Geçtiğimiz Çarşamba günü, bir etkinliğe hazırlık toplantısında ilk kez bir Kıbrıslırum genç kadınla tanışıyoruz – onun büyük dedesi, Piperisterona’dan “kayıp” edilmiş…
Büyük dedesi Avgustis Avgusti – ya da kayıtlardaki adıyla Avgustis Kiriakos Kurris 1974’te köyden ayrılmamış, eşi Eleni’yle birlikte köyün dışında bir araziye gitmişler… Burada tutuklanan Avgustis Avgusti, ondan sonra “kayıp” edilmiş… Eşi hayatta kalabilmiş ve Kıbrıs’ın güneyine geçebilmiş…
Avgustis Avgusti, 1902 doğumlu yaşlı bir adammış – yani 1974’te 72 yaşında imiş…
Piperisterona’dan ve civar köylerden bazı EOKA-B’cilerin 1974’te gerçekleştirdiği ve 126 Kıbrıslıtürk’ün – ağırlıkla kadınlar ve çocuklar – katledilip toplu mezarlara gömülmüş oldukları ortaya çıktıktan sonra meydana gelen “intikam” furyasında köyde kalan bazı yaşlı Kıbrıslırumlar’ın öldürülmüş ve “kayıp” edilmiş olduğunu yıllar önce bu sayfalarda kaleme almış ve bazı olası gömü yerlerine işaret etmiştik. Okurlarımızın bize aktardıklarına göre, Piperisterona (Peristerona Pygi) dışında bazı kuyulara o günlerde öldürülmüş olan bazı “kayıp” Kıbrıslırumlar gömülmüştü… Bu bilgiyi bundan tam 10 yıl önce 2009’da bu sayfalarda ayrıntılı biçimde yayınlamıştık…
Yine 2011 yılında, bir görgü tanığının, Piperisterona Kıbrıslırum mezarlığına bazı “kayıp” Kıbrıslırumlar’ın gömülmüş olabileceği yönündeki ifadelerine de bu sayfalarda yer vermiştik.
Piperisterona’da kalıp da öldürülerek “kayıp” edilmiş yaşlılar arasında 1903 doğumlu Sotira Kiriakos Komodromu ve 1901 doğumlu eşi Mihail Dimitris Komodromos da vardı… Yine 1885 doğumlu Marikku Hristofis Hristofi ve 1904 doğumlu Yorgos Andonis Kantonis de vardı…
Yine bu köyden “kayıp” edilen yaşlılar arasında 1896 doğumlu Theoynosia Yiakumis Telli ile eşi 1896 doğumlu Eleftherios Markos Tellis de vardı.
1905 doğumlu bir diğer yaşlı “kayıp” ise Panayota Demetrios Trifilli idi… 1913 doğumlu bir diğer yaşlı “kayıp” da Andreas İlias Çakkas…
1905 doğumlu Klitos Zenios Zeniu da bu köyden “kayıp” edilmiş yaşlı insanlar arasında…
Tüm bu yaşlı insanlar, 20 Ağustos 1974 ile 2 Eylül 1974 tarihleri arasında öldürülerek “kayıp” edilmişler – kısacası, EOKA-B’cilerin “eseri” olan toplu mezarlar ortaya çıkarıldıktan sonra “intikam” gerekçesiyle öldürülmüşler…
Dün akşam, Avgustis Avgusti’nin torun çocuğu bize onun İngiltere’de 1974 öncesinde torunuyla birlikte çekilmiş bir fotoğrafını gönderdi. Bu fotoğrafı, kendisi İngiltere’yi ziyaretinde akrabalarında bulmuş…
“Başkalarının işlediği suçlar yüzünden kaç masum insan öldürüldü?...”
Bu başlık altında 15-16 Ağustos 2011’de bu sayfalarda yayımladığımız yazıda şöyle demiştik:
“…Bu topraklarda acaba başkalarının işlediği suçlar ve günahlar yüzünden kaç masum insan bedel ödedi?
Peristerona Piyi köyünden yani şimdiki adıyla “Alaniçi”nden 1974’te “kayıp” edilen Sotira Kiriakos Komodromu ile eşi Mihalis Demetris Komodromos’un ailesiyle buluşmaya gidiyorum: Kızları Eleni, torunları Sotirulla ve güveyileri Andonis’le, Ledra Palace yakınındaki HAMUR restorantta oturup konuşuyoruz... Bana Peristerona Piyi’den anneleriyle babalarının nasıl “kayıp” edildiğini anlatıyorlar.
Bundan bir süre önce, bu sayfalarda gerek Kasım 2009’da, gerekse Haziran 2011’de bazı Kıbrıslıtürk okurumun benimle paylaştığı bazı bilgileri yayımlamıştım. Kasım 2009’da bana konuşan bir okurum şöyle diyordu:
“Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamı duyulduğunda, bölgede büyük bir öfke yaratmıştı. Öldürülenler hep Kıbrıslıtürk kadınlar ve çocuklardı... O öfkeyle, bazı genç mücahitler “intikam” arayışına girişmişti. Peristerona Piyi (Alaniçi) katliamı gerçekleştiren bazı EOKA-B’cilerin köyü idi. Bu köye gönderilen bazı Kıbrıslıtürk gençler, köyde kıstırdıkları yaşlı Kıbrıslırum Piyililer’i vurmuşlar ve köyün çıkışında bazı eski çoban kuyularına atmışlardı. Öldürdükleri insanların katliamlarla alakası yoktu – onlar yalnızca köyden ayrılamamış olan yaşlı Kıbrıslırumlar’dı... Kıbrıs’ta ne yazık ki katliamları gerçekleştirenlerin başına bir şey gelmezken, yaptıkları pisliklerin bedelini hep masum Kıbrıslıtürkler ya da masum Kıbrıslırumlar ödedi...”
Haziran 2011’de ise bu sayfalarda şunları yazmıştık:
“Bir okurumuz şu bilgileri paylaşmak istediğini söyledi:
“Size anlatacağım olaya ben Eylül 1974’te tanık oldum. Bir vesileyle o tarihlerde Peristerona Piyi köyüne gitmiştik. Peristerona Piyi, şimdiki adıyla Alaniçi yani... Peristerona Piyi’de Kıbrıslırumlar’a ait mezarlıkta 68-72 yaşlarında, beyaz saçlı bir Kıbrıslırum vardı. Orada tek başına, Peristerona Piyi’de öldürülmüş ya da ölmüş olan Kıbrıslırumlar’ı gömmeye çalışıyordu. Belki de Peristerona Piyi’den “kayıp” olan Kıbrıslırumlar köyün mezarlığına gömülmüştür... Bir araştırınız bakalım bu beyaz saçlı, yaşlı adam sağ salim güneye geçebildi mi yoksa o da mı öldürüldüydü?”
Bu okurumuza paylaştığı bu değerli bilgiler için sonsuz teşekkürler...
Kıbrıslırum Kayıp Yakınları’nın internet sitesine baktığımız zaman, Peristerona Piyi’nin (Alaniçi) “kayıplar”ı arasında Avgustus Kiriakos Kurris, Mihail Demetris Komodromos, Sotira Kiriakos Komodromu ve Yorgos Antonis Kantonis’in bulunduğunu görüyoruz. İnsanlarımız belki birşeyler hatırlayabilir diye, bu “kayıp” Kıbrıslırumlar’ın fotoğraflarını da yayımlıyoruz...
Konuyla ilgili olarak daha ayrıntılı bilgi sahibi olan okurlarımı isimli veya isimsiz olarak 0542 853 8436 numaralı telefondan beni veya 22-83607 numaralı telefondan Kayıplar Komitesi görevlisi Mine Balman’ı aramaya davet ediyorum...”
Dört “kayıp” Kıbrıslırum’un fotoğraflarını bulabilmiştim ama aslında “kayıp” sayısı daha yüksekti bu köyden: Bir düzine “kayıp” Kıbrıslırum vardı. Bunlar, daha çok köyde kalmış olan yaşlılardı – “intikam” uğruna öldürülen masum insanlardı...
Bu sayfalarda fotoğrafını daha önce yayımlamış olduğum Sotira Hanım’ın kızı Eleni, annesinin adını koymuş olduğu kızı Sotirulla ve Eleni’nin eşiyle HAMUR’da buluşmaktan mutlu oluyorum...
Aslında Peristerona Piyi konusu, Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamını gerçekleştiren bazı EOKA-B’cilerin bu köyden gelmiş olması nedeniyle çok büyük bir yaradır ve daha uzun yıllar boyunca bu açık yara kanamaya devam edecek. Muratağa-Atlılar-Sandallar’dan neredeyse tüm erkekleri toplayıp Mağusa’da Karaol Kampı’na, oradan da Leymosun’a esir olarak yollayan Peristerona Piyi’nin EOKA-B’cileri, Temmuz ayının son haftalarından Ağustos’un 14’üne kadar bu üç köyde voyvodalık yapmaya girişmişler, bazı kadınlara ve genç kızlara tecavüz etmişler, evleri soymuşlar, hayvanları çalıp kesip köy kahvehanelerinde kebap edip yemişler, içmişler, civar köylere de giderek yaptıklarıyla övünmüşlerdi.
14 Ağustos 1974’te ikinci harekatın başlamasıyla birlikte geride tek bir görgü tanığı bırakmamak için bu üç köyden 100’den fazla ağırlıkla kadın ve çocuğu katledip toplu mezarlara gömmüşlerdi...
Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamıyla ilgili haberlerin yayılmasıyla birlikte, bazı Kıbrıslıtürkler de bu katliamlara karşılık “intikam” gerekçesiyle kendileri bazı “katliamlara” ve tecavüzlere girişeceklerdi. Örneğin Galatya (Mehmetçik) köyünde bulunan savaş esirleri, bulundukları yerden alınıp katledilecekti, bunun gerekçesi de “intikam” olacaktı... Yine İpsoz’dan (Akova) Lefkoşa’ya götürülmekte olan savaş esirlerini taşıyan otobüsler ve bir araç Çatoz’da durudurularak içlerinden gelişigüzel bir şekilde 8 Kıbrıslırum indirilecek ve yol kenarında “intikam” gerekçesiyle katledilip öldürüldükleri yere gömüleceklerdi...
Maraş’ta kenti terkedemeyen özellikle yaşlı Kıbrıslırumlar, aynı nedenle öldürüleceklerdi. Masum insanlar, kötü kalpli, aşırı milliyetçi bazı insanların işlediği suçların bedelini bu şekilde ödeyecekti. Böylece kötülük, daha büyük kötülükler doğuracak, adamıza akıtılan zehir, tüm adaya yayılacak ve kan nehirleri akmaya başlayacak, hiçbir olaya karışmamış masum kadınların, çocukların, erkeklerin çığlıkları gökyüzüne yükselecekti... Öldürülenler tümüyle masum insanlardı – masum Kıbrıslıtürkler ve masum Kıbrıslırumlar... Onları öldürenler ise kıllarına hiçbir zarar gelmeksizin serbestçe diledikleri gibi istedikleri yere gidebileceklerdi...
Sotira ve Mihail Komodromos’un da, EOKA-B’nin Muratağa-Atlılar-Sandallar’daki katliamına karşılık “intikam” gerekçesiyle öldürülen masum insanlar olduğunu tahmin ediyorum. Sotira ve Mihail Komodromos yaşlı insanlardı, aileleri kendilerine “Kaçalım” dediği halde, onlar köyde kalmayı tercih etmişti:
“Kıbrıslıtürkler’e karşı hiçbirşey yapmadık, onlarla çok iyi ilişkilerimiz var” demişti Bay Mihail Komodromos, “Şimdi durup dururken niye kaçalım? Biz kötü bir şey yapmadık ki kaçalım...”
Ancak Muratağa-Atlılar-Sandallar’daki toplu mezarlar ortaya çıkınca, bazı Kıbrıslıtürkler Peristerona Piyi’ye giderek onları bir Morris araca bindirmişler ve Muratağa yönüne doğru gitmişlerdi...
HAMUR’da oturup sohbet ederken, bölgeden bir okurumu arayarak ona sorular soruyorum...
“Muratağa’nın hemen dışında bazı kuyulara Peristerona Piyi’den alınıp da öldürülen bazı Kıbrıslırumlar’ın gömüldüğü hakkında söylentiler vardı” diyor.
“Bu kuyuların yerini bulabilir miyiz acaba?” diyorum okuruma.
“Birisi vardır ki onunla buluşabilirsin. O günlerde o köy civarında genç bir mücahit olarak görevliydi. Belki bu kuyular hakkında birşeyler bilebilir veya birşeyler duymuş veya görmüş olabilir” diyor.
“Tamam o zaman, yakında gelip onunla buluşurum, bakalım yardımcı olabilecek mi” diyorum.
Bir başka okurum bana toplu mezarların ortaya çıkarılmasından sonra bazı Kıbrıslıtürkler’in Peristerona Piyi’ye giderek kahvehaneye ateş açmış olduğunu, kahvehanede bazı Kıbrıslırumlar’ın bulunduğunu, açılan ateş sonucu ölüp ölmediklerini bilmediğini anlatmıştı. Onlara ateş açan bu toplu mezarların bulunması ardından öfke ve üzüntüden o kadar kendinden geçmiş ki durup açtığı ateş sonucu yarattığı hasara bakmamış bile: Açtığı ateş sonucu insanların yalnızca yaralanmış mı yoksa ölmüş mü olduğunu bilmeden oradan ayrılmış.Aradan çok uzun yıllar geçtikten sonra bu yaptığının yanlış olduğunu anlamış ve çok üzülmüş... Çünkü kahvehanede oturan Peristerona Piyili Kıbrıslırumlar’ın, Muratağa-Atlılar-Sandallar’daki katliamla hiçbir ilgileri olmadığını o da biliyormuş. Katliamı gerçekleştirenler, 14 Ağustos 1974 günü sağ salim güneye geçmişler tümüyle ve kıllarına bile zarar gelmemiş!
Galatya’da Karpaz’ın farklı köylerinden toplanmış olan Kıbrıslırum savaş esirlerini, Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamlarının “intikamı” olarak kurşuna dizenlere de hiçbirşey olmamış. Galatya, bir merkez olduğu için burada pek çok farklı köyden mücahitler görev yapmaktaymış. Çatoz’da otobüsü ve aracı durdurup da 8 Kıbrıslırum’u, bu katliamlara karşılık “intikam” gerekçesiyle kurşuna dizenlere de hiçbirşey olmamış, onlar da sağ salim hayatlarına devam etmişler. Hatta bu otobüsü Çatoz’da durduranlardan birisi, “serüvenleri”ne komