Yunanistan’a yayınlanan “Dromos” (Yol) Gazetesi önceki sayısında büyük puntolarla “PASOFICATION” başlığını attı. “Pasoklaşmak”, siyasi literatüre girerek popüler bir terim haline dönüştü.
Syriza’nın şu anki durumu elbette değerlendirilmelidir. Bunu ileride yapacağız. Nasıl ki zamanında açık destek olma konusunda tereddüt etmedik, eleştiri konusunda da tereddüt etmeyiz. Bu çerçevede sol’un temel yaşam enerjisini aldığı eleştiri- özeleştiri; gelenek içi demokrasi ve toplumla bütünleşme gibi özelliklerden asla geri adım atmamayı, sadece Syriza için değil, kendi pratiğimiz için de düşünmemiz gerekir.
Mesele bir sıfat olarak “sol” olmak meselesi değildir. Bir gelenek ve değerler bütünlüğü olarak, kimlik haline dönüştürebilmektir.
Mesele, filli durumu yok sayarak literatür üzerinden saldırıya maruz kalmak da değildir. Mesele, sol’a içkin değerler taşıyan yeni bir toplum formunu, toplumsal dönüşümle hayata geçirebilmektir. Bunun üzerinde yoğunlaşırken, bir yandan toplum modeli ve dinamikler gözetilir, bir diğer yandan ise dönüşümün hangi momentte gerçekleşeceği değerlendirilir. Yani bir siyasi strateji ihtiyacı her zaman gelip önümüzde durur.
Dün olmasaydı, bugün olmazdı. Dün yaşanan başarı ve başarısızlıkların büyük kapasitesi bugün, çok daha farklı koşullar altında yaşamamızı sağladı. Büyük bir deneyim topluma mal edildi. Yarının, dünün deneyimi üzerine şekilleneceği kesin. Kim nerede olursa olsun.
* * *
Siyaset ciddi anlamda kan kaybediyor, düşüncesindeyim. “Sistem odaklı” siyaset yaklaşımı, sizi, farklı siyasi unsurların etkisi altına alır. Sistem başlı başına siyasetinizi soğurur. Başka tercihler sizin siyasetinizin belirleyeni olur. Bu noktada, “dönüşüm odaklı” bir siyaset; muhalefet iktidar ilişkisinin her forumda birlikte varolmasının sağlanacağı anlayış; nicel ve nitel kapsamı sorgulanmadan, her düzeyde ve anda, eşitlik, özgürlük, sosyal adalet ilkeleri bağlamında her anlamda dönüştürme pratiklerini hayata geçirecek bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Elbette toplumun tüm dinamikleriyle birlikte, elbette çoklu bir düzlemde ve her türlü tahakküm ilişkisine karşı çıkacak bir toplumsal ilişki ile…
Bu noktada farklı direniş noktalarını ve buradan üretilen sözü çok önemli bulmak yanında, siyasetin asli yönünün kurucu rolü olduğunu da unutmamak bir o kadar önemlidir.
Söz konusu olası farklılıkların, temel çelişkiye dönüşmemesi kaydıyla direnişin ve kurucu unsurun yaratacağı karşı hegemonyanın, günlük hayata dokunabildiği ölçüde, önemli bir değişim gücüne dönüşeceğini öngörmek mümkün. Bu bağlamda, eleştiri dinamiğinin, iç unsurların birbirlerini ötekileştirmesi yerine ilgili siyasi adrese yönlendirilmesi çok önemlidir.
* * *
“PASOFICATION” başlığını görünce, yaklaşık bir yıl önce ( 4 Mayıs ve 5 Mayıs 2015 ) Yenidüzen’de yayınlanan, “PASOK Örneğinde Bir Partinin İntiharı” başlıklı yazılarıma tekrar bakma ihtiyacı duydum. Oradan son bölümü alıntılayıp yazımı bitiriyorum.
“Tüm bunlar üzerine halkla ilişkiler soslu bir siyasi reklamcılıkla yüzünü halka dönen PASOK yönetimi aslında adım adım kendi sonunu hazırlamaktaydı. Çünkü parti kadrolarının bir kısmı farklı partilere doğru kaymaya başlamış, parti tabanında başlayan arayış parti merkezinin dayattığı ve kendilerine yabancı olan siyaseti çoktan terk etmeye başlamıştı.
…PASOK’u elbette diğer sol parti ve sosyalist geleneklerle olan ilişkisini de gözeterek okumak gerekiyor. Ancak ben yine de doğrudan tek bir siyasi parti özelinde durmayı tercih ettim. Ne dün ne de bugün, PASOK ile ideolojik bir akrabalığım olmasa da, bir siyasi parti olarak geçirdiği süreci anlamak gibi bir zorunluluğumuz olduğunu düşünüyorum.
Özellikle son dönemde, Parti içi demokrasisini çalıştırmaktan kaçınan ve dar kadro anlayışlarıyla hareket edip, parti tabanını yok sayan,
Neo-liberal aklı, siyaseti sorgulamak ve reddetmek yerine, ona teslim olan, “kemer sıkma” siyasetinin mimarlığını üstlenen,
Yolsuzluklara karşı gerekli önlemi almayan,
Sosyal Demokrat kimliğini yok ederek, kimliksizliği tercih eden ve kendini “merkez”de tanımlamayı tercih eden,
…Kendi doğal tabanını ve doğal ittifaklarını dışlayarak siyaset yapabileceğine inanan,
Siyaset tarihine girecek bir örnekten bahsediyoruz aslında. Dünyada özellikle Avrupa’da sağa kayan Sosyal Demokrat partilerin bugün sığındığı güçlü ekonomik koşulların değişmesi durumunda da aynı tarihsel süreçlerin oralarda seyredeceği açıktır.
1981’de her iki Yunanlıdan birinin oyunu alan anlı şanlı bir partinin, 2015’de barajı zor geçerek yüzde 4.7 oy alması oldukça manidardır. 2009 yılına kadar yüzde kırk dolayında bir oya sahip bir partinin, bu tarihten itibaren yenilenme ve değişim adına düştüğü siyasi hiçleşme tuzağı tarihsel bir olgudur.”
Not: PASOK, 09/2015 tarihinde yapılan Genel seçimlerde oyunu %6.3’e yükseltmiştir.