Elindekini kaybetmeyince değerini yeterince anlayamıyor galiba bazen insan. Ne kadar önemli olduğunu bilse de bazı şeylerin yaşaması için, özelliğine, özgünlüğüne tam olarak varamıyor kıyısında koşarken.
Denizsiz bir şehirde yaşamak öğretir, her gün uyanıp karşında engin bir mavilik bulmanın, sabah serinliğinde içine tazeliğini çekmenin eşsiz güzelliğini.
Bağımlılıklardan kaçınsan da genelde, bu vazgeçilmezini bağrına basarsın özenle. Korkmazsın, adarsın kendini.
Kızılı, Karası, Hinti, Atlantiği, Egesi, hepsini ayrı seversin de aidiyet duygusunu tek birine geliştirmişsindir sen.
İnsanıyla, doğasıyla, iklimi, kültürüyle başkadır o, tilki misali dönüp dolaşıp da illa ki döneceğin evindir.
Uzaklaştıkça daha iyi anlarsın içtenliğini, dünyayı gezersin de bulamazsın başka yerde duruluğunu.
Kazançakis’e hak verirsin her kavuşmanızda ‘Başka deniz yoktur’ ki senin bayramlarında.
Akdenizin kıyısında oturmuş kayboluyorum maviliğinde. Güneş gülümsüyor bana, tembel tembel yükselişini izliyorum. Zirzirolar erken getirmişler Ağustos’u, durmaksızın şakıyorlar. Çocukluğuma götürüyor bu sesler beni, Alevkayası’na 1 Mayıs bayramlarına taşıyor, nedeni belirsiz.
Kuzey denizi çocuğu kendini çoktan bırakmış benim parmak ucuyla ‘Ouff, buzzzzz gibi!!’ olduğuna kanaat getirdiğim berrak sulara. Uzaktan dalga geçip duruyor, keyfine bak diyorum, erken henüz benim için. Etrafı gözlemlemeye veriyorum tüm dikkatimi, alaylarını duymazdan geliyorum.
Bir halk plajı burası, Akdenizin Fransız kıyısı. Çam ağaçları altına havlularımızı atmış oturuyoruz. Az ötede bir kaç incir ağacı çocukların istilasına uğramış, direniyor.
Deniz tabii ki bizim. Para ödemek mi? Ne komik fikir!!!
Belediye, duşları, kabinleri kondurmuş, değerli eşyalarımız için vestiyer bile yapmış, ÜCRETSİZ.
Yanında kitabını getirmeyi unutana kitap ödünç veriyor, sigara içmek isteyene karton kül tablası dağıtıyor, KARŞILIKSIZ.
Plajlar hepimizin kirletmeyelim diye bir ilan asılmış, plaj gözcü sandalyesinin hemen yanına.
Kirletmiyoruz ki, kıyamıyoruz biz bu yeşile, maviye. Herkes yanında getirdiği yiyeceği, içeceği tüketirken organik atıkları dahi özenle paketlemeye dikkat ediyor. Çıkıştaki çöp bidonuna atıyor, giderken.
Kartonlar, şişeler ayrılmış, geri dönüşüm kutularına ulaşmayı bekliyor başka bir köşede.
Plajın çıkışındaki bidonlar düzenli boşaltılıyor. Belediye hizmet veriyor, toplum saygı duyuyor, koruyor. Haklar ve sorumluluklar elele gidiyor Akdeniz’in bu yakasında.
Alagadi plajında mikrop yuvasına dönüşen çöp bidonlarını boşaltması için defalarca arayıp, Çevre Dairesi’nden, bir Belediye’ye, oradan bir başkasına aktarılıp tek bir yetkiliye dahi ulaşmayı beceremediğim ülkemi hatırlıyorum ben, kanıyorum.
3-4 yaşlarında bir cimcime geçiyor önümden elindeki karpuz kabuğunu sallıyor, bir yandan bağırıyor; ‘Anneeee, çöp nerede?’. Bu kadar, bu yaşlardaki bir çocuk kadar bilinç geliştirememiş yetişkinlerle dolu olan ülkemi düşünürken utanıyorum.
Yeni göreve başlayan Belediye Başkanları, tebrik eder, başarılar dilerim size. İşiniz zor da, hazır değişim rüzgarları esmeye başlamışken, örnek alsanız diyorum bu sahilleri.
Sivil toplum örgütleri, sosyal bilinç taşıyan kurumlar zaten yapıyor, destek verseniz, değişimi yaysak tüm topluma, her yerde, her katmanda bu bilinci yaratsak?
Siz yapsanız, biz korusak, ülkemde de?
Özlem bu ya, Deniz hepimizin hakkı olsa, temiz, temiz.
Olmaz mı?
6 Temmuz 2014
La Ciotat