Gündemin bir “gürültülü” yüzü var.
Bir de sessiz!
O patırtı genelde dar bir grubun hayatını meşgul eder.
“Dünya bunu konuşuyor” sanrısı içinde tepinir, dururuz.
Oysa gündemin sessiz yüzünde derin bir ağırlık vardır.
Geçim derdi gibi...
İş gibi, aş gibi...
Yaşamak gibi...
* * *
Şimdi ‘asgari ücret’ arttı ya...
Mesele zor.
İki ucu da yakıcı...
Düşünsenize, ülkenin en gürültülü zümresi 5-7 bin dolayında maaşlarda gezinirken...
2 bin 740 lirayı tartışıyoruz.
“Hem az, hem çok” diye...
İşçi için az.
Hem de nasıl az...
İşveren için riskli.
Ya daha çok insan, biraz daha doyacak şimdi...
Ya da “işsiz” kalacak.
* * *
Mesele işçinin o parayı hatta çok daha fazlasını alabileceği...
Ya da tersten söylersek...
İşverenin bunu çok rahatlıkla ödeyebileceği bir ekonomi yaratabilmek...
Bunun için üretimi artırmak gerekiyor, kayıt dışılığı önlemek, kamu ve bürokrasideki hantallığı yıkmak, haksız rekabeti durdurmak, ülkenin kaynaklarını adil paylaşmak, hayatı ucuzlatmak, siyaset ve sendikal anlamda yenilikçi adımlar atmak...
Bir de sanırım en önemlisi, dünyaya açılmak.
* * *
“Haksız rekabet” demişken, “kamuda ikinci iş” diyecektim...
Vazgeçtim.
En son bu alanda “delice” kavgaya girişen özel hekimin de “kamuyla hizmet sözleşmesi” yaptığını öğrendim.
* * *
Daha iyi olabiliriz...
Ama çözüm gelmedikçe...
Yani bu “eğreti” haller bitmedikçe...
“KKTC”yle bir yere kadar...
“Asgari” yaşarız anca...
Patırtıyla, gürültüyle...