Sabahları, hasta uyanmanı istiyorum. Hastaysan eğer, yaşıyorsun demektir.
Yıllar önce bu dizeyi okuduğumda gerçek anlamını hissedebileceğimi düşünmediğim fakat bir o kadar da anlamlandırmaktan korktuğum, bir babaya yazdırılan yazı… Yıl 1997… Yine hangi kitabı satın alsam heyecanı taşıyan ben ve mavi kapağı ile rafta gözüme ilişen “mavi saçlı kız”… Burçak Çerezcioğlu, bazılarımız gibi hayallerini ve umutlarını 11 yaşından itibaren tuttuğu günlüğüne aktarmış, benim hayatımda da farketmeden kesiştiğimiz masmavi saçlı bir kızdı. 1993 yılında rahatsızlıkları başladığında, lösemi teşhisi ile 2 yıl süren hayata tutunma mücadelesi yaşamıştı. Tek hayali Amerika’ya gitmek olan Burçak, iki yıl orada yaşamış ve doğum gününden 4 gün önce Almanya’da hayata veda etmiştir… Babam ile okuduğum kitaplar üzerine fikir alışverişi yapmayı severdim. Özellikle onun sevebileceği kitapları satın almayı tercih ederek, meraklı sorular sormasını beklerdim. Şu an hâlâ beklemekteyim…
Sesini en son 2013 yazında duyduğum ve artık duyamayacağım gerçeği ile meraklı soruların sorulmasını bekliyorum sanırım. Ya da sorulmuş gibi cevap veriyorum sorulması mümkün sorularına… Ve bu şekilde devam ediyorum okumaya, araştırmaya tıpkı benden her zaman beklediği gibi…
Bana son bir not bırakmasını çok isterdim aslında... Birkaç ay önce cesaretimi toplayıp, olur da bana bir satır yazı bıraktığını düşleyerek not defterinin son sayfalarını tek tek çevirdiğimde, aslında bunu yapamayacak olduğunu yazı karakterinin değişimi ve yazdıkları çok net anlatıyordu. Belki de son görüşmemizde elime tutuşturduğu mendilin bana yazılmış son not olduğunu biliyordu. Bu yüzden de gerek yoktu…
Peki… Kendinize hiç sordunuz mu? Hayatınızdaki son anda, sizi sevenlere neler söylemek isterdiniz? Randy Pausch, son konuşmasını Amerika’daki Carnegie Mellon Üniversitesi’nde 400 kişiye “son ders” olarak vermiştir…
İşte babamla konuştuğumuz en anlamlı son kitaplardan biri de bu dersin basılmış olan kitabıydı; pankreas kanserine yakalanmış ve kısa bir ömrü kalan bilgisayar bilimleri profesörü Randy Pausch’un çocuklarına miras bıraktığı The Last Lecture… Türkçe basında “son konuşma” olarak çevrilmiştir. 2006 yılında ilk teşhis konulduktan kısa bir süre sonra kanserli hücrelerin tüm vücuduna yayılacağını düşünmemiştir belki de. Ve hatta 2007 yılında söz konusu üniversite’de geleneksel hale gelen son dersin, gerçekten “son ders” olacağını… Doktorlar tarafından üç ay ömrü kaldığını öğrendiğinde, çocuklarına kendi çocukluk deneyimlerini, hayallerini ve başarılarını bir şişeye sığdırıp, yıllar sonra onlara kılavuz olması için “sahillerine” ulaşmasını dilemekten başka çaresi kalmamıştı. Bunu kitabında da konuşmayı istediği için değil, zorunda olduğu için yaptığını dile getirmiştir. Çünkü çocuklarına bırakabilecek tek mirası budur. Kitabındaki en vurucu yerlerden birini de son iki cümlesinde açıkca dile getiriyor: Meselenin sadece hayallerini gerçekleştirmek olmadığını, hayatını bu hayallere ulaşmak için nasıl yönlendirdiği ile ilgili olduğunu söylüyor. Son cümlesini ise; konuşmasının kendisini dinleyen 400 kişi için değil, sadece üç çocuğu için hazırladığını söyleyerek noktalıyor... https://www.youtube.com/watch?v=ji5_MqicxSo tamamı burada vardır...
Bu kitapları geçmişte ve şimdi yorumlarken farklı çıkarımların oluşacağı ortadaydı. Öncesinde; bu kitaplardaki kesitlerin hayatımın tam göbeğine oturmamış olması, bu gerçeğin şu an kapımızı çalmayacağı anlamına gelmiyordu. Kapıyı çalmadan zorla içeriye girişi, okunan olayların ve hissiyatların içselleştirilmeyeceği anlamına da gelmiyordu. Çünkü artık bu hastalık hayatımızdaydı… Hayatta olmayan, yorumları artık onsuz yaptığım babamdı… İşte bu da son farktı…
Artık babamın bana aktaracağı “son konuşması” olmayacak… Şu an okuduğum kitabın yorumunu birlikte yapabileceğim bir babam da olmayacak. Yıllar sonra içerisinde bana iletmek istediği notları taşıyan bir şişe, çok sevdiği memleketinin sahilini de vurmayacak. Ancak hayallerim ve ideallerim uğruna mücadele etme cesareti sağladığı, kişiliğimdeki önemli sıfatların kazanımlarında model oluşturduğu için o şişenin gelmesini beklememe gerek yok. Ya da bu, kendimce yapılmış bir telafi şekli de olabilir…
Yarım kalmış hayaller ve idealler çok ince bir çizgi ile ayrılan yaşam ve ölüm arasında yerini bulmaya zaman bırakmamıştır kimilerimize… Belki de Burçak’ın tek hayali Amerika ile sınırlı olmayacaktı, ya da Randy’nin çocuklarına kendi başarıları ve deneyimleri dışında aktarmak istediği daha çok şey vardı. Babam için ise; zamanı yetmediği için çok sevdiği torunu Atlas ile yarım kalan hayalleriydi. Hiç gerçekleştiremediği…
Sensiz geçen ilk babalar gününde…