Sadece ‘cesurlar’ın konuştuğu bir meclis ve tabii ki cesur gazetecilerin tabuları yıkarak yazı yazdığı bir medya ne kadar özgür sayılabilir
“Medya hukuku deyince aklınıza ilk olarak ne gelir?” diye sorunca, öğrencilerin büyük çoğunluğu maalesef, “herkes istediği gibi yazamaz...” benzeri bir cevap veriyor. İletişim ve hukuk kavramaları yan yana gelince akla önce özgürlükler değil de yasaklamaların gelmesi gerçekten üzücü bir durum.
Öğrencilerin ilk tepkisi, aslında yaygın toplumsal algılamanın yansımasından başka bir şey değil. İletişim özgürlüğünün ciddi bir hak olarak algılanmadığı bu coğrafyada, hegemonyanın ideolojik kodlamaları, gazetecilere çok fazla özgürlük verildiği, bazı sıkıntıların da bundan kaynaklandığı ve bu kadar fazla özgürlük olamayacağı konusunda toplumu ikna edebiliyor.
Sebep özgürlüğün fazlalığıymış
Hegemonya bugünlerde, -aslında küresel sermayenin tetiklemesiyle giderek karmaşıklaşan iletişim ve bilişim dünyasındaki anomalilere, ‘aşırı’ derecedeki basın özgürlüğünün yolaçtığı algısını hakim kılmaya çalışıyor. Öyle ki Kuzey Kıbrıs’ta özgürlük bolluğu ‘gazetecilerin başına vurmuş’ da ne yapacaklarını şaşırmışlar. Onun için sağa sola saldırıyor, küfrediyorlar.
Gerçekte ise KKTC’de basın özgürlüğünün ancak kırıntılarından sözedebiliriz. Üstelik bu kırıntılar da güvencede değil. Zaten meclisin, meclisteki partilerin, milletvekillerinin özgür olmadığı bir ülkede gazeteciler ne kadar özgür olabilir. Milletvekili Doğuş Derya cesurca konuştuğu için haklı olarak takdir ediliyor. Ancak madalyonun öteki tarafına baktığımızda, sadece ‘cesurlar’ın konuştuğu bir meclis ve tabii ki cesur gazetecilerin tabuları yıkarak yazı yazdığı bir medya ne kadar özgür olabilir.
Cemaat bahane medyaya darbe
Bir insan, bir kadın, bir milletvekili olarak Doğuş Derya’ya yönelik –defalarca kınanması gereken çirkin saldırılardan sonra başlayan tartışmalar, medya özgürlüklerinin kısıtlanmasına zemin hazırlama niyetlerine hizmet edebilir. Dikatli olunmalıdır, yasal çalışmalar yapılırken, küfürler önlenecek diye iletişim özgürlüğüne yeni kısıtlamalar getirilmemelidir.
Dünyada örnekleri çoktur; hükümetler bir takım önemli sorunları çözme gerekçesiyle harekete geçer, sonra bakarsınız arada basın özgürlüğüne de darbe vurulmuş olur. Türkiye’de tam da şimdi olanlar budur: Hükümet, ‘Cemaat’ gibi kurumsal demokrasilere aykırı bir yapılanmayı ortadan kaldıracak diye medya özgürlüğüne darbe üstüne darbe vuruyor.
Bilişimde ayni hataya düşülmesin
Fazla uzağa gitmeye gerek yok; geçen Şubat ayı gibi yakın bir tarihte bizim meclisimizde kabul edilen ÖZEL HAYATIN VE HAYATIN GİZLİ ALANININ KORUNMASI YASASI’na, medya özgürlüğünü kısıtlayacak unsurlar da yerleştirildiğini biliyoruz.
Yasalarımızda, gazetecilerin başının üzerinde duran bir sürü ‘demokles kılıcı’ varken, bunlara bir tane daha eklendi. Gazeteci camiasının yoğun karşı çıkışları sonunda, yasayı yapanlar da dahil herkes bazı maddelerin değiştirilmesinin gerektiği noktasına geldi. Geldi ama yasa hala olduğu yerde duruyor ve ne zaman değişeceği de belli değil.
Ayni hata bilişim suçları konusundaki yasa çalışmasında yapılmamalıdır. Gazeteciler ve örgütleri daha erkenci ve daha dikkatli olmalıdır.