık biz eğer bugün Avrupa Birliği’nin (AB) içerisinde olsaydık ve Yunanistan AB’nin dışında, AB’ye girmeye çalışan bir ülke olsaydı ve Türkiye de AB’nin tam üyesi bir ülke olsaydı, bugün eğer doğal zenginlik, doğal kaynak Kıbrıs’ın kuzeyindeki sahillerde bulunmuş olsaydı ve biz çok sayıda uluslararası şirketle bu konuda anlaşmalar yapmış olsaydık ve bu kaynakları çıkarmanın eşliğinde olmuş olsaydık acaba kapsamlı bir çözüme 'tamam' deyip, yönetimi ve zenginliği Kıbrıslı Rumlarla paylaşır mıydık? Empati yapacak olursak eğer bu sorunun çözülmüyor olmasının aslında asıl sorumluluğunun bu şartları yaratan uluslararası toplum olduğunu, yani Kıbrıs Rum tarafını böyle bir comfortable (rahat) bir pozisyon içerisine sokan, bu şartları yaratanın uluslararası toplum olduğunu görürdük. Uluslararası toplumun, eğer Kıbrıs sorununun çözümü konusunda samimi olduğunu iddia edenler varsa bu samimiyeti test etmenin zamanıdır diye düşünüyorum."
Kudret Özersay, İsviçre’de Kıbrıs müzakerelerinin başarısızlığa uğrayıp çöktükten sonra Birlemiş Milletler (BM) Genel Sekreterinin taraflara "gidin ve düşünün" dediğini anımsatarak, "'Gidin, düşünün, bundan sonra ne yapacaksınız?' dedi. Bu aslında bir fırsat penceresidir." değerlendirmesinde bulundu.
Müzakerelerin başlangıcından bu yana 50 yıl geçtiğine dikkati çeken Kıbrıslı Bakan, "50 yıl boyunca böyle bir sorunun çözümüyle ilgili çok önemli bir yol alınamamış olmasının, tartışmaların hep teorik olarak kağıt üzerinde kalmış olmasının sebeplerinin sorgulanmaması halinde en az 50 sene daha bu süreçlerin uzayacağının herkes tarafından bilinmesi gerektiğinin" altını çizdi.
"Kıbrıs Türk'ü için garanti antlaşması olmazsa olmazdır"
20 Temmuz Kıbrıs Harekatı'nın 44. yıl dönümüne de değinen Özersay, "1974’ün öncesi Kıbrıs Türkü için karanlık günlerdir. Böyle bir harekatın yapılabilmiş olmasının en önemli sebeplerinden bir tanesi aslında 1960 yılında yapılmış olan Garanti Antlaşması'dır." dedi.
Böylesine bir hukuki zeminin eksikliği halinde Türkiye'nin ya bu harekatı yapamayacağını ya da yaptığında uluslararası toplumdan alacağı tepkinin çok daha farklı olacağını vurgulayan Özersay, "O nedenle, bundan sonrasına ilişkin olarak da Kıbrıs Türkü açısından Garanti Antlaşması bir biçimde bir garanti sistemi, olmazsa olmazdır. Bu onun göstergesidir. 1974'ün kendisinden bahsederken sanki Kıbrıs'ta hiçbir şey yokken Türkiye böyle bir müdahale yapmış gibi davranılması doğru değildir. Onun çok kısa süre öncesinde Kıbrıs'ta bir darbe olmuştur, üstelik bir başka ülkenin, Yunanistan'ın Kıbrıs'ta yaptırdığı bir darbe vardır." şeklinde konuştu.
Özersay, harekatın yıl dönümünde tam da Londra'dayken, "İngiliz hükümetinin 1974'te uluslararası hukuktan kaynaklanan sorumluluklarını yerine getirmemiş olduğunun" hatırlanması gerektiğini söyledi.
KKTC Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin böyle bir müdahaleye kalkışmadan önce İngiliz hükümetiyle istişare ettiklerini hatırlatarak, şöyle devam etti:
"Zaten anlaşma da bunu gerektiriyordu. Keşke İngiliz hükümeti o dönemde sorumluluğunu yerine getirseydi de o müdahalenin çok daha az bir zararla, hasarla yapılmasını mümkün kılsaydı. Kıbrıs’ta gerçekten sağlıklı bir durum ortaya çıkabilseydi çok daha farklı şekillerde ama bugün böyle bir müdahale yapılabildiği için Kıbrıs Türkü ortadan kalkma, varlığını tehdit eden tehlikeyle karşı karşıya kalma durumunu bertaraf edebilmiştir. Kendi güvenliğini sağlayabilmiş ve Kıbrıs’ın kuzeyinde kendine ait kurumlarından oluşan bir devlet yapılanmasını da ortaya çıkarabilmiştir. Bu, hem Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası yükümlülüklerine sadık kalmasıyla hem de Kıbrıs Türkü'ne verdiği önemle ilgilidir. Aynı zamanda bunu sağlayan 1963’ten 1974’e kadar 11 yıl boyunca Kıbrıs Türkü'nün de hiçbir şeyi olmadan orada direnmeyi başarabilmesidir. Önümüzdeki dönemde bütün bunlardan ders almamız gerekir."
Kendisi de dahil 1974'te en yakınlarını kaybeden bazı Kıbrıs Türkleri için 20 Temmuz'un aynı zamanda çok acı bir gün olduğunu dile getiren Özersay, şimdiye kadar hiçbir 20 Temmuz'u adanın dışında geçirmediğini ancak bu sefer görevi sebebiyle Londra'da bulunduğunu bildirdi.
Özersay, "Bu sebeple, o şartlarda kendilerini feda eden, kendi toplumları için feda eden, bugünlere gelmemizi sağlayan şehitleri de saygıyla anıyorum." dedi.