Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, Covid-19’a yakalanan hastalarda ölüm oranı, %1.5 civarında. Bu birçok diğer benzeri virütik hastalıkla kıyaslandığında, düşük bir rakam.
Hastalığın çıkış ülkesi Çin’deki verilere baktığımızda, hastalığın ilk teşhis edildiği 31 Aralık’tan bu yana günlük yeni vaka sayısı minimale düşmüş durumda.
Yaklaşık 81 bin teşhisin 60 bini, iyileşmiş. Halen virüsün aktif durumda olduğu hasta sayısı 19 bin civarında olsa da, yeni teşhis edilen vaka sayısı günlük bazda 40’lara kadar gerilemiş.
Reuters’in haberine göre son üç gündür, Hubei bölgesi dışında hiçbir noktada yeni bir bulaşma vakası tespit edilmemiş.
Bunda, toplu olarak bir arada bulunmayı gerektiren her türlü aktivitenin durdurulması başta olmak üzere, alınan DOĞRU tedbirlerin payı büyük.
Hastalığın yoğun olarak görüldüğü başta İtalya olmak üzere diğer ülkelerde de etkin tedbirlerle durum bir noktada kontrol altına alınacaktır.
Peki bizde durum ne?
Dün itibarıyla ikisi güneyde, biri kuzeyde olmak üzere toplam 3 pozitif sonucumuz var.
Kuzeydeki teşhis, Almanya’dan gelen bir turist.
Güneydeki teşhisler de yakın zamanda yurt dışından seyahat etmiş.
Güneydeki vakalardan birinin doktor olması ve 6 gün boyunca virüsü taşıyor olduğu halde çok sayıda hasta muayene etmesi, haliyle endişenin dozunu yükseltiyor. Ancak her şeye rağmen şu anda ortada, büyük bir panik havasına girmemizi gerektiren bir durum yok.
Adanın kuzeyinden ve güneyinden gelen karantina haberleri elbette bir huzursuzluk ve endişe sebebi olsa da bütün bunların tedbir amaçlı olarak ve aslında varsa, yeni vakaların tespit ve tedavisi için olumlu gelişmeler olarak görülmesi gerektiğini düşünüyorum.
Burada önemli olan, panik havasına kapılmadan, akılcı yöntemlerle korumak ve korunmak.
Mağusa bölgesinde virüs teşhis edilen turist, Pazar gecesi gelmiş adaya. Hastalık tanısı konulacak bir evrede olduğuna göre, bu turistin Ercan girişi sırasında tespit edilebilmiş olması lazımdı. Bu vakayı bile yakalayamıyorsa, Ercan’da alındığı söylenen önlemlerin çok daha etkin bir hale getirilmesinin gereği ortaya çıkıyor.
Kara sınır kapılarında güneyden geçişlerde forum doldurulması zorunluluğu getirildi.
Forumların ve bu forumların doldurulması için kullanılacak kalemlerin elde ele dolaşarak, nasıl tehlikeli bir bulaştırıcıya dönüşebileceğini öngörebilmek, çok mu zor?
Bu karar da bir an önce gözden geçirilmeli.
Dünden itibaren insanların girdiği kriz psikolojisi, örneğin marketlerde istif kuyruklarına girmek, belki de tam da bu nedenle, yani yetkili makamların aldığı önlemlere yönelik güvensizliğe dayanıyor.
Hastalığın, solunum yoluyla bulaştığı ve ‘dokunmanın’ önemli bir taşıyıcı mekanizma olduğundan hareketle, kalabalıklardan kaçınarak, hem kendimizi hem de etrafımızdakileri korumamız gerekiyor.
Seçim arifesindeyiz.
Tam da bu nedenle adayların ve ekiplerinin, güruhlar halinde dolaştığı ve çoklu insan kümeleriyle yoğun bir temas içerisinde bulunduğu bir dönemden geçiyoruz.
Bu tür kitle toplantılarına, herkesin herkese sarıldığı, öptüğü ve tokalaştığı bu tür etkinliklere son verilmesi gerekiyor mesela.
Festivaller, şölenler, konserler, spor karşılaşmaları benzeri ‘toplanma’ vesilelerini iptal ederek, risk faktörünü düşürmek önemli.
Okullar tatil edildi.
Bir diğer önemli ‘toplanma’ yeri ise kuşkusuz camiler. Camiler, olası bir pozitif vakanın yayılma riskini yüksek düzeyde barındıran mekanlar arasında. İlgili makamların bu konuda da derhal devreye girerek, camilerin bir süre ibadete kapatılması gerekiyor.
Son olarak altını çizmek istediğim konuysa, coronavirüsün, siyasi gerginliklere neden olma riskinin bertaraf edilmesinin önemi ve gereği.
Sınır kapıları, vaka geçişleri için risk noktaları. Şu ana kadar güneyde ve kuzeydeki pozitif sonuçların tümü de virüsü yurt dışından taşımış. Bu nedenle buralarda elbette önlem almak, zaruri bir yükümlülük. Fakat meseleyi, siyasi başka gailelere malzeme yapmamaya gayret göstermek de bir o kadar önemli bir siyasi sorumluluk gerektiriyor.
Coronavirüs gerekçesiyle kara sınır geçiş noktalarını bir gerginlik sathına dönüştürmemek için, siyasi değil bilimsel tavırlara ihtiyaç var.
Hava ve deniz limanlarında her ne önlem alınıyorsa, kara geçişlerinde de aynı prosedürün uygulanması, bunun ötesindeki maksadını aşan uygulamalardan kaçınılması gerekiyor.
Virüsü bahane ederek adayı bir korku filmi platosuna dönüştürmek de elbette bir seçenek.
Oysa bu vesileyle bir işbirliği platformu yaratmak da mümkün.
İşte bu noktada salim akıl ve barışçıl bir siyasi vizyon şart.
Aklın bir köşesinde tutmakta fayda var; toplumlar arası husumetin, Covid-19’dan çok daha hızlı ve etkin yayılma riski var.