Siyasi Analiz (1)
Bir siyasi parti % 44 oy oranından % 4.7’ye nasıl düşülebilir. Yunanistan’daki PASOK örneği incelemeye değer bir siyasi süreçtir.
Değişim, yenilenme ve gençleşme 1993 genel seçimlerinin gözde sözcükleriydi. Yeni Demokrasi Partisi’nin ülkede değişime olan ihtiyacı vurgulaması, PASOK’u anında vitrin değişikliğine itti. Ancak bu değişimin ‘reklamcıların zeka oyunlarına malzeme olmaktan’ başka bir işe yaramayacağı yapılan eleştiriler arasındaydı
____
2009 yılında yapılan Genel seçimlerde yüzde 44 oy alan bir siyasi parti, nasıl olur da tam beş yıl sonra yapılan seçimlerde yüzde 4.7’ye düşebilir ?
Modern Yunanistanı kuran parti olan PASOK’un, dönemsel olarak farklı yoğunluk ve tercihte bir siyaset izlemesi ve tarihsel süreç içerisinde kendi iç tutarlılığını koruyamayarak siyasi kimlik erozyonuna uğraması bugün ortaya çıkan sonucun temel nedenlerindendir.
1974 kuruluş dönemi ile birlikte özgürlük ve eşitliğin temsilcisi olarak siyasi hayatına başlamış, 1975 Politeknik mücadelesi ardından, Cunta’ya karşı demokrasinin temsilcisi olarak öne çıkmıştı PASOK. Elbette Cunta sonrası dönemin sosyal koşulları ve baba Papandreu ya da Yorgo Papandreu’nun liderlik özelliklerini de kattığımızda ilk dönemde yarattığı ilgiyi daha iyi anlayabiliriz. Özellikle 1970’lerin ikinci yarısında, toplumsal muhalefetin ve demokratik kamuoyunun etkili, demokratik hak ve özgürlüklerin de oldukça geniş olduğu bir ülke olarak not edilmektedir Yunanistan.
1981 yılında hükümete gelmesiyle birlikte siyasi söylemlerini yumuşatan, ABD’ye (özellikle üsler konusu) ve NATO’ya karşı siyasetini değiştiren PASOK, on yıllar boyunca, milliyetçilikten sosyal demokratlığa hatta solculuktan demokratlığa varan farklı siyasi tanım ve kimlik savrulmalarıyla “sol”dan uzaklaşarak “merkez” partisi olmayı siyasetinin ana eksenine getirdi.
Bu zaman diliminde, sosyalistlerce önceleri eleştirinin merkezi ardından da gözardı edilmenin, yok sayılmanın siyasi örneği olan Yunanistan’ın anlı şanlı Partisinin çöküş nedeni ve sonuçlarının, incelenmeye dikkate değer olduğunu düşünüyorum.
Kırılma noktası...
1990’lar, PASOK’un sosyal anlayışını belirgin bir şekilde terk edip, neo-liberal dönüşüme geçtiği yıllar olarak bilinir. Özellikle 1995 yılında “modernleşmeci” kanadın temsilcisi Simitis’in Partinin başına geçmesi ile birlikte Yunanistan yeni bir döneme girdi.
Sosyal güvenlik ve sigorta sisteminin piyasalaştırılması, emek piyasasının esnekleşmesi, özelleştirme, kamu hizmetlerinin piyasaya devri, taşeronlaşma, kemer sıkma programları gibi konular ardı sıra gündeme getirildi.
Bu dönemde, AB karar mekanizmalarında hakim olan neo-liberal ortodoksi, Simitis tarafından sorgusuz sualsiz kabul görürken, sadık destekleyici olduğu bu düşünce bağlamında kendisinin de öne çıkarılmasına, “parlatılmasına”, olanak tanındı.
Bu anlamda dönemsel olarak özellikle Avrupa sosyal demokrat partilerinin “merkeze” kayma ya da daha açık yazacak olursam sağa kayma, sağ yörüngeye girme siyaseti, “sosyal demokrat PASOK”u da etkisi altına aldı.
Oysa PASOK 1974 yılında kurulduğunda, “mağdurların”, “imtizaylı olmayanların” partisi olarak yola çıkmış yoksul halk kesimlerinin “sosyalist ve halkçı” temsilcisi olarak kendini var etmişti. 1981 yılında iktidara gelişi de yine aynı sınıfın, aynı sosyal tabakanın desteği ile olan PASOK, özellikle neo-liberalizme boyun eğiş ile “belirsiz ve kimliksiz” bir siyasetin temsilciliğine kayıyordu. Temsil ettiği, hak ve çıkarlarını savunduğu eski kesimlerden uzaklaşması, kendini siyaseten merkezde konumlandırması rakibi sağcı Yeni Demokrasi Partisi ile madalyonun iki yüzü olarak değerlendirilmesine yol açtı.
PASOK’un kuruluşundan itibaren sosyal dayanağı olan yoksul ve mağdur kesimlerle giderek arasına “siyasi ve ekonomik” mesafe koyması, doğal bir süreçle, öz tabanından uzaklaşmasına ve kentli orta sınıfa yönelmesine yol açtı. PASOK’un tercih ettiği bu siyaset ise, kendi doğal tabanını ve doğal ittifaklarını yeni arayışlara yöneltti. Hatta sağcı Yeni Demokrasi Partisi bile popülizm yaparak, PASOK’un kendi öz tabanını zamanla yanına çekmeyi başardı. Sağın merkez partisi artık köylülüğün, alt sınıfların temsilcisi haline gelerek bu sosyal kesimlerden ciddi destek aldığı biliniyor.
Değişim/Gençleşme/Yenilenme
Değişim, yenilenme ve gençleşme 1993 genel seçimlerinin gözde sözcükleriydi. Yeni Demokrasi Partisi’nin ülkede değişime olan ihtiyacı vurgulaması, PASOK’u anında vitrin değişikliğine itti. Değişim söylemini rakibine kaptırmamak için anında yeni ve genç kişileri öne çıkararak “birşey” söylemeye çalıştı PASOK yönetimi. Ancak içi doldurulmamış, programa dönüştürülmemiş bir siyasetin, piyasa rekabeti ve reklamcıların zeka oyunlarına malzeme olmaktan başka bir işe yaramayacağı yapılan eleştiriler arasındaydı. Piyasa siyasetinin birer tüketiciye indirgediği vatandaş/seçmen için vitrine konulan “genç ve yeni” kişiler olsa olsa tüketici ilgisini uyandırmak için parlak ambalaja sarılmış birer “yeni ürün”den başka birşey olamazdı.
Bu serüven, Yunan siyasetinin hiçleşme süreci için önemli gösterge olarak düşünülebilir. Çünkü neo-liberalizm dediğimiz şey de kuşattığı alan içinde siyaseti piyasa koşullarına indirgeyip alternatifi öldüren, siyaset arayışını köreltip, siyasi programları aynılaştıran bir süreç değil mi?
Bu durumda kendini siyasetin merkezinde konumlandıran iki partinin, her ikisi de aynı tabana seslenecek ve düşünce, ideal, ideoloji dediğimiz , siyasete anlam katan “temel değerler” silinecekti! Bu anlamda neo-liberalizmi, siyasetin hiçleştirilme serüvenini, vitrin siyaseti olarak da değerlendirmemiz mümkün.
-YARIN DEVAM EDECEK-