Fayka Arseven KİŞİ
Kıbrıs Türk Tabipler Birliği Başkanı Özlem Gürkut, sağlıktaki organizasyonsuzluğa dikkat çekti, “personel eksik, ilaç eksik, yatak eksik” dedi.
Gürkut,“Hastanelerin, artan nüfus karşısında ve ekonomik krizin de araya girmesiyle ve özellikle kamusal hizmetlere başvurunun artmasıyla eksiklikleri daha da çoğaldı” diyerek, “Daha doğrusu var olan imkanlar talebi karşılayamaz hale geldi” vurgusunda bulundu.
Hasta sevklerine de bütçeden büyük ödeme yapıldığını belirten Gürkut, “Biz yoğun bakım ihtiyacımızı, bazı teknolojik alt yapıdaki ihtiyaçlarımızı ve personel ihtiyaçlarımızı doğru planlayamadığımız içindir ki bugün kamusal hastanelerde eksiklik görüldüğünde özel hastanelere sevk yapılmaktadır. Bütçenin çok büyük bir bölümü, o devlet eliyle yaptığımız sevklerin ödenmesi için kullanılıyor” dedi.
Bu hafta K.T Tabipler Birliği Başkanı Özlem Gürkut ile sağlıkta yaşanan sıkıntıları konuştuk.
“Hastanelerin, artan nüfus karşısında ve ekonomik krizin de araya girmesiyle ve özellikle kamusal hizmetlere başvurunun artmasıyla eksiklikleri daha da çoğaldı. Daha doğrusu var olan imkanlar talebi karşılayamaz hale geldi.”
- YENİDÜZEN : Bir süredir YENİDÜZEN hastanelerdeki durumu manşete taşıdı. Siz doktorlar neler yaşıyorsunuz, neler gözlemliyorsunuz?
- Özlem GÜRKUT: Hastanelerin, artan nüfus karşısında ve ekonomik krizin de araya girmesiyle ve özellikle kamusal hizmetlere başvurunun artmasıyla eksiklikleri daha da çoğaldı. Daha doğrusu var olan imkanlar talebi karşılayamaz hale geldi. Tıp teknolojik olarak en hızlı ilerleyen bilim dallarından birisidir. O yüzden teknolojik yeni cihazlara ihtiyacımız var, var olanların çalışmayanları, bakıma ihtiyaç olanları var. Özellikle mamografi çok uzun süre çekilemedi. Kemik mineragastronomi cihazı daha yeni tamir edilebildi. En çok Onkoloji’de sevk yaptığımız ped tomografimiz hala daha yok. Emar cihazımız çok sonraya gün vermeye başladı. İkinci bir Emar’a ihtiyacımız olduğu aşikar. Onun dışında ciddi yatak sıkıntımız, personel sıkıntımız var. Son zamanlarda çok ön plana çıkan ara eleman sıkıntımız var. Hastayı taşıyacak, kanları getirip, götürecek personellerimiz, servis görevlilerimizde çok ciddi sıkıntı var. Güvenlik görevlilerimiz eksik, özellikle kritik işlerin yürüdüğü acil servis gibi binaların ayrı ayrı olmasından dolayı bina giriş, çıkışlarının biliyorsunuz hijyenin de korunması, güvenliğin de sağlanması gerekir. Sadece çalışanların değil, yatan hastaların da güvenliğinin sağlanması gerekir ama her binamızda 24 saat güvenlik görevlimiz de yok. İlaçlarımızda, malzemelerimizde zaman zaman eksiklikler söz konusu. Şimdi yine son zamanlarda da 2019 bütçesinin ilaç, eczacılık tarafından ayrılmış tükenmiş olmasından kaynaklanan bir ilaç sıkıntısı, aksaklıklar var. Bulunmaya çalışılıyor ama tabi ki bu, hizmet akışını zaman zaman kesintiye uğratıyor. Hekim eksikliğini zaten hep söylüyoruz bazı branşlarda ciddi eksiklikler var, bazı branş hekimlerimiz tek başına çalışıyor. Burada da 365 gün 24 saat boyunca hizmeti aynı kalitede vermeniz mümkün değil. Yıllık izne çıktığında doktor, işler duruyor. Bunun için planlama yapmalı ve bunlar geleceğe dönük yapılmalıdır. Çünkü sağlıkçı yetiştirmek öyle bir gün sabah göreve sağlıkçı almakla olmuyor. Çok uzun eğitimler sonucu hekimler geliyor. Devletin ihtiyaç alanlarını belirlemesi ve bunlara yönelik, teşvikler, burslar, özendirmeler, iş garantileri gibi o branşlara yöneltici planlamalar yapması gerekir. Ama bunu yapabilmek için de nüfusu bilmemiz gerekir. Çünkü 5-10 yıl sonra hangi branşta kaç hekime, kaç hemşireye, kaç hastaneye, kaç tomografi cihazına ya da kaç aşıya ihtiyacımız olacağını söylemek için nüfusla ilgili projeksiyonları doğru yapabilmeliyiz. Burada tabi ki sıkıntılarımız var. Biz nüfusu öngörülür bir şekilde artmayan veya değişmeyen bir ülkeyiz. Bu konudaki sıkıntı sadece bu anlamda değil, koruyucu sağlık hizmetleri de çok önemli bizim için. Çünkü önemli olan kişileri, toplumu sağlıklı iken korumaktır. Koruyucu sağlık hizmetlerini de yürütebilmek için nüfusla ilgili öngörünüz olmalıdır.
