Para - Saadet Denklemi ve ‘Six and the City’

Son zamanlarda bir tartışmadır aldı gidiyor. 2005 yılında Chelsea ile doruk noktasına ulaşan ve yurtdışı yatırımcılarının İngiltere Premier Ligi’nden takım almasını baz alan bu tartışmanın odak noktasında kuşkusuz son günlerde Manchester’ın

 

 

Son zamanlarda bir tartışmadır aldı gidiyor.

2005 yılında Chelsea ile doruk noktasına ulaşan ve yurtdışı yatırımcılarının İngiltere Premier Ligi’nden takım almasını baz alan bu tartışmanın odak noktasında kuşkusuz son günlerde Manchester’ın mavi yakası, yani City var.

Geçtiğimiz hafta sonu tüm randevularımı ve halı saha maçımı iptal ederek izlemeye koyulduğum Manchester derbisi de bu tartışmaların tekrar alevlenmesinde önemli rol oynadı. City, Arap sermayesinin altına girdikten sonra parayı gerçek anlamda bir Arap gibi kullandıktan sonra, son dönemlerde gayet akıllı yatırımlar yapmaya başladılar. Aslında Arap veya Rus fark etmiyor ya, aynısını Chelsea de ilk sezonunda yapmıştı, hatırlayacaksınız. City ise bu sermayenin altında 2008 yılında Robinho ve Jo ile başladığı atağa sonraki sezon Santa Cruz, Lescott, Vieira, Barry, Adebayor, Kolo Toure ve Tevez ile devam etti. Geçtiğimiz sezon ise giden oyuncuların ardından takıma David Silva, Dzeko, Boateng, Kolarov ve Yaya Toure gibi oyuncular katılınca, Premier Lig’de 3. sıra ödülü geldi ve Şampiyonlar Ligi’ne katılma hakkı kazandılar.

Bu sezon ise Mancini önderliğinde ise takıma Nasri, Clichy ve Aguero katılırken, City an itibarı ile ligde de lider durumda. Takım akıllı oynuyor, oyunu sürekli domine ediyorlar ve oyunun her alanında başarılılar. Bunun meyvesini de almaya başlıyorlar yavaş yavaş.

United ise bildiğimiz gibi başladı lige. Geçtiğimiz sezon kazanılan 19. Şampiyonluğun ardından Ferguson kadroda hafiften bir rotasyona, bir dönüşüme gitmeye başladı. Defansta Evans, orta sahada Jones, forvette ise Welbeck gibi isimler forma şansı bulmaya başladı. Lige de çok iyi başladılar, ta ki derbiye kadar.

Derbi öncesi Balotelli evinde havai fişek patlatırken, evini yakıyor, tüm gazetelerde bu olay manşet oluyor. Sorunlu futbolcu kimliğini bir türlü üzerinden atamayan ama içten içe o vücutta bir yetenek olduğunu bize hissettiren bir adam Balotelli. Sanki ona gazı veren de, fitili ateşleyen de bu davranışları ve yaşadığı futbol dışı olaylar. Öyle ki, bunlardan beslenen birçok oyuncu var zaten.

Maça geçecek olursak, United’ın ilk 15 dakikada kurduğu baskıyı kendi lehine çeviren City, Balotelli ile golü bulduğunda, kimse olayların bu şekilde gelişeceğini bilemiyordur tabii. Golü attıktan sonra formasının altında, üzerinde “Why Always me?” yazan tişörtünü gösteren ve duygusuz bir şekilde binlerce United taraftarının yüzüne bakan Balotelli de yüzyılın ayarını veriyordu adeta. İlk yarı böyle bitse de ikinci yarıda Balotelli’nin bize hâlâ ispat etmesi gereken şeyler olduğu açıktı. Maçın ikinci yarısı başlar başlamaz pozisyona giren Balotelli defanstan Evans tarafından düşürülüyor, son oyuncu olduğundan kırmızıyı gören Evans takımını 10 kişi bırakıyordu.

Ataklarını iyiden iyiye artıran City’de ikinci gol yine İtalyan’dan geldi, bu kez tişörtünü gösteremedi bize, sarı kartı vardı ve bu ziyafeti batırmayı bu kez kendisi bile istemiyordu. Golden 8 dakika sonra topu bir kez daha ağlara gönderen Aguero, çikolatalı pastanın üzerine kaymağı da yerleştiriyordu. Ama maçın bitmesine 20 dakika kalmışken, üstelik United 10 kişi oynuyorken, bir de üstüne 3-0 geride iken, City oyuncularının halen daha içinde bir korku vardı, bu hissediliyordu. İşte bu nedenle biraz geriye çekilen takıma karşı İskoç Fletcher çok güzel bir gol atıp, farkı ikiye indiriyordu. Mancini de kabus görmek istemiyordu, bu nedenle dağılan United defansının üstüne Nasri’yi ve Dzeko’yu sürdü. Dzeko oyuna girer girmez Silva’nın pasları başladı ve 4. golün Dzeko’nun ayağından geldiği 90. dakikaya kadar Boşnak oyuncu en az 3 tane de karşı karşıya kaçırdı. Golden 1 dakika sonra Silva da atınca kapanışı yapmak Dzeko’ya düştü yine. 90+4’te atılan 6. gol, dominasyonun ve yıkılmışlığı göstergesi oldu adeta. Çok değil 1 ay önce bu sahada Arsenal’e 8 atan United, 1930 yılından sonra ilk kez evinde bir maçta 6 golü kalesinde görüyordu, bu sonuç ayrıca onların Premier Lig’de aldıkları en farklı mağlubiyetti.

City şimdi 5 puan farkla lider, rotasyon elverişli, ama bu maçın ardından yapılan “Para saadet getiriyormuş işte”, “Araplar parayı harcıyor tabii” benzeri yorumlar City taraftarı olmamama rağmen beni bile çileden çıkardı. Gören de Manchester United, Arsenal ve hatta Liverpool takımlarında oynayan oyuncuların kota ile ekmek aldığını falan sanır. Chelsea ile başlayan bu akım tüm hızı ile devam ediyor. Taraftar grupları ve taraftar profilleri istediği kadar işçilerden oluşsun, Liverpool ve Manchester United Amerikan, Manchester City Arap, Chelsea ise Rus milyonerlerin elinde. Siz ise hep taraftar kalın, yeri geldiğinde kendi başkanınıza bile kızmayı bilin.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri