Bu ‘özür’ meselesi giderek daha da tuhaf bir hal almaya başladı.
Hani ‘özrü kabahatinden büyük’ derler ya...
Özrün sahibinin geldiği nokta tam da öyle.
Serdar Denktaş dün konuyu değerlendirirken, Türk Ajansı Kıbrıs’ın servis ettiği habere göre özrünü şu sözlerle savundu:
‘Özür sadece son gelişmeler hakkında değil, Türkiye karşıtı niteliğindeki tüm söylemler için. Türkiye’nin elini çekmesi halinde KKTC çok yalnız kalacak’.
Sayın Denktaş, biz çok uzun zamandır çok yalnızız zaten.
Ben diyeyim 30, siz deyin 40...
Çok uzun zaman oldu.
Daha fazla yalnızlaşabilir miyiz?
Daha fazla izole olabilir miyiz?
Daha fazla unutulabilir, daha fazla yok sayılabilir miyiz?
Daha fazla ezilip, daha fazla büzülebilir miyiz?
Yani var mı vaziyetin ‘dahası’, bilemedim.
O yüzden, bence mesele buysa, hiç boşuna kendinize dert etmeyiniz.
Türkiye’nin elini çekmesi ‘endişenize’ gelince...
Ondan yana da hiç endişeniz olmasın, bana sorarsanız.
Türkiye elini bizim üzerimizden çekmez.
Biz istesek de çekmez...
Ve hatta siz isteseniz dahi çekmez.
Çünkü Türkiye’nin Kıbrıs’la ‘ilişkisi’, denizin iki yakasından karşılıklı atılacak gülücüklere, karşılıklı sıvazlanacak sırtlara bağlı olarak yürüyen bir ilişki değildir.
Sizin de aslında çok iyi bildiğiniz gibi, mesele biraz daha ‘derindir’.
Evet Kıbrıs adası üzerinde, Türkiye’nin kendi insanı, kendi vatandaşı vardır...
Evet Kıbrıs adası üzerinde, ‘soydaş’ tabir edilen Kıbrıslı Türkler vardır.
Ve tüm bu ‘akrabalık’ halleri, et ve tırnak arasındaki ilişkiyle anlamlandırılmışsa da...
Toprak da vardır...
Deniz de vardır...
O toprağın üzerinde asker...
O denizin altında petrol da vardır!
Askerin elinde ‘tehdit’...
Petrolün kucağında güç de vardır, para da vardır!
Borular vardır, gelecek olan su kim bilir kimlere satılacak olan...
Yollar vardır, Ege Denizi’ndeki husumeti taşıyan...
Vardır...
Vardır da gene vardır.
O yüzden Sayın Denktaş, sizin o konudan yana da hiç endişeniz olmasın.
Türkiye elini bizim üzerimizden çekmez.
Endişe duyması gereken birileri varsa eğer, sizler gibi politikacılar tarafından yönetilmeye mahkum edilenlerdir onlar.
Hem sizin gibi, açıkça, aleni bir biçimde ‘biat’ eden...
Ve hem de sizden biraz farklı olarak, güya bu ‘biat’ halinden rahatsız olup ve yine güya bizi bu her nevi ‘bağımlılık’ halinden kurtarma vaatlerinde bulunup da, bunu hayata geçirebilmek için hiçbir yeni eylem ve hiçbir yeni söylem üretme kapasitesini gösteremeyen politikacılardır, endişe duyulması gereken.