Dönüp dolaşıp hep aynı yere varıyoruz. ‘Kimlik’ meselesi hep karşımıza çıkıyor. Tanımlanmamış, oturmamış, netleşmemiş bir durum şu ada-yarısında yaşayan toplum için…
Sahi, ‘toplum’ muyuz, yoksa ‘halk’ mı?
‘Kıbrıslı Türk’ müyüz, ‘Kıbrıs Türkü’ mü?
Yoksa ‘Kıbrıslıtürk’ mü?
Hem KKTC vatandaşıyız…
Ama çoğumuz aynı zamanda Kıbrıs Cumhuriyeti yurttaşı…
Veya bir kısmımız Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı…
Hatta Birleşik Krallık yurttaşı olanlarımız da var, az değil hem sayıları…
Bol kimlik kartı ve pasaport var ceplerde, lakin ‘kimlik’ konusu net değil.
Sosyolojik, kültürel ve duygusal anlamda sürekli bir kafa karışıklığımız var. Bütün anketlerde de çıkıyor zaten bunlar.
‘Kimlik’ konusunda herkesin kabullenebildiği bir ortak payda yok.
Bu tartışma sadece bizde değil elbette… Bir başka yazıda bu konuya yine döneriz.
***
Ancak ‘kimlik’ meselesinin ötesinde bir de ‘özne’ olma ya da olamama sorunumuz var bizim.
Dünya karşısında bir ‘varlık’ olduğumuzun ispatı için sürekli bir çaba içerisindeyiz. KKTC’nin tanınmamışlığı en önemli nedeni bu çıkmazın…
Kıbrıs sorunu çözümlenmeden ‘özne’ olma konusunda kaç arpa boyu yol alabileceğimiz, 1983’ten bu yana aldığımız yoldan bellidir. Yani ‘tanınma’ işi sadece bir hikayedir ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ne geçmişte ne de bugün böyle bir siyaseti oldu. Gelecekte de olma ihtimali, devenin hendek atlama ihtimalinden düşüktür.
Bununla beraber ‘özne’ olma konusunda bütün kapılar kapalı değil.
BM’deki ‘toplum liderliği’ sıfatı nedeniyle Cumhurbaşkanı başta olmak üzere kabul edilmiş çeşitli makam, kurum ve örgütlerimiz var.
Zaman zaman bunlar unutuluyor her ne halse!..
***
Mesela hatırlatayım, Kıbrıs Türk Ticaret Odası’nın ‘tanınmışlık’ sorunu yok. Zira 1960 öncesinde kuruldu ve hukuken Kıbrıs Rum liderliği buna ses çıkaramıyor. Ticaret Odası yıllardır ‘devlet’in bir organı gibi elektrik konusunda Güney ile Kuzey arasında ‘köprü’ oluşturmuş durumda. Ha keza Yeşil Hat Tüzüğü ile ilgili bütün işlemleri de Ticaret Odası yapıyor.
Aynı Ticaret Odası’nın Brüksel’de, yani AB’nin başkentinde temsilciliği olduğunu da unutmayalım!
Peki ama soru şu: En son ne zaman KKTC makamları Ticaret Odası’nın bu önemli işlevlerinden yararlanmak için koordinasyon yaptı? Gerek Yeşil Hat Tüzüğü, gerekse AB nezdinde lobi için Ticaret Odası ile kim ne faaliyet yürüttü?
Tek örnek bu da değil. Mesela Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası… O da Kıbrıs Cumhuriyeti’nde kayıtlı bir örgüt… Kıbrıs Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği de öyle… Ve başka sivil örgütler de…
Dahası, resmi bir kurum olan Lefkoşa Türk Belediyesi’nin de uluslararası tanınmışlığı var!
Ama ‘özne’ olabilmek meselesinden bu kadar şikayet edilen bir toplumda tüm bunlar değerlendirilmiyor.
***
Kuşkusuz ‘özne’ meselesi bugünlerde en fazla Türkiye’deki yönetimin seçimlere dönük tavrı üzerinden okunuyor.
Ankara’nın Kıbrıslı Türklere ‘tepeden’ baktığı, buradaki seslere kulak tıkadığı, kendi söylediklerinin dışına çıkanlarla iyi geçinmediği herkes tarafından biliniyor.
Burada ‘yeni’ bir durum yok.
Ankara’nın bu tavrı ne dün başladı, ne de yarın sona erecek.
Geçen yıl 4’lü koalisyon bozulurken mesela, müdahale yok muydu?
Ekonomik protokollere kim karşı çıktıysa hükümetten bir şekilde götürülmedi mi?
2000 seçimlerinde Eroğlu ‘Peşimde 40 MİT ajanı dolaşıyor’ deyip ikinci tura 48 saat kala seçimden çekilmedi mi?
1990’da TRT’siyle elçiliğiyle, askeriyle bürokratıyla Ankara DMP-Denktaş kapışmasına müdahale etmedi mi?
Çok daha gerilerde, 1973’te Berberoğlu’na ‘çekilmezsen bir kazaya kurban gidebilirsin’ denilmedi mi? Toplum lideri Dr Küçük dahi Ankara’ya çağrılıp çekilme konusunda ‘ikna’ edilmedi mi?
Bırakın seçimi, hükümet kurup bozmayı, Türkiye iktidarı rahmetli İrsen Küçük ile Ahmet Kaşif’in yarıştığı parti kurultayına dahi müdahil olmadı mı?
Ne yazık ki Ankara bugün de bir adayın lehine sayılabilecek işlerle meşgul… Her zamanki gibi!..
Kıbrıslı Türkler buna alıştı ama asla içselleştirmedi, kabullenmedi. Çoğu zaman bu tür işler ters tepti, ilişkiler her zaman zarar gördü ama Ankara bunlardan ders almadı!
Peki ama ne olacak bu işin sonu?
‘Özne’ olma konusunda dünyaya dönük oluşturulması gereken sinerjinin bir benzeri Türkiye’yle ilişkiler konusunda da yaratılmalı.
Erdoğan’ da, hükümete de, muhalefete de, medyaya da, buradaki elçiye de, Yardım Heyeti’ne de birileri karşılarına oturup anlatmalı, ‘biz varız’ ve ‘özneyiz’ demeli.
Unutmayalım ki biz ‘Kıbrıs sorunu’nu çözmekle gerçek anlamda ‘özne’ olacağız, gençlerimize iyi bir gelecek hazırlayacağız. Asıl hedef budur. Oysa ‘Türkiye-KKTC sorunu’ her şeyin önüne geçti ve bu şekilde sürekli geriye gidiyoruz.
Bu hiç de ‘iyi bir hal’ değil.