Paranın Lidyalılar tarafından bulunmasından sonra bu para için neler yaşanmadı ki!
Topluluklar birbirine girdi, ülkeler savaştı, aileler miras için kavgalar verdiler…
Daha çok, daha çok para için insanlar birbirini ezdi, sömürdü, hatta öldürdü.
Neden?
Parası daha çok olsun diye… Daha lüks yaşasın, başkalarından üstün olsun diye…
Villalar alsın, lüks arabalara binsin, yatlar, katlar sahibi olsun, emirler yağdırsın, hatta parası ile bürokrasinin, siyasetin de patronu olsun… Güçlü! olsun diye…
Bir de paylaşamamak… Doğuştan gelen bir hastalık diye düşünüyorum…
Ama doğduğunda parası yoktur, bilemez o hastalığını, çocuktur, annesine, babasına muhtaçtır, hâlâ bilemez paranın kendi için paylaşılamaz olduğunu, öğrencidir, okur, hâlâ babaya, anaya muhtaçtır, parasını vereceklerdir, okuyacaktır.
Şimdilerde, aslında eskiden de okumak isteyen ama ailesinde para olmayan gençler bir taraftan çalışıp okul parasını çıkarırlar/çıkarırlardı.
Ancak böyle hem çalışıp hem okuyan bir hayat gerçekliğine sahip olamayanlar sonradan iş hayatına atılıp da şöyle veya böyle para sahibi olduklarında o doğuştan gelen ‘paylaşamamak’ gerçeğiyle karşı karşıya kalırlar.
Her şey onundur, bütün para ona aittir, o paranın paydaşları onun için yemek üzerinde gezinen sinekler gibidir. Onun için de sürekli kış kışlar sinekleri!.. Hatta ezer, öldürür. Bazen o yemeği yapanı da acımadan yok eder.
Bencildir, düzenbazdır, kıskançtır ve ne yazık ki paylaşamamak gibi bir hastalığı vardır. Acınası bir durumdadır ama farkında değildir. Belki çevresindekiler ona yardımcı olurlar, bu paylaşamamak hastalığını geçirirler diye umut edersiniz ama yanılırsınız çünkü bu duygu bulaşıcı bir hâl almıştır. Çevredekiler de hastalığa çoktan yakalanmışlardır. O nedenle çevreden de düzeltilmesini beklemek hayali suya düşmüştür. Ama belki de bu hastalık birbirini çekiyordur, dolayısıyla o hastalığı taşıyanlar bir araya gelmişlerdir. Öyle olunca da o hastalık kronik hale gelmiş, kangren olmuştur. Yapacak bir şey yoktur artık…
O noktadan sonra o hastalığı taşıyanlardan uzak durmak, muhatap olmamak, kendi çaresizliklerinde onları yalnız bırakmaktan başka yol yoktur. Çünkü böyle bir hastalık yardımı da kabul etmez… Hastalığının farkında değildir, hatta kendini önemli biri zanneder. O yüzden o önemini! kaybetmek istemez, korkar.;
Zavallılığının farkında değildir, acınacak bir haldedir, duygularını ve insan olmanın erdemini kaybetmiştir. Etrafındakilerin bu durumdan ızdırap çekmesinden rahatsız değildir, parayı paylaşmamanın büyük zaferini! yaşamanın keyfini sürmektedir. Başkaları umurunda değildir, önemli olan kendidir, daha çok daha çok para elde etmektir. Başkalarının yok olması uğruna…
Ama o hastadır, zavallıdır, bunun da farkında değildir.
Etrafınızda böyle insanlar vardır mutlaka… Ama yoksa da şanslısınız demektir. Olacak olursa da hemen defedin gitsin. Geç kalmadan…
Dipkarpaz köylüleri ve eşekler
Dipkarpaz köylüleri ile özgür eşekler barıştırılabilir. Şimdilerde köylüler aç eşeklerin ekin tarlalarına zarar verdiklerini ifade ederken, o zavallı aç eşekler de hayatta kalmanın çarelerini arıyorlar tabii… Çünkü kapatıldıkları alanda yeterince su yok, karınlarını doyuracakları da yem yok. Neredeyse köylülerin tek geçim kaynağı kalan eko turizm kapsamında özgür eşeklerden faydalanmaları sağlanabilir. Özgürlükleri kısıtlanmadan, besleyebilecekleri 2-3 eşekle turistlerin Karpaz eşeklerini daha yakından görme olanakları yaratılabilir. Hem eşekler aç kalmamış olur, hem de köylüler o eşekler aracılığıyla para kazanmış olurlar. Daha önce de yazdım diye hatırlıyorum; eşek sütünün çok faydası var. Kanserin başlangıç aşamasında bile faydası olan eşek sütünün astıma, bronşite de iyi geldiği uzmanlar tarafından söyleniyor. Eşek sütü kozmetik alanında da kullanılıyor. Bu üründen faydalanmak için olanaklar yaratmak çok mu zor?
Kıbrıs takımı hayali
Yiğitcan Hekimoğlu, Türkiye 4x100 takımında finalde yarıştı. Takımın ilk 100 metre koşusunu yapan Yiğitcan, elemelerden Türkiye’nin ilk kez finalde yarışmasına neden olan dört atletten biri oldu. Takımın her üyesi Türkiye dışından gelen atletlerdi. Diğer ülkelerin de atletlerinde bu durumlar az değildi. Yine de şimdi herkesin söylediği gibi Yiğitcan’ın Kıbrıs takımında yarışmasını kim istemezdi ki! Yiğitcan, Costas, Hasan ve Andreas’tan oluşan 4x100 Cyprus takımı… Bu olanağı bir kez daha kaçırdık.
İstediğiniz oldu işte!
İyi taktik… Bir kurumun yönetim kurulu için çeşitli olumsuz duyumlar alınsın, tepkiler olsun, görevden alınmaları, araştırılma yapılması istensin ama o da bir şekilde kapatılmaya çalışılsın. Nasıl peki? O kurumun yönetim kurulundan alınırlar başka bir kurula atanırlar… Sorulunca da “istemediniz mi, bakın görevden aldım işte” denir. Böyle olunca da artık her kurumda her şey olabilir. Madem ki bu işin temizlenmesi bu şekilde olabilir, herkese her şeyi yapabilme hakkı da doğmuş olur. Yaşasın korsanlık!..
Para iyi bir uşak, kötü bir efendidir.
BACON
Başkalarının mutluluğundan kendine pay çıkaran insan, en mutlu insandır.
GEOTHE