Cansu N. Nazlı
cansunazli@yahoo.com
“Ezilenler, ezenlerinin yenilebilirliğinin örneklerini görmelidir ki aksi yöndeki bir inanç içlerinde boy atmaya başlayabilsin. O zamana kadar da gönülsüz, korkak, kanadı kırık olmaya devam edeceklerdir. Ezilenler, durumlarının nedenlerinin farkına varmadıkça, sömürülmelerini kaderci bir şekilde kabul ederler. Dahası özgürlükleri ve kaderlerini tayin hakkı için mücadele zorunluluğuyla karşı karşıya kaldıklarında da, edilgen ve yabancılaştırılmış bir tarzda tepki göstermeye yatkındırlar. Bununla birlikte, yavaş yavaş isyancı eylem biçimlerini deneme eğilimine girerler. Özgürleşme için çalışırken, ne bu edilgenlik unutulmalıdır ne de uyanma anı kaçırılmalıdır.
Ezilenlerin kendilerini, ezenlere ait olan “şeyler” gibi hissetmeleri, dünya ve kendi haklarındaki görüşlerinin gerçek olmayışıyla ilgilidir. Ezilenler ancak ezenleri keşfettikleri ve özgürleşme için örgütlü mücadele verdikleri zaman kendilerine inanmaya başlarlar. Bu keşif sadece düşünce düzeyinde olamaz, eylemi içermelidir. Öte yandan salt eylemlilikle de sınırlı kalamaz, ciddi şekilde düşünme etkinliğini gerektirir. Ancak bu koşullar yerine geldiğinde buna praksis denebilir. Ön koşulu eylem olan, ezilenlerle eleştirel ve özgürleştirici diyalog, özgürleşme mücadelesinin her aşamasında sürdürülmelidir. Fakat diyalog yerine monoloğu, sloganları ve bildirileri geçirmek, ezilenleri evcilleştirme araçlarıyla özgürleştirmeye kalkışmak demektir. Ezilenleri, özgürleşme edimine kendi düşünsel katılımları olmaksızın özgürleştirmeye kalkışanlar, onlara yanan bir binadan kurtarılması gereken nesneler muamelesi yapmış olur. Bu da onları popülizmin tuzağına düşürmek ve onları manipüle edilebilen kitlelere dönüştürmektir.” P. Freire, Ezilenlerin Pedagojisi