Paradigma: Yeni yaş ve istekler

Bahar kapıya dayandı. Her tarafımdan bencillik fışkırıyor. Otuzuncu yaşıma gireli bir hafta oldu. Her ‘on yaş’, yeni bir evreymiş insan-evladının dünyasında. Açıkça söylüyorum; yaş aldık sonra hüzünleniyorum.

Hüseyin Bahca

Radyoda; B. B. King. Pencereden gördüm; göğün maviliğinden gülümsüyor süt-bulutları Mağusa’ya. Ama ben, uzayan günlerden, dalında beliren badem-çiçeklerinden ziyade; sevişmelerin parfümünden anlıyorum mevsimin değişmek üzere olduğunu. Bahar kapıya dayandı. Her tarafımdan bencillik fışkırıyor. Otuzuncu yaşıma gireli bir hafta oldu. Her ‘on yaş’, yeni bir evreymiş insan-evladının dünyasında. Açıkça söylüyorum; yaş aldık sonra hüzünleniyorum.

İnsan, ‘geçmiş’e dair bir bellek, ‘ileri’ye dair bir hayal, ‘şimdi’ye dair bir varoluştur, diyorum kendi kendime. Kendimden yola çıkarak, hiç tereddüt etmeden kuruyorum bu cümleyi. Elbette; doğruluk payım çok öznel, yanılma payım da olabilir. ‘Doğruluk’ veya ‘yanılma’, tamamen insana dair gerçekler. Bütün kavramlar gibi.

‘Kendi olanlar’ın ve ‘kendinden olmayanlar’ın kabullenilmediği, yarım-yamalak bir coğrafyada yaşıyorum. Çoğu zaman; ‘kendi olanları’ veya ‘kendinden olmayan’ları, kan dökmeden öldürmeye çalışıyorlar burada. ‘Kendi olamayanlar’, ‘kendiyle yüzleşemeyenler’, ‘kendiyle hesaplaşamayanlar’; fırsat bulduğu her ortamda girişiyor bu kansız cinayet girişimlerine. Bu ‘büyük çoğunluğun’ hep ötekileri var yaşamın somut gerçekliğinde; gerek kişiler-arası, gerek topluluklar-arası, gerek toplumlar-arası. Ve uzlaşılardan uzak, çok uzak; dilinin iç-dinamiklerinde nefreti, şiddeti, barındıran bu zümre!

Ne bekliyorsun hayattan?, diye soruyorum kendime. Bir cevabım yok. Zaten cevabı bilsem sormazdım. Cevabını bildiğim sorular sormadım asla, ne kendime, ne da bir başkasına, sormayacağım da. Cevapsızlık, şu an içinde bulunduğum iç-zamana daha da taşıyor beni. Gözlerimi kapatıp yaşayamadıklarımı düşünüyorum. Gözkapaklarımda canlanıyor; çocukluk travmalarım, yaşamıma dokunan insanlar, evrenin mucizeviliğinden uzaklaştıran çağ! Hayır, hayır!, diyorum; şimdi sırası değil, zaman akıp gidiyor, otuz yıl sürdü kavramam; bilinmezlikten geldiğimiz ve bilinmezliğe gideceğimiz gerçeğini…  şimdi; tüm varlığımla - ruh-beden bütünlüğümle -, yeryüzündeyim, yaşamalıyım... evrene dair naif dokunuşlar, ince sesler, zarif renkler, tüm yoğunluğuyla kazınmalı bütünlüğüme.  

Henüz gidemediğim şehirlerde kaybolmak istiyorum birden! Evet. Kaybolmak! Sırtımda gittiğim ülkelerde yabancı olduğumu hemen belli eden bir sırt-çantası hayal ediyorum. İçinde; Sartre’ın Bulantı’sı, Ritsos’un şiirleri, not defterim, kalemlerim, fotoğraf-makinem. Bildiğim tüm lisanları unutmak, sustukça evrensel bir lisana ulaşmak istiyorum. Sokaklar, caddeler, meydanlar görmek istiyorum; müzikle, dansla, grafitilerle renklendirilmiş. Duvar yazılarını okumak istiyorum; gizemli bir romanı okur gibi incelercesine. Ve en ince ayrıntısına kadar analiz etmek istiyorum gördüğüm her yeri. Zihnimin dar odalarına kaydetmek istiyorum; şehirlerin, bahçelerin, ormanların, dağların, göllerin, denizlerin; seslerini, görüntüsel akışlarını, yaşamsal döngülerini. Sergileri, konserleri ve tiyatroları yaşamak istiyorum yarın yokmuşçasına. Kozmopolit barlarda benden hiçbir şey beklemeyecek insanlarla sabahlamak istiyorum; sarılmak istiyorum onlara. Tadını asla unutmayacağım içkiler denemek istiyorum. Avrupa kıtasından Amerika kıtasına geçmek istiyorum bir yük geminin güvertesinde. Tüm bunları yaparken; unutmak istiyorum içinden çıkamadığım kısırdöngüleri! Yok etmek istiyorum bütün sınırlarımı ve sırlarımı. Her zamanki gibi yok olmasını istiyorum kanserin, açlığın, fakirliğin, dinlerin, adaletsizliğin, eşitsizliğin, ayrımcılığın, ırkçılığın, düşmanlığın ve savaşların. Dünya Barışı’nın hemen olmasını istiyorum. Kısaca; hep yaptığım gibi tüm otoriteleri ve kanunları hiçe sayarak; hiçliğimde varolmak istiyorum; şiirle, öyküyle! 

İsteklerimi düşlemeyi bitirir bitirmez, bir iki söz veriyorum kendime; bu çağa yenilmeyeceğim, hayattan hiçbir şey beklemeyeceğim, diye… Ve hınçla kalkıyorum pencerenin yanındaki koltuktan; karışmak için yaşamın saflığına. Adımımı sokağa atar atmaz; hafif bir esintiyle içimden geçiyor Mağusa… 

Dipnot: İsteklerimizin çoğunu gerçekleştirmediğimiz sürece seni hoş gelmemiş olarak sayacağım; son olabilecek olan yeni yaşım!

 

 

 

 

 

 

 

Dergiler Haberleri