Kim söylemişti ya da nereden okudum anımsamıyorum şimdi. Ama bu küçük formül bir hayat dersi olmuştur bana: Hiçbir hayale, hiçbir kimseye saplanıp kalmamak formülün adı. Hayal meyal hatırlıyorum henüz ben çok gençken birisinin ağzından çıkışını bu sözlerin. Bir de örnek vermişti belleğim kendi kurgusunu katmıyorsa şu an “Kafasına takmış, illaki doktor olacak. Varsın olmasın. Hayatta başka şeyler olmak da mümkün. Hedefini değiştirip de mutlu olabilir insan” Bir ışık yakmıştı bu bende. Hayatın nasıl da zengin, yürünecek yolların nasıl da çeşitli olduğuna dair bir ışık. Vaz geçebilmenin, bırakabilmenin özgürleştirici, ferahlatıcı gücüne dair bir ışık. Bir süre sonra kafana taktığın şey, illaki dediğin kişi seni köleleştirebiliyor çünkü.
Bir yanda ise bunun diğer ucu var: Çabuk vaz geçmek, hemen pes etmek. Başarı bir inatla, dirençle gelebiliyor çünkü. Bu ince ayarı bilmeli belki de… Ne zaman değiştireceğim yolumu? Bir ilişkiyi ne zaman bırakacağım. Hiçbir zaman bulamadım bu ince ayarı. Bir duygu karmaşası içinde, bazı anların verdiği kaygı, düş kırıklığı ya da öfkeyle kaybettim kendimi çoğu zaman. Bir bıçak onu koparana kadar, bir rüzgâr savurana kadar incecik iplere, küçük umutlara tutunup durdum.
Hepimiz kendi uzun hikayelerimizin bazı döngülerin kurbanıyız bir anlamda. Tekrarladığımız bazı motifler var. Bunları kırmak ne kadar mümkün bilemiyorum. Kalp kırıklıklarının acısı düşünmesini engelleyebiliyor insanın. O keder kara bir bulutun içine çekiyor bizi. Kelimeler ve imgeler başka bir gerçeklik kuruyor.
Geçmişin çok farklı olabileceğini bilmek dehşete düşürüyor insanı. Geriye dönüp değiştiremiyoruz olup biteni. Elimizdeki bugün ise o geçmişin gölgesi altında devam ediyor. O geçmişi var eden sayısız faktörü, hikayelerin tırmanışını, bazı çaresizliklerimizi biliyoruz ve “keşke” demenin fazla bir anlamı yok artık.
Bundan sonra ne olacak? Hikayemiz nasıl yol alacak? Önemli olan bu belki de.
Bu eve kapanma dönemleri, yolculuklara çıkamamak, hayatın düşen temposu bir inziva bilgeliği mi getirdi kimilerine yoksa geçmişin labirentlerinde bir hayıflanma ve kedere mi tercüme edildi bilemiyorum.
Bu olağandışı, bu bir türlü içinden çıkılamayan beklenmedik dönem yeni bir insana doğru yol almamızın tetikleyicisi olacak belki de.
İnsan hikayesini istediği gibi kuramıyor ama bu hikâye içindeki kendini vicdanla, adalet duygusuyla, bilgelikle, başkalarına yönelik incelik ve şefkatle donatması mümkün. Karşıdakiler nasıl davranırsa davransın bunlardan vaz geçmemek önemli sanki.
Çok kolay değil bu. Başkalarında okuduğun kibir, küçümseme ve sahtelik ruhunu öylesine incitiyor ki bir karanlığa doğru çekilebiliyorsun. Bunlardan korunayım diye çevreni daraltmak, kendini yalnızlıklara doğru çekmek de fayda etmiyor.
Tam tersine hayata doğru açılmalı ruhuna iyi gelecek insanları aramaya devam etmelisin belki de. Öncelikle kendinden sorumlu davranarak bunu yapmak önemli.
Sen başkalarının gözünde nesin? Tek bir kişi değilsin kuşkusuz. Pek çok insanın farklı bir algısı var sana dair. Bir lunapark aynası var herkesin, büyütüp küçültüp deforme edebiliyorlar imgeni. Kiminin aynası kirli olduğundan kirli görüyor seni, kimisi aynasını parçalamış net görünemiyorsun.
Sen neysen osun ama. Hayatının bir noktasında başına gelmiş olanla başına gelecek olana doğru yürüyorsun. Bütün yaşadıkların, iyisiyle kötüsüyle senin hikayen. Kimse tam bilmiyor, sen bile bilmiyorsun seni bugünkü kişi yapan onca ayrıntıyı.
Yeni bir gün başlıyor. Sabah içinde bir sızı ile uyanmış olsan da pek çok güzel şey yapabilme şansın var bu gün içinde. Geçmişte çok harika ve çok berbat günler, sıradan ve olağanüstü zamanlar yaşadın. Kafanda başkalarının armağan ettiği cümleler ve imgeler dolanıyor. Evet epey kırık kalbin ve düşüncelerinin karmaşası bir uğultu gibi peşinde.
Pes etme! Kafana taktığından, saplanıp kaldığından vaz geçsen de hiç vaz geçme hayatın senin için sakladığı ödülü aramaktan. Bulmasan bile ne fark eder. Bunu aramaya devam etmiş olduğun, yenik düşmediğin bir hayattır önemli olan.