OKURLARIMIZ BİLDİKLERİNİ PAYLAŞMAYA DEVAM EDİYOR…
“Peristerona’da kahvenin arkasında olası gömü yeri var mı? Bunu araştırınız…”
“Yanımda oturuyordu… Onu tanımıyordum… 1943 doğumluydu, yani 62 yaşında… İyi Türkçe konuşabiliyordu bu Kıbrıslırum, o nedenle Türkçe konuştuk onunla” diyor bir okurum ve bu görüşmeden aldığı notları bana veriyor… “Anlattığına göre Peristeronalı’ydı. Peristerona karma bir köydü ve bu şahısa göre Kıbrıslıtürkler’le çok iyi ve dostça ilişkileri vardı…
Bana şöyle dedi bu adam: ‘Savaştan önce ilişkilerimiz çok iyiydi. Benim çok muhabbetim vardı. Çok da ahbabım vardı, iyi dostluklar, kardeşlikler vardı. Evimi açardım ben onlara, onlar da bana. Korkmazdık birbirimizden. İnanmazdık da bunların olacağına. Ama bir olay yaşadım, anlatamam ne acılar çektim… Çok acı… Yıllardır içimde oturur. Taş gibi oldu yüreğimde… Bizim köyde EOKA’cılar vardı. Az çok bilirdik onları. Biz örgütten uzak dururduk. Çünkü biliridk ki bu örgütler gelip geçecek. Onun için pek da sevmezlerdi bizi. Bir gün aldılardı bir Kıbrıslıtürk aileyi…
Kadın vardı, adam vardı, çocuklar bir miydi, iki miydi şimdi tam hatırlamam. Kadın anladıydı şu öldürecekler kendilerini. Çığlık atardı. Elleri bağlıydı arkada hepsinin. Kahvenin arkasına getirdilerdi, meydanda. Orada öldürdülerdi. Ben silah seslerini duydum. Sonradan oraya gömdüler de kendilerini, öyle duyduk. Bize da sıkı sıkıya tembih ettilerdi. “Birine bir şey söylersanız sonunuz böyle olacak” diye. Gecelerinan ağladım evde, gördüğüm o şey için. Birine da bahsedemedim. Çoluğum çocuğum vardı. Ama içim çok yaralıdır. Özür dilerim Tanrı’dan…”
Okuruma, “Bildiğim Peristeronalı şu anda tek bir “kayıp” vardır, İlkay Yusuf, o da bekardı. Onun dışındaki “kayıplar”dan geride kalanlar bildiğim kadarıyla bulundu… Meğer ki başka bir köyden, başka bir yerden getirmiş olsunlar kendilerini Peristerona’ya” diyorum…
“Yine de” diyorum okuruma, “duyduğumuz her şeyi araştırmamız gerekir ki hangisi doğru, hangisi yanlış bulabilelim… Peristerona’dan bazı arkadaşlara soralım bakalım böyle bir şey hatırlarlar mı…” Ve okuruma paylaştığı bu bilgiler için teşekkür ediyorum.
Peristerona’da kahvenin arkasında olası bir gömü yeri olabilir mi? Okurumuzun da merak ettiği bu…
Bu konuda daha ayrıntılı bilgi sahibi okurlarımı isimli veya isimsiz olarak 0542 853 8436 numaralı telefondan beni veya 22 83607 numaralı telefondan Kayıplar Komitesi yetkilisi Mine Balman’ı aramaya davet ediyorum.
Devam edecek...
---------------
“Bazı Kıbrıslıtürkler esir alınmış, bir tecavüz yaşanmıştı…”
Bir başka okurum …… adlı Kıbrıslıtürk köyü hakkında bildiklerini paylaşmak istediğini anlatıyor…
Şöyle diyor: “….. köyünde bazı Kıbrıslırum “kayıp” askerlerden geride kalanları bulmuşlardı. Bunlar öldürülmüştü. Ancak gerçekte o köyde neler yaşandığını belki bilmezsiniz diye size anlatmaya geldim.
Atienu yani Kiracıköy dediğimiz köyden bazı Kıbrıslırum askerler bölgede bir köye saldırmışlar ve bazı savaş esirleri almışlardı. Bu savaş esirleri arasında siviller de vardı. Ailemin bana anlattığına göre, bu esirler bir süre bir evde tutulmuşlardı. 1974’ten bahsederim. Ailemin anlattıklarından anladığıma göre bir de tecavüz olayı yaşanmıştı o evde…
Bazı kadınlara tecavüz etmişler. Tabii durum bu olunca, filanca köyün ya da falanca köyün bazı insanlarının sonradan neden “şiddet”e yönelidiği anlaşılabilir. Ancak bunlar “intikam”ı yanlış insanlardan aldılar hep! Atienu yani Kiracıköy’den gelenler Kiracıköylü müydüler yoksa başka bir köyden oraya mı görevlendirildiydiler, bunu bilmem – bu pisliği yapanlar kaçıp kurtuldular ama öldürülenler başka masum insanlar oldu – bu tecavüzlerle alakası olmayan insanlar öldürüldü “intikam” olarak… Tecavüzlerin bedelini masum insanlar ödedi…”
Bu okuruma paylaştığı bu bilgiler için çok teşekkürler…
Sözünü ettiği Kıbrıslıtürk köyünde kardeşinden geride kalanlar bulunan bir Kıbrıslırum arkadaşım yardım istemişti benden, kardeşinin üstünden hiçbirşey çıkmamış…
“Hiç olmazsa boğazında asılı haçını, kol saatini falan geri verseler bana… Kardeşimden hatıradır…” diyordu.
“Bakalım, ne yapabiliriz” demiştim bu Kıbrıslırum arkadaşa… Onun bu isteği doğrultusunda, bazı köylülerle temas kurunca ortaya çıktı bu “tecavüz” hikayesi… Bana yardımcı olmaya çalışan okurum, köylülerinin işbirliği yapmayı reddettiğini anlatıyor ve bana bu “tecavüz” hikayesini anlatıyor…
Kıbrıslıtürkler ve Kıbrıslırumlar olarak pek çok şey hakkında konuşmayıp sessiz kalmayı yeğliyoruz…
Neler yaşanmış olduğunu anlatmakta tereddütler yaşıyoruz – ezici çoğunluğun sessizliği böylece çok iyi organize olmuş, iyi eğitilmiş, iyi donatılmış ve iyi korunmuş bir avuç azınlığın adamızın taksimine kadar varan hareketlerini kolaylaştırmış…
İki taraftan bir avuç “milliyetçi”, kendi taraflarının korumasıyla ve dıştan gelenlerin de cömert yardımlarıyla bizleri neredeyse dönülemeyecek bir noktaya taşımayı başarmış… Yalnızca bu da değil, zihinlerimizdeki taksim, sessizlik duvarları, ötekini görmezden gelme, kuşkular, korkular ve kaygılar da böylesi bir çıkmaza yardımcı oluyor…
Tüm bunlarla baş etmeyi öğrenmemiz gerekir çünkü bu topraklarda ilerlememizin tek yolu budur… Aksi halde, sessiz kuşkular, korkularla beslenecek ve bu adanın toplumlarının yeniden barışmasına engel olacaktır…
Bu yüzden konuşmalı ve bildiklerimizi paylaşmalıyız…
Ne kadar zor olursa olsun, ancak gerçekte neler olup bittiğini öğrenirsek bu topraklarda ileriye doğru adım atabiliriz… Aksi halde geçmiş korkulara saplanıp kalırız ve yerimizden kıpırdayamayız… Bizi yöneten korkular, kuşkular, kaygılar, güvensizlikler olur…
Oysa biz evlatlarımızın böyle bir ortamda yaşamasını istemiyoruz…
İsimli veya isimsiz olarak bildiklerini paylaşmak isteyen okurlarım için telefon numaram 0542 853 8436…