Rum Yönetimi eski lideri Tasos Papadopulos’u nasıl bilirdiniz?
Bu soruya aranızdan ‘iyi bilirdik’ diye yanıt veren kaç kişi çıkar bilemem.
Ama gerek EOKA’cı kimliği, gerek Kıbrıs sorunuyla ilgili görüşleri, gerek 1960’ta kurulduğu andan itibaren Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin pek çok önemli üst düzey kademesinde yürüttüğü görevler esnasında imza attığı icraatlar ve gerekse son olarak başkanlığı döneminde sergilediği tavır ve izlediği siyasi çizgi nedeniyle, Kıbrıslı Türkler’in çok büyük bir bölümünün Papadopulos’a pek de sempatiyle bakmadığı kesin.
Ben de Papadopulos’un, yarıdan fazlası bilfiil siyasetin içinde geçen 74 yıllık hayatı boyunca, kendi siyasi çizgisi adına iyi, ancak adanın iyiliği adına son derece kötü referanslar biriktirmiş olduğunu düşünüyorum.
Ancak ‘yiğidi öldür hakkını yeme’ derler ya, Papadopulos’u bugün bu yazıda, sırf bu sebeple anmak zorundayım.
***
2003-2008 yılları arasında başkanlık görevini yürüten Tasos Papadopulos’u Kıbrıs tarihinde önemli bir yere iliştiren olaylardan ikisi kuşkusuz Annan Planı referandumları ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği’ne girişi.
Papadopulos son 7 yıldır olduğu gibi, bundan böyle de “Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Avrupa Birliği’ne sokan ve de 24 Nisan referandumları öncesinde akıttığı gözyaşlarıyla Rum toplumunun ‘hayır’ oyunu garantileyen adam” olarak anılacak.
2003 yılının Şubat ayında Klerides karşısında seçimi kazanıp başkan olan ve halihazırda devam etmekte olan görüşme
Zamanlama hatası yapabilirim, ne de olsa üzerinden çok zaman geçti ama yanılmıyorsam Annan Planı müzakereleri döneminde sarf etmişti şu cümleyi, Kıbrıs Türk tarafını işaret ederek:
“They want to be master of north and partner of all!”
Yani şöyle demişti aşağı yukarı:
“Hem kuzeyin efendisi, hem de tüm adanın ortağı olmak istiyorlar.”
Bırakın her şeyi, sadece şu son günlerde yaşanan doğalgaz-petrol arama krizine dahi bakarak, Papadopulos’un bu cümlesinin anımsamamak mümkün mü?
Ve daha da önemlisi, adam haksız mı?
***
Rum yetkililerin, müzakerelerin bu önemli aşamasında doğal gaz ve petrol arama çalışmalarını bir kez daha gündeme getirmesi ve hatta daha ileri gidip, anlaşma yapılan şirketin Eylül sonu sondaja başlayacağının açıklanması tabii ki iyi niyetli gelişmeler değil.
Bu aslında krize oynamak. Ve maalesef amaç hasıl oluyor.
Türk tarafı tüm bunlara tam da beklenen tepkiyi verdi, kışkırtma konusunda Rum tarafından geri kalmayan çeşitli açıklamalarla gerginliğin tırmanması için üzerine düşeni layıkıyla yaptı.
Rumlar vazgeçmezse, biz de doğal gaz ve petrol aramaya başlayacakmışız!
Az gayret, neredeyse topyekûn kılıç kuşanacağız!
Her iki taraf da, müzakere sürecini Ekim ayında bekleyen önemli eşik öncesinde ortamı iyice bir ısıttı; yemeğin dibi tutunca, herkes rahatlayacak.
Ve bu esnada, fırsattan istifade hamaset yarışında liderliğe oynayacağız; İSTEMEYE DEVAM EDECEĞİZ!
Bir yandan ‘Kıbrıs Cumhuriyeti diye bir devlet yoktur’ deyip, sonra o devletin kuruluşunda bize vaat ettiklerini talep edeceğiz!
Bir yandan adanın kuzeyinde ayrı bir devlet kurup, (ve de her fırsatta ‘KKTC sonsuza dek yaşatılacaktır’ diye naralar atıp) diğer yandan ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nde bizim de hakkımız var’ diyeceğiz!
Evet, 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, hem Kıbrıslı Rumların hem de Kıbrıslı Türkler’in devletidir.
Ve evet, Kıbrıslı Türkler’in, Kıbrıs Cumhuriyeti’nde bireysel ve toplumsal hakları vardır.
Ve de evet, Rum liderliği, Kıbrıslı Türkler’in ortağı olduğu bu cumhuriyeti, kendi malı gibi kullanmakta, haklarımız yok sayılmaktadır.
Buraya kadar bir sorun yok da, ya KKTC?
KKTC devletinin kuruluşuyla, durum değişmedi mi?
O devleti bırakıp, başka devlet yapılandırmadık mı?
Biz artık yok saymıyor muyuz şu Kıbrıs Cumhuriyeti’ni?
Daha geçen ay Erdoğan, ‘öyle bir ülke yoktur’ demedi mi?
Bir çift lafımızla onu literatürümüzden silmedik mi?
Hatta adını bile değiştirip, ‘Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ yapmadık mı?
Ve ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ ismini sadece tırnak içinde, ‘so called-sözde’ ifadeleriyle akraba etmedik mi?
O halde hangi haklardır bahsettiğimiz hâlâ?
Kıbrıs Cumhuriyeti diye bir devlet yoksa artık, o devletten doğan haklarınız da yoktur.
Ama yok!
Biz illâ ki Papadopulos’un dediği gibi:
Master of North, partner of ALL!
Nasıl bir TATMİN?
Bizimkiler her gece bir yerde, en şık kıyafetlerini giyip iftar yemeklerine gidiyor, bir hengâme çalıp oynayıp Ramazan’ı kutluyor, arada da ellerine mikrofon alıp ‘ah da vah da Somali’ nutukları atıyor…
Oysa bu yemeklere harcadığınız paralarla, kaç aç çocuğu doyurabilirsiniz, haberiniz var mı?
Türkiye’dekiler deseniz uçaklara doluşup, Somali’ye gidip, estetik operasyonlar nedeniyle artık neredeyse kapanmaz hale gelen dudaklarıyla şarkılar söyleyip hobbidi danslar ediyor…
Oysa her bir estetik operasyon için harcadığınız milyonlarla, kaç anneyi, ellerindeki bir damla gıdayla çocukları arasında tercih yapmaktan kurtarabilirsiniz, haberiniz var mı?
Bu ne yalandır böyle!
Ve nasıl bir tatmindir???