Ünlü filozof Plato diyor ki: “Kendini yönet, dünyayı yönetecek gücü bulabilirsin”.
Bir toplum için, var olma mücadelesi veren bir halk için birçok anlam yüklü bu ifadede.
Kendini yönetmek, kendini yönetebilme erkine sahip olmak ve kısacası özne olabilmektir var olmanın ilk ve en önemli şartı, aslında belki de bir toplum için her şeyin başlangıcı.
Biz Kıbrıslı Türkler de yarım asırdan uzun bir süredir, hatta işin doğrusu yüzlerce yıldır, kendi kendimizi yönetmek uğruna ne mücadelelerden geçip bu günlere geldik.
Halen de esas mesele bu bence, yani kendi ülkemizde özne olabilme, hem kuzeyde hem de mutlak olarak yurdumuzun tamamı olan Kıbrıs’ta.
Kendi ülkemizde özne olabilmek için Kıbrıs’ın kuzeyinde on yıllardır barış, demokrasi, egemenlik ve özgürlük mücadelesi veriyoruz; vermeye de devam edeceğiz.
Kıbrıs Türk halkı olarak hem ülkemizde yüzyıllardır bu adanın ortak sahibi olarak, hem bu haklarımızdan ötürü 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin eşit ortağı olup bu ortaklıktan doğan haklarımıza sahip çıkma mücadelesi vererek, hem de Kıbrıslı Rumların tek başlarına tüm Kıbrıs’ın sahibiymiş gibi davranmalarına haklı bir biçimde karşı çıkıp adamızda çözüm ve barışın gelebilmesi için müzakere sürecine ve Birleşik Federal Kıbrıs’ın kurulmasına destek vermeye ve bu konularda mücadele vermeye devam ediyoruz; tüm bu haklarımızdan ve haklarımızı alma ve çözüm mücadelesinden de vazgeçmeyeceğiz.
Kendi kendimizi yönetmek ve kendi kararlarımızı demokratik süreçlerle kendimizin alması Kıbrıslı Türkler olarak bizler için diğer tüm halkların olduğu gibi en doğal, yaşamsal ve meşrudur.
Burada, yani Kıbrıslı Türklerin kendi ülkesi olan Kıbrıs’ta ve hali hazırda 1975 yılındaki nüfus mübadelesi anlaşmasından sonra konuşlandığımız Kıbrıs’ın kuzeyinde de özne olması gereken Kıbrıs Türk halkının tam da kendisidir.
Ne güneyimiz ne de kuzeyimiz kendi toplumumuzun önüne geçerek kendi kaygılarının öne çıktığı kararları alarak bizleri bu kararlara uymamız konusunda yönlendiremezler.
Koşullar ne olursa olsun unutulmamalıdır ki hiçbir şey bizlerin özgürlüğünden daha önemli değildir.
Biz Kıbrıslı Türkler de dünyadaki diğer tüm halklar gibi, Atatürk’ün önderliğinde Kurtuluş Mücadelesi veren Türkiye Halkları gibi, Abazlar gibi ve yıllardır kendi ülkelerinin işgal edilmiş ve üzerinde başka bir devlet kurulmuş topraklarında özgürlük mücadelesi veren Filistin halkı gibi “Özgürlük, uğrunda ölünebilecek en önemli ‘leyla’dır’ diyebiliriz”.
Abraham Lincoln asırlar önce “güvenlikleri için özgürlüklerinden feragat edenler bir gün ikisini de kaybederler” diyerek özgürlüğün hiçbir şeye değiştirilemeyeceğinin altını kalın çizgilerle çizmişti.
Kıbrıs Türk halkı da bugün ne 3-5 kuruş daha fazla para alabilmek, ne bireysel olarak AB vatandaşı olmak, ne de güvenliğinin sağlanması adına sahip olduğu en büyük erdem olan özgürlüğünü ve özgürlük mücadelesini terk etmeyecektir.
Bu mücadele bugün maaşları ödeyebilmek ve hükümette kalabilmek adına meclise kendi sundukları ivedi olan tüm yasaları dahi geri çekerek sosyal sigortalar yasasını bir an önce meclisten geçirmeye çalışan; hükümetteki görev sürelerini uzatabilmek için toplumsal tüm varlıklarımızı özelleştirme kisvesi altında peşkeş çekmeye çalışan; ganimet düzeninin yaratıcısı ve bugünlere kadar taşmasının esas müsebbiplerine ve ülkenin demografik ve demokratik yapısının bozulmasına göz yuman UBP hükümetine rağmen sürdürülecektir.
Bu mücadele hükümet olduğunu sanan ancak halkını koruyarak ve halk adına belli yerlere söz söyleyemeyen ve hükmedemeyen UBP politikalarına ya da politikasızlıklarına rağmen verilecek ve Kıbrıs Türk halkı özgürlük, demokrasi ve barış mücadelesini kazanacaktır.