Geçen ay içinde İtalyan ENI şirketinin hidrokarbon araştırma platformu Saipem 12000 Greko Burnu açıklarına gelince Türkiye’nin navteks yayınlaması krize neden oldu. Doğu Akdeniz’de militarist kriz yaşandı, diplomasi marifetiyle durum yatıştı.
Krizin kendileri doğrultusunda aşılması için, Türkiye ve Güney Kıbrıs’ın İtalya bağlamında ve katılımında olmak üzere yoğun diplomatik girişimleri oldu. Bu sıralarda, Kuzey Kıbrıs’ın yeni hükümetinin çiçeği burnunda ama dış ilişkilerde deneyimli Dış İşleri Bakanı Özersay’ın da bir konu ile ilgili bir Roma ziyareti oldu. Başbakan’ın açıklamasına göre, Rumların karşı girişimini önlemek için gizlilik içinde yürütülmüş bir misyon idi. Ziyaret sonrası medyaya yansıyan haberler çelişkilerle dolu idi, çeşitli kaynaklardan yalanlamalar ve düzeltmeler oldu.
Tüm tartışmalar içinde en medyatik olanı da, Özersay’ın Roma’da kiminle görüştüğü üzerinden gelişti… Dış İşleri Bakanı Özeresay’ın, tabir mazur görülsün, ‘entipüften’ birileri ile görüştüğü üzerinden küçümseyici yorumlar yapanlar oldu, daha da ileri gidip gizlilik içinde yürütüldüğü söylenen misyonun gerçek olup olmadığını sorgulayanlar oldu. Üzerinde durulması gereken husus ise, bu yorumları yapanlar Kıbrıs’ta BM ölçütlerinde barışı savunan ve destekleyen bazı kişiler olmasıdır…
Üçüncü tarafların Kıbrıslı Türklerle iletişimde meşruiyet gördükleri üç kurum / makam vardır: ‘Kıbrıslı Türk lider’ etiketi ile KKTC CB, Başkanı ve kurumsal kimlikleriile birlikte Lefkoşa Türk Belediyesi ve Kıbrıs Türk Ticaret Odası… Türk-Sen, Çiftçiler Birliği ve Mimar - Mühendis Odaları Birliği de aynı niteliklere sahipler ancak onlarla daha mesleki bağlamda muhataplıklar olmaktadır. Barış süreci içinde Kıbrıslı Türklerin uluslararası diplomasi için etkin kullanabileceği kaynakları bunlar… Bakanlar kurulu üyeleri bu niteliklere sahip değil ama bu durum onların dış temas ve diplomasi yapamayacağı anlamına gelmiyor yeter ki ‘beni resmen tanımazlarsa görüşmüyorum’ zihniyetinde ve siyasetinde olmasınlar…
Özersay Roma’da kiminle görüşmüşse görüşmüş, görüşmesinin krizin aşılmasında mutlaka katkısı olmuştur. Eğer KKTC Dış İşleri Bakanı mevkidaşları ile görüşsün diye bir ısrar olacaksa, tek muhatabı TC Dış İşleri Bakanı’dır. Ama eğer, Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs sorunu bağlamında siyasi duruşunu, beklentilerini ve taleplerini üçüncü taraflara aktarmakta fayda varsa, ki vardır ve elzemdir, tüm bakanlar kurulu üyeleri muhataplık içinde olabilecekleri tüm yabancı kapılardan çalmaya, aralamaya, açmaya ve içeri girmeye çalışmaya ödevlidir.
“Dilenenler seçme hakkına sahip değildir” diye bir tabir vardır. Kıbrıslı Rumların marifetiyle dünyadan yalıtılmaya çalışılan Kıbrıslı Türkler, muhataplık düzeyini dert etmeden yabancılarla iletişim için her kanalı zorlamak zorundadır, seçici olabilecek hakka da sahip değildir. Bu yapılınca muhataplık düzeyi denk veya daha yakınlarla iletişim şansı yakalanabilir ve bu da Kıbrıslı Türklerin uluslararası bilinirliğine katkı yapar. Talat Cumhurbaşkanı iken ABD ve Rusya devlet başkanları, İspanyol, İtalyan ve daha birçok AB üye ülkesinin Başbakanları ile görüşemedi ama Dış İşleri Bakanları ile görüşebildi. Bu görüşmeleri kotarmak kolay da olmadı, iğne ile kuyu kazıldı ama ulaşılan sonuç, doğrudan görüşme olanağı bulunamayan tepedekine Kıbrıslı Türklerin çözüm ile ilgili siyasi projesini anlatmaya yetti.
Özersay’ın Roma’daki görüşmesi için bir başka eleştirel yorum da bu görüşmenin Türkiye tarafından ayarlandığı idi. Amaç görüşmeyi doğrudan yapabilmekse, görüşmeyi sağlayıcının önemi yoktur, yeter ki görüşmenin öznesi de fiili de Kıbrıslı Türkler olsun. Özersay’ın Roma görüşmesi TC tarafından ayarlanmış olabilir, daha önce yaptığı görevler nedeniyle oluşturduğu kişisel dış ilişki ağından da yararlanmış olabilir. Görüşmenin yapılabilmesi ve Kıbrıslı Türklerin durumunun anlatılabilmesidir önemli olan.
Kişisel deneyimlerimden örnekleri paylaşayım. LTB Başkanı olarak Moskova’ya Dünya Başşehirleri Belediye Başkanları Toplantısı için gittiğimde, organizasyonu daha önce Kıbrıs’ta Rus Büyük Elçisi olarak görev yapan ve bu nedenle tanıdığım Rus diplomatın yönettiğini öğrenince, Rus Dış İşlerinden tercihen bakan (!) değilse ilgili bir kişi ile görüşmek istedim. Bakan yardımcısı ile görüşme ayarlandı. Görüşmenin başında bana “Rus Dış İşleri Bakanlığı’na resmi olarak giren seçilmiş ilk Kıbrıslı Türksünüz” dedi; kendisiyle Annan Planı referandumu sonrası ile ilgili siyasi bilgi ve görüş alış – verişinde bulundum. Alman Dış İşleri Bakanı müsteşarı ile görüşmemde Berlin TC Elçisinin katkısı oldu, İspanyol Dış İşleri Bakanı müsteşarı ile görüşmemde de Sosyalist Enternasyonal Genel Sekreteri’nin katkısı oldu. Fin ve İsveç Dış İşleri yetkilileri ve parlamento dış ilişkiler komiteleri ile görüşmelerimi Kıbrıs’taki Büyük Elçileri ayarladı; eski Finlandiya Cumhurbaşkanı ve BM adına Kosova sorunu çözüm planı hazırlayan Ahtisaari ile görüşmemi de Fin Büyük Elçisi ayarladı. AB Parlamentosunda grup başkanları ile görüşebilmemiz, Alman AB parlamenteri Mettilde Rothe katkılarıyla oldu. Belçika makamları ile görüşmelerimi, sonradan Belçika başbakanı olan ama o dönemde Mons Belediye Başkanı olan Elio Di Rupo’nun ilgisi ve katkısı ile oldu. Ailemle tatile gideceğim Budapeşte’nin belediye başkanına nezaket ziyareti yapma isteğimi gerçekleştirmeye Kıbrıs’taki Macar Büyük Elçisi yardımcı olmuştu; o belediye başkanı güçlü bir siyasi isimdi ve benim ona Kıbrıs sorunu bağlamında Kıbrıslı Türkleri anlatmamın siyasi üst makamlara ulaşmasında yardımcı olacaktı…
Yani, dış ilişkilerde izolasyonlar altında olan Kıbrıslı Türklerin üçüncü taraflarla temasları Kıbrıs sorunu çözüm sürecinde çok önemlidir, seçme hakkı da yoktur; kapıları sınamak, çalmak, zorlamak ve elde olan dış ilişkiler ağındaki tüm kaynakları kullanmak gereklidir. Uluslararası diplomasi yapmak için denklik ve “kim ayarladı” gibi takıntılar şimdiki aşamada maalesef fantezi kalıyor. KKTC hükümet üyelerinin hepsi de, ama özellikle Başbakan ve Dış İşleri Bakanı, dış temaslar bağlamında üzüm yemek gailesinde olmalıdır. Bağcıyı dövmeye çalışanlar statükocular ise sorun değil, ama statükoya karşı olanlar ise, onlar kendi kendini sorgulamalıdır.
Makam odasında zaman geçiren ve mevkidaşı olmadıkça üçüncü taraflarla görüşmeyen Dış İşleri Bakanı’ndan Kıbrıslı Türklere fayda gelmez; kiminle ve hangi vasıtayla görüştüğünün dibine darı ekmenin de faydası olmaz.