Özyiğit: “Sivilleşme ve demokratikleşme adına adım atılmalı”

“Partiler muhalefette farklı, iktidarda farklı davranıyor. ‘Koltuk için her şey mubahtır’ anlayışı terk edilmeli”

TDP Genel Sekreteri Cemal Özyiğit:

“Sivilleşme ve demokratikleşme adına adım atılmalı”


 


Ayşe GÜLER

Toplumcu Demokrasi Partisi(TDP) Genel Sekreteri Cemal Özyiğit, hükümet çalışmalarında olumlu adımlar olduğunu ancak şu ana kadar izlenen yolu “yetersiz” bulduğunu söyledi.

Toplumdaki ekonomik göstergelerin ciddi sıkıntı olduğunu belirten Özyiğit, “Bunlar sıkıntıdır diye, Ankara’dan katkı bekleriz diye Ankara’ya şirin görünme çalışmaları ülkedeki en önemli sorunlardandır” dedi.

YENİDÜZEN’e konuşan Özyiğit, sivilleşme ve demokratikleşme adına adım atılması gerektiğine dikkat çekerek, “Kıbrıs Türk halkının kendi ayakları üzerinde duracak sosyal, ekonomik yapı oluşturulmalıdır” şeklinde konuştu.

Partilerin muhalefette farklı, iktidarda farklı davrandıklarını savunan Özyiğit,  “Koltuk için her şey mubahtır anlayışının terk edilmesi gerektiğini kaydetti.

CTP/BG-DP/UG hükümetinin çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?

Hükümet kurulması ve programın okutulması sırasında genel anlamda olumluluk içeren unsurlar var. Ama bu unsurların sadece sözde veya yazıda kalmaması, yaşam bulması gerekmektedir. Nitekim, sivilleşme ve demokratikleşmenin önünün açılması ısrarla vurgulanıyor. Sivil Savunma, GKK, Merkez Bankası Başkanlığı gibi Kıbrıs Türkü’nün uzun süredir hassas olduğu kurumların başına Kıbrıs Türk halkının atama yapması söz konusudur. Tüm bunlara çok büyük önem veriyoruz, söz konusu durum bir an önce hayat bulması gerekiyor. Öte yandan özelleştirme konusunda birtakım hassasiyetler var. Bunlar, hükümetteki partiler de dahil olmak üzere 28 Ocak ve 2 Mart mitinglerinde, halka meydanlarda birlikte söz verdik. Özelleştirmenin kabul edilemeyeceğini, DAİ ve DAK’ın devredilemez olduğunu, KTHY’nin kapatılamayacağını söyledik. Ancak bu konularda bugüne kadar gerekli çalışmaların yürütüldüğünü söylemek çok da doğru değil. Hükümet programında veya halka verilen sözlerle şu ana kadar yapılanlar arasında tam bir örtüşme yok. Bunun aksine özellikle elektrik ve telefon konularında hükümet programında özerk yapıya kavuşturulacağı söz konusu. Ama yapılan çalışmalar ve açıklamalar bu kurumların özelleştirileceği yönünde göstergeler içeriyor. Bu durum bizi endişelendiriyor. Son günlerde, bu konuda toplumun çeşitli kesimleri de hassas bir duruş sergiliyor. Bir süre önce Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı, Telekomünikasyon Müdürü ve iki uzman amir, Türk Telekom’la görüşmeler yapmak için Türkiye’ye gitti. Kıb-Tek’in zararları ile ilgili çarşaf çarşaf deklarasyonlar yayınlanıyor. Raporlar ortaya konuyor. Yüzde 25 zam yapılırsa 10 yılda, yüzde 30 zam yapılırsa beş yılda kurumun zararlarını giderir deniliyor. En azından yeni yönetim kurulunun yüzde 20 zam yapılması yönünde bir önerisi var. Peki, Kıb-Tek alacaklarını alırsa, kaç ayda bu zarardan kurtulmuş olur? Bunların üzerine neden gidilmiyor. Dürüstçe faturasını ödeyen vatandaşların üzerine gidiliyor? Neden o kurumların üzerine gidilip, tahsil edilmeye çalışılmıyor? Yoksa seçim döneminde gizli işbirliği mi var. Öte yandan Anayasa çalışmalarını olumlu buluyoruz. Bizim orada hassas bulduğumuz nokta, Anayasa’nın değiştirilmesi maddesinin değiştirilmeye çalışılmasıdır. Anayasa’da değişiklikler yeri ve zamanı gelince bir paket halinde hazırlanır ve ilk seçim döneminde sandık kurulduğunda halka referandumla sorulur. Bunun değiştirilmemesini istiyoruz. Sivilleşme, demokratikleşme ve Anayasa’nın geçici 10. maddesinin kaldırılmasına büyük özel önem veriyoruz. Kamu çalışanlarına siyaset yasağının kalkması, Siyasi Partiler ile Seçim ve Halk Oylaması Yasa’sının değiştirilmesi önemli.

Hükümet çalışmalarında olumlu adımlar var ama şu ana kadar yetersizdir. Bununla birlikte açıklanmayan şeyler var. İlahiyat Koleji’nin açılması olumsuz bir adımdır. Açılış töreni neredeyse bir faciadır. Kıbrıs Türkü’nün inanç ve gelenekleri sorgulanıyor. Buna da hükümetin destek verir olması bizi ürkütüyor. Seçim meydanlarında ya da diğer eylemlerde söylediklerinin arkasında durmasını istiyoruz.


“Ankara’ya şirin görünme çalışmaları önemli sorun”

En önemli sıkıntı olarak neyi görüyorsunuz?

Toplumdaki ekonomik göstergeler ciddi bir sıkıntıdır. Bunlar sıkıntıdır diye, Ankara’dan katkı bekleriz diye de ‘Ankara’ya şirin görünme çalışmaları’  en önemli sorunlardandır. Kendi ülkemizin olanakları, açık yüreklilikle tüm siyasi partilerin ve sendikaların önüne koyulmalıdır. Hep birlikte kendi kendimize yeterli olabilmek için neler yapılabileceği tartışılmalı. Özveri gerekirse de siyasiler başta olmak üzere, en yukardan başlanarak, bir takım özverilerde bulunabilir. Nitekim bu toplum, 1963-1967 döneminde bu durumu yaşadı. O dönemde toplum lideri olan Dr Fazıl Küçük, maaşının diğer çalışanların maaşlarıyla eşitlenmesine onay vermişti. Kıbrıs Türk toplumu özveriye hazırdır. Yeter ki özverinin, yukardan başlanarak, yapıldığını görsün. Bununla birlikte savurganlığın terk edildiğini görsün. KTHY batırıldı. Bugüne kadar kimse yargılanmadı. Başbakanlık Denetleme Kurulu’nda çeşitli dosyalar var ama adım atılmadı. LTB’de de durum ayni. Yapanın yanına kalıyor. Bu anlayış terk edilmeli.


------------------------------------------------

“Koltuk için her şey mubahtır anlayışı terk edilmeli”

Partilerin muhalefette farklı, iktidarda farklı davrandıkları durumlar var mı?

Bugüne kadar hep böyle oldu. Geçmişte de buna benzer örnekler yaşandı. Halka farklı vaatlerde bulunuyor, koltuğa oturur oturmaz bu vaatler unutuluyor. Tüm bunlardan ciddiyetle rahatsızız. Bu durum bir an önce değiştirilmeli. TDP’nin atası, anası olan TKP döneminde iki hükümet ortaklığı yaşandı. Ama TKP onurunu koruyarak o hükümetlerden ya atıldı ya da ayrıldı. Parti, dayatmalara boyun eğmediği için koltuktan oldu. ‘Koltuk için her şey mubahtır’ anlayışı terk edilmeli.

----------------------------------------


Hükümetin “mutlaka başarmalı” dediğiniz adımı ne olmalıdır?

Sivilleşme ve demokratikleşme adına adımlar kesinlikle atılmalıdır. Kıbrıs Türk halkının kendi ayakları üzerinde duracak sosyal, ekonomik yapı oluşturulmalıdır. Aksi takdirde, Kıbrıs Türkünün Türkiye’ye dışa bağımlılığı aynen devam edecek. ‘Para alan emir de alır’ mantığını tartışmak zorunda kalır.

Röportaj Haberleri