“Biz yoğun bakım ihtiyacımızı, bazı teknolojik alt yapıdaki ihtiyaçlarımızı ve personel ihtiyaçlarımızı doğru planlayamadığımız içindir ki bugün kamusal hastanelerde eksiklik görüldüğünde özel hastanelere sevk yapılmaktadır. Bütçenin çok büyük bir bölümü o devlet eliyle yaptığımız sevklerin ödenmesi için kullanılıyor.”
- YENİDÜZEN : Devlet hastanesi bu nüfusa yetebiliyor mu?
- Özlem Gürkut: Normalde KKTC’nin bütün nüfusunun tek bir hastaneden geçmemesi gerekir. Kamusal sağlık hizmeti basamaklara ayrılmalıdır. Bu hep söyleniyor ama fiiliyatta bunu sağlıklı bir şekilde uyguladığımız söylenemez. Sağlık merkezlerinin, ocaklarının yani insanların yaşam yerlerine yakın hizmet veren kamusal birimlerin daha donanımlı ve işlevsel hale getirilmesi gerekir. Dolaysıyla kronik ilaç kullanan, sağlıklı çocuk muayenesi, sağlıklı gebe muayenesi, aşılar gibi veyahut basit enfeksiyon hastalıkları, üst solunum enfeksiyonu gibi hastalıklarda kişilerin oralara başvurması, oralardan sağlıklı, sürekli hizmet alabiliyor olması gerekir ki daha büyük merkez hastanelere daha ciddi vakalar gelsin. Hatta Burhan Nalbantoğlu Hastanesi, araştırma vakalarını, başka yerlerde çözümlenmemiş komplike vakaları, ekip işi ve araştırma gerektiren daha üst düzey vakaları alsın. Bu hizmeti basamaklara ayırdığımız takdirde de daha verimli olarak birimleri ve personeli kullanmış olacağız. Ama maalesef öyle olmuyor. İşte grip hastası da kanser hastası da Burhan Nalbantoğlu Hastanesi’ne geliyor. İkisi aynı sırada, aynı hekimi bekleyebiliyor. Dolayısıyla ciddi vakaların hizmete ulaşmasının önünde engel olmuş oluyor. O yüzden bizim nüfusumuz 300-400 bin neyse Burhan Nalbantoğlu’nun bunun tümüne yetecek halde olması hedeflenmemelidir. Basamaklı hizmet şeması oluştuğu takdirde Burhan Nalbantoğlu’na sadece komplike vakaların geleceği varsayılırsa yeterli sayı çok daha düşük olacaktır. 650 civarı yatağı olan Burhan Nalbantoğlu şuan yetmiyor. Belli noktalarda örneğin yoğun bakım yataklarında ciddi sıkıntı var. Niye? Çünkü bir tek Burhan Nalbantoğlu’nda var. Onkoloji ’de sıkıntı var. O yüzden bizim bu hizmeti yaymamız gerekir. Tabi ki bazı şeyler sadece Burhan Nalbantoğlu’nda olsun. Çünkü ekonomik akılla baktığınızda bazı üst düzey ileri teknoloji gerektiren şeylerin bütün hastane ve birimlerde olması bu kadar küçük bir ülkede çok da verimli değil. Onun için olanakları ve kapasiteyi doğru kullanmalıyız ve bunu mutlaka geliştirmeliyiz.
“Sağlık, her şey gibi siyasi partilerin güdümünde. 11’nci aydayız göreve geleli, 11 ayda ikinci hükümet, yeni müdürler, bekleme süreleri, geçiş zamanları, işlerin durduğu, aksadığı zamanlar işbirliği yapmaya çalışıyoruz (…) Birimizin yaptığını, diğeri bozarsa yıllarca aynı yerde sayıp duracağız. 40 yıl aynı yerde durduğumuz gibi.”
“Sağlık, her şey gibi siyasi partilerin güdümünde”
- YENİDÜZEN : Hep sağlığın siyasi partilerin güdümünde değil, devlet politikası olması noktası konuşuluyor. Sizin sağlığın devlet politikası haline gelmesi yönündeki taleplerinizin ne kadarı karşılık buluyor?
- Özlem GÜRKUT: Sağlık, her şey gibi siyasi partilerin güdümünde. 11’nci aydayız göreve geleli, 11 ayda ikinci hükümet, yeni müdürler, bekleme süreleri, geçiş zamanları, işlerin durduğu, aksadığı zamanlar işbirliği yapmaya çalışıyoruz. Çünkü hepimiz sağlığın daha iyi olması için çalışıyoruz. Sağlık Bakanlığı kadrosu, biz hekimler de, hastane yöneticileri de Tabipler Birliği de halka ulaşan sağlığın daha iyi olması için uğraş veriyor. Önemli olan bunları senkronize edebilmek, bir organizasyon yapabilmek, bir uyum içerisinde geliştirici, ileriye doğru adım atabilmek için çalışmak. Yoksa birimizin yaptığını, diğeri bozarsa yıllarca aynı yerde sayıp duracağız. 40 yıl aynı yerde durduğumuz gibi.
Geçenlerde Tabipler Birliği’nin arşivinde bir araştırma yapıyordum. Çok üzülerek gördüm ki 80’li yılların sonunda bir hekim arkadaşımızın o zaman Hekimce’ye yazdığı yazıda bugün konuştuğumuz sorunların, bugün halen tartışılmakta olduğunu ve benzer çözüm önerilerinin gündeme getirildiğini bilmeme rağmen tekrar okuyunca etkilendim. Çok düşündürücü bir şey... Belki 60’lı yıllarda da benzer şeyler konuşulmuş ama o zaman başka ülke koşulları varmış ama 80’li yıllardan beri aynı konuları konuşuyoruz. Sağlıkta organizasyonsuzluktan bahsediyoruz. Hep benzer şeyler etrafında dönüp bir türlü bunu gerçekleştiremiyoruz. Ama biz küçük bir ülkeyiz ve ekonomik kısıtlıklar gibi, insan kaynağı da kısıtlı ve çok değerlidir. Hekim olabilmek için 12 yıl eğitimden sonra 6 yıl tıp fakültesi, 4-5 yıl uzmanlık ve belki bir 3 yıl da yan dal uzmanlığı vardır. 30 yaşına kadar devletin parasıyla okuyup yetiştirdiğiniz bir hekimi gerçekten verimli kullanmalısınız. Bu gibi yetişmiş personel değerlidir, bütün insan kaynakları değerlidir ama hekim yetiştirmek zordur. Hemen ha deyince bir hekim yetiştiremiyorsunuz. Bugün planlasanız, liseyi bitiren bir çocuk kesintisiz okursa 14 sene sonra bir hemotoloji uzmanı olarak gelir. Çok ciddi zaman, süre ve emek. Ekonomik bir de yatırım var. O yüzden bunlardan iyi yararlanmalıyız. Bir uzmanın çalışacağı zamanları iyi kullanmalıyız, 24 saat hizmetin kesintisiz olarak sürmesi için doğru organizasyonları yapmalıyız.
“Ciddi yatak sıkıntımız, personel sıkıntımız, son zamanlarda çok ön plana çıkan ara eleman sıkıntımız var. Hastayı taşıyacak, kan getirip, götürecek personellerimiz, servis görevlilerimizde çok ciddi sıkıntı var.”
- YENİDÜZEN : Hekim eksik, personel eksik, ilaç eksik, alt yapı eksik. Sağlığa ayrılan bütçe yeterli olmuyor mu?
- Özlem GÜRKUT: Hayır, hiçbir zaman çağdaş ülkelerde ayrılan genel bütçede sağlığa ayrılan paya biz ulaşamadık. Maalesef biz hala az gelişmiş ülkeler gibi yüzde 6, 7, 8’lerdeyiz. Hiçbir zaman çağdaş ülkelere varamadık ki, çağdaş ülkelerde genel bütçelerden sağlığa ayrılan yüzde 12-13’lerin için de çok az yatırım vardır. Onlar alt yapı ve yatırımlarını tamamlamışlardır. Tamamen hizmetin sürmesi için bu bütçe kullanılıyor. Biz ise bu bütçe ile yeni hastaneler, yeni yataklar, yeni yatırımlar da yapacağımız hepsinin sadece ilaca ve hasta hizmetine gitmeyeceğini de düşünürsek sağlığa çok daha fazla bütçe ayrılmalıdır. Ama planlama çok önemlidir. Eğer biz planlamazsak ayırdığımız bütçeden yaptığımız yatırımlar da geleceğe yatırım olmayacaktır, günü kurtaracak şeyler olacaktır. Nitekim biz yoğun bakım ihtiyacımızı, bazı teknolojik alt yapıdaki ihtiyaçlarımızı ve personel ihtiyaçlarımızı doğru planlayamadığımız içindir ki bugün kamusal hastanelerde eksiklik görüldüğünde özel hastanelere sevk yapılmaktadır. Bu özel hastanelere kısıtlı olan bütçenin çok büyük bir bölümü o devlet eliyle yaptığımız sevklerin ödenmesi için kullanılıyor.
“İlaçlarımızda, malzemelerimizde zaman zaman eksiklikler söz konusu. Şimdi yine son zamanlarda da 2019 bütçesinin ilaç, eczacılık tarafından ayrılmış tükenmiş olmasından kaynaklanan bir ilaç sıkıntısı, aksaklıklar var. Bulunmaya çalışılıyor ama tabi ki bu hizmet akışını zaman zaman kesintiye uğratıyor.”
- YENİDÜZEN: Sevklere harcanan paralar ile biz sağlıktaki sıkıntıları aşamaz mıyız? Yoksa bu daha mı kolay?
- Özlem GÜRKUT: Eğer yatağımız olsaydı, X liraya tedavisini başarıyla tamamlayabileceğimiz hastamızı özel hastaneye sevk etmekle 10 X liraya mal etmiş olmayacaktık. O nedenle kamu hastanelerinin güçlendirilmesi, eksikliklerinin giderilmesi, alt yapının, teknolojik yapının, ilaç, malzeme ve personel eksikliklerinin giderilmesi ve kamudan talep edilen sağlık hizmetinin eksiksiz verilmesi çok önemlidir.
“İçine girmeden yeni bir hastanemiz olacağına inanmayacağız”
- YENİDÜZEN: Yeni hastanede uzun süredir gündemde… Yeni hastanemiz olacak mı?
- Özlem GÜRKUT: Sağlık Bakanı ile bunu görüştük bir önceki ve ondan öncekilerle de… Bir ara şehir hastanesi dillendirildi. Biz Tabipler Birliği olarak buna şiddetle karşı çıktık. Çünkü bu ülkenin geleceğini ipotek altına alacak, torunlarına kadar devleti borç ödemeye mahkum edecek sisteme kesinlikle ihtiyaç yoktur. Biz zaten küçük bütçesi olan, dışa bağımlı ekonomi ile var olmaya çalışıyoruz. O yüzden biz buna şiddetle karşı çıktık. Şimdi yeni dönemde bakanımız kendi kaynaklarımızla, şehir hastanesi modeli olmayan bir hastane için hazırlıkların sürdüğünü yine söyledi. Ama önceki bakanlar da benzer şeyler söyledi. Biz herhalde inşaat başlayana kadar buna inanmayacağız. Hatta inşaatın başlaması da bitmesiyle eş anlamlı değil. İçine girmeden yeni bir hastanemiz olacağına inanmayacağız.
- YENİDÜZEN : Meclis açılıyor. Sağlıktaki yasalar da her dönem gündemde… Bu kez nedir gelişmeler?
- Özlem GÜRKUT: Sağlıkla ilintili çok yasa var. Sadece hekimleri, hemşireleri ilgilendiren yasalardan bahsetmeyelim ama teşkilat yasaları da beklemektedir. Bizim hep söylediğimiz hekimlerin çalışma şartlarının, sağlıkçıların çalışma şartlarının tamamen farklı olmasından ve ömür boyu mesleki eğitime ihtiyaç duymasından kaynaklanan haklarını ve olanaklarını düzenleyecek ayrı bir hekimlerle ilgili yasaya da ihtiyaç olduğunu hep söylüyoruz. Bu ülkede malpraktist yasası yoktur, bunun mutlaka yapılması gerekmektedir. Bu konuda çalışmalarımızı yürütüyoruz. Ama onun dışında toplum sağlığını ilgilendiren Gıda Güvenliği Yasası yapılmış ama tüzükler çıkmadığı için uygulamada aksaklıklar yaşamaktayız. Günden güne kronik hastalıklar artıkça, kanser vakalarına rastlandıkça insanlarımız ne yediğimizi, içtiğimizi bilmiyoruz diye bir yakarış içinde, güvensizlik içindedir. Onun dışında sigara bilinen kanser yapıcı ve kronik hastalıklara, kalp, akciğer hastalıklarına sebep oluyor. Bu ülkede tütün ve tütün ürünlerinin zararlarından korunma ve denetleme yasası geçmiştir, yürürlüktedir. Ancak yasa uygulamada giderek daha da ciddi olarak açık vermektedir.
Toplumun sağlığını ilgilendiren Bulaşıcı Hastalıklar Yasası geçti. Biz bu pazartesi, bakana erişkin aşılama programlarımızı şema halinde sunacağız. Bunlar niçin önemli çünkü bir kişiyi sağlıklı korumak, tedavi etmekten çok daha ekonomik çok daha akılcıdır. Can kaybının önlenmesi, iş gücü kaybının, sakatlıkların önlenmesi için çok daha mantıklıdır. Siz bir aşıyla bir kanseri engelleyebilirsiniz. Oysa ki bir kanseri tedavi etmek halen günümüzde bile yüzde yüz mümkün değildir. Tedavi etmek için de çok zahmetli bir süreç, çok ciddi yatırım da gerektirir. Onun için koruyucu sağlık hizmetlerini bu ülkede her hükümet döneminde değişmeyecek şekilde, kalıcı bir şekilde mutlaka organize etmeliyiz. Bireylerin de yapması gereken şeyler var. Tamam, devletin görevleri var toplum sağlığını korumak için ama bizim de bireysel olarak almamız gereken önlemler var. Eğitim sistemimizi, medyayı doğru kullanmalı ve organize etmeliyiz. Çocuklarımızı evde, okulda korumaya başlamalıyız. TV programlarını, gazeteleri, sosyal medyayı, interneti toplumu doğru bilinçlendirmek konusunda kullanabiliriz. Bireysel olarak da bilinçli kişiler olursak kendi önlemlerimizi alabiliriz. Mesela spor yapan, hareketli yaşam tarzı olan, sağlıklı beslenen, zararlı alışkanlıklardan kendimizi koruyabilen insanlar olabiliriz. Çünkü hastalıklara yakalanma riskimizi artıran risk faktörleri var. Bunlar değiştirilebilir veya değiştirilemezdir. Siz yaşınızı, genetik yatkınlığınızı, ırksal yatkınlığınızı değiştiremezsiniz ama çevresel faktörleri, yaşam tarzınızdan kaynaklanan alışkanlıklarınızı değiştirebilirsiniz. Bunları yaparsanız kronik hastalıkların birçoğunu engellemeniz mümkün. Dünya sağlık örgütü bütün dünyada kalp hastalığı, kanser ve ölümlere sebep olan hastalıklara dünya nüfusunun ortak 4 davranışının en yüksek oranda sebep olduğunu söylemektedir. Bunlar da hareketsiz yaşamak, alkol almak, sigara içmek ve kötü beslenmektir. Bunların dördü de değiştirilebilir faktörlerdir. Dolayısıyla biz bunları değiştirebiliriz.