Üstesinden gelemediğimiz çürümüşlüğün, bir türlü ışığı göstermeyen karanlığın, hırslarımızı hayatımıza çivileyen bencilliğin, kiri pası sökülmez bir kıvamda bilincimize baskılayan hoyratlığın sebebi...
Para düzeni!
Tepeden tabana yayılan, seçilenden seçene bulaşan, ‘konfor’u vazgeçilmez kılan, adalet duygusunu körelten bir lav gibi içine katıyor bizi ve yakıyor, yakartıyor hepimizi.
‘Kukla’nın iplerini elinde tutan da, terk edilmez koltukları ısıtan da, başka göz görmez zümre bekçiliğini yaşatan da bu....
* * *
“İnsanların onurlarıyla oyna bu kadar bozulmazlar, rantlarına söz söyleme” demişti bir büyüğüm...
* * *
Bu gece ölecekmişiz gibi yaşıyoruz adeta...
Sabah olmayacak gibi...
Hiç hesaba katmadan yarını...
Ama tadına da varmadan...
Çocukların gözlerindeki gülüşü severek ama geleceklerini düşlemeden...
* * *
Kimi gün satırlarımda öfke varsa fazlaca...
Kırıyorsam...
Kırılıyorsam...
Üzüyorsam...
Üzülüyorsam...
İnsanların bilgisine, yeteneğine, çabasına, sevdasına değildir lafım...
Avuç açmadan bir gelecek düşlüyorum, sonraki nesillere...
Başlarını eğmeden öne ve ezilmeden, birilerinin boyundurduğunda hiçleşmeden sürekli...
Yakarmadan...
Yalvarmadan...
* * *
Kime kulak kabartsanız bir ‘mağduriyet’ öyküsü var, illa...
Bir ‘ezen’i var hemen herkesin...
Hepimizin...
Bir ‘ezilmişlik’ hali var...
Herkes bir başkasının hakkını yiyor da...
Yine de herkes mağdur...
Yok ortada, hak yiyici!..
Bu ‘hayat’larda bizim emeğimiz ne kadar peki, ‘terimiz’ ne kadar karışmış araya...
Kim attı bu ‘tohumları’ tarlaya?
Kim ‘suladı, yeşertti, büyüttü...’
Kim ‘biçiyor’ şimdi?
Hiç mi yok payımızı sahi!..
* * *
‘Para düzeni’nin köleliğinde, günden güne daha bir yalnızlaşan hayatlarımız, bu adanın çok güzel insanlarını, çok güzel hayatlarını gölgeliyor...
Yüzümüzde maskelerimiz var...
İyi yaşarken dahi mutsuzluklarımız...
Ne bu şehirler, ne bu ülke, ne de bizler...
Hak ediyor muyız bugünü...
Masum değiliz, kabullenmesek de...