Satır araları, bazen şeytanın gizlendiği ayrıntıdır.
Sevgili Cenk Mutluyakalı 28 Kasım tarihli köşesinde, Asil Nadir’in, gazetesinin yazarlarına; ‘Bu seçimde Ersin Tatar’ı destekliyoruz, Kudret Özersay’a da dokunmuyoruz’ dediğini yazmıştı.
O yazının ardından, ‘Tatar’ kısmı konuşuldu hep, oysa işin bir de ‘Özersay’ ayağı var.
Tatar’ın destekleneceği bir seçimde, adaylığı durumunda Tatar’ın rakiplerinden biri olacak olan Özersay’a, neden dokunulmamalıdır?
Bu tavırla ilgili çeşitli okumalar, çeşitli yorumlar yapılabilir.
Çünkü bu, bir yandan Tatar ve Özersay’ın, bir yandan da aslında Türkiye’nin, ‘gelecek’ planlamaları açısından da fikir verebilecek niteliktedir.
Tatar’ın, Akıncı’nın ve Erhürman’ın adaylığı, kesin gibi.
Zaten seçime sadece dört ay gibi bir zamanın kaldığı dikkate alındığında, adaylık açıklamalarının da muhtemelen eli kulağındadır.
Özersay’ın durumu ise belirsiz.
En azından kamuoyu nezdinde öyle.
Bu da tabii siyasetin ayrı bir cilvesi olsa gerek.
Bundan bir yıl önce, Nisan 2020’nin en ‘banko’ adayı olarak bakılan Özersay’ın, bugün gelinen aşamada aday olup olmayacağı konusunda büyük bir soru işareti var.
Özersay, UBP ile hükümet kurma aşamasından bu yana çok yıprandı.
Gerek toplumun gözünde, gerekse kendi partisi içerisinde…
Bu yıpranmışlığın kendisi de farkında ki seçim öncesinde, diğer aday adaylarına göre nispeten daha sessiz, seçimle alakalı konuşma, açıklama yapma konusunda biraz daha geri planda.
Tıpkı diğer aday adaylarının yaptığı gibi, Özersay’ın da nabız yoklattığı, anket çalışması yaptırdığı ifade ediliyor.
Diğer yandan partisi içerisinde, ‘aday olmamasını, partinin başında kalmasını’ isteyen çok sayıda insan olduğu da söyleniyor.
Bir diğer parti içi ‘söylence’ de, aday olup da belirli bir oy oranına ulaşamaması durumunda, Özersay’ın parti başkanlığından istifa edeceği…
Tüm bunları bir araya koyduğumuzda ve tabii bundan üç beş ay öncesine kadar UBP’nin ‘adaysız’ olduğu ve bu boşluğun, Özersay’a büyük bir fırsat penceresi açtığı konuşulurken, bir anda Ersin Tatar’ın, seçimin başat adayları arasına yerleştiğini dikkate aldığımızda, kendi siyasi geleceği açısından makul olan, muhtemelen aday olmamasıdır.
Böylelikle hem seçimde yaşanması muhtemel hayal kırıklığının önünü kesip, hem ‘Cumhurbaşkanı olabilmek için UBP ile hükümet kurdu’ suçlamalarına yanıt vermiş olup, hem de önümüzdeki yılları, bu kez parti içi bir ‘toparlanma’, zarar ziyani ‘onarma’ fırsatına çevirebilir, çünkü tecrübeyle sabittir, bizim insanımız, çok kolay unutur.
Yazının girişinde altını çizdiğim meseleye, yani ‘Tatar’ı destekliyoruz ama Özersay’a dokunmuyoruz’ tavrına dönecek olursak, bunun, az önce dile getirdiğim o ‘makul’ tutumla, paralellik gösterdiğini düşünebiliriz.
Bu aslında Özersay’ın gözden çıkarılmadığı, Özersay’ın ‘ilerisi için’ lazım olduğu anlamına gelebilir.
Burada önemli olan, ne kadar ‘ilerisinden’ bahsettiğimizdir.
Senaryolardan biri, uzun vadeli olup, Türkiye’nin Özersay’a, bir sonraki seçim için yeşil ışık yakabileceği ve önümüzdeki süreçte yıpratılmasını istememesidir.
Diğer senaryo ise o kadar uzun erimli olmayıp, Tatar’ın destekleneceği Nisan 2020 hedefine doğru yürürken, istikrarlı bir UBP-HP hükümetine duyulan ihtiyaç üzerinden şekilleniyor olabilir.
Tam bu noktada Özersay’ın bir süre önce, koalisyonun her iki ortağının başkanının da aday olması durumunda, hükümetin devamının tehlikeye gireceğine ilişkin bir pozisyon ortaya koyduğu da dikkate alındığında, ‘Özersay’a dokunmamak’, bir hükümet krizinin önünü almak amacıyla alınmış bir karar gibi de değerlendirilebilir.
Hemen burada, bugünlerde HP içerisinde ciddi anlamda konuşulmakta olan bir diğer önemli konunun da altını çizmekte fayda var; partide, bütçe görüşmelerinin ardından hükümetin bozulabileceği dile getirilmekte.
UBP-HP hükümeti kurulurken, Ersin Tatar’dan Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin ‘söz’ aldığı iddiaları da hatırda tutulduğunda, Özersay’ın bir kez daha, Cumhurbaşkanlığı seçimi için ‘hükümet bozma’ yolunu seçmesi de muhtemel bir senaryodur.