“Devletin tiyatrosu olur mu?”
“Devletin ajansı olur mu?”
“Devletin dansçısı, devletin plancısı olur mu?”
…
Bunlar bizim için anlamsız sorular!
Niye?
Çünkü henüz “böyle devlet mi olur” noktasındayız biz!
…
Devletin tiyatrosu olacaksa “özerk” olur.
Çünkü tiyatroyu tiyatrocular yönetmezse eğer…
Seçim kaybedenlerin taltif alanına dönüşür müdürlükler…
…
Tiyatro değil sadece…
Tüm alanlarda böyle!
Kültürden planlamaya, ulaşımdan enerjiye kadar…
…
“Hepsi de aynı” değilmiş meğer…
Sanatsal, estetik, felsefi değerleri öne alan pratikleri de gördük.
Ve ama şunu derseniz haklısınız: Sistemi değiştirmedi hiçbiri de!
…
Öyle de...
Bu “düzen” değişmesin diye her birkaç yılda bir “maşa”lar ortaya çıktı.
Hayat devrildi özgürlüklerin üzerine!
…
Şimdi –yeniden- ayağa kalktık: Tiyatrolarda sansüre hayır!
Elbette, hayır.
Ancak sistemi dönüştürmedikçe, bu geçici tepkiler hayatımızı iyileştirmiyor.
Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’nda Yaşar Ersoy’un “yangın yerinde kabare”si sahnelense dahi…
Bir ayıp ortadan kalkacak tamam da...
Bin ayıp yerinde durmayı sürdürecek.
Yangın yerinde sis dağılmayacak.
İlk hükümet değişiminde “seçim kaybetmiş” birilerine münhal yeri olacak yine müdürlükler!
Tiyatro disiplinlerine dair özerk bir tiyatro gündemi, yine birkaç idealistin ağzına sıkışacak.
…
Evrensel değerlere uzaktan bakmak gibi temel bir sorunumuz var.
Tepeden tırnağa çürümüşlüğün yaşandığı bir yerde özgürlüklere saygı beklenmez, otoritenin seçiciliğine terk edilir düzen!
Hükümetleri getiren ya da götüren de toplum yerine bir “otoriter”in seçimi değil midir zaten?
…
Bir de…
Seçilmişler, her alanda “yetkin kişileri görevlendirmek” yerine, “bizim dediğimiz olacak” postunu giyiyorlar genelde.
Sandıktan çıkmanın karşılığını “karar alma süreçlerini yönetmek” yerine “karar verici” olmakla karıştırıyorlar.
Böylece bazen şehir plancı oluyorlar, bazen tiyatrocu!
Hele bir de demokrasi kültürlerinde sorun varsa, özgürlük anlayışları gerilerde kalmışsa vay halinize!
…
Bir de “olup biteni hükümete mal etmeyiniz” şirinleri var.
En demokrat maskeleriyle gülümsüyor, düzenin tozunu alıyorlar.
İyi de bu gidiş "ikili protokol" imzalanırken kendini göstermedi mi?
Neyi yazıyordu "Kültür Sektörü" başlığı altında!
“…Din Hizmetleri'ne 3.5 milyon TL.
Törenlere 6 milyon TL.
Vakıflar'a 1 milyon TL…”
"Özerk Tiyatro" yazmıyordu pek tabii...
Ne dedi Başbakan, “patron devlet ise içeriğe bakar.”
Protokole bakamamıştı (!)
"Patron" devlet oyun metinlerine bakarken "Büyük Patron Devlet" de öncelikleri yazıyordu.
O önceliklerde sizin kimliğiniz, kişiliğiniz, tarihiniz, iradeniz, özgürlükleriniz yer almadı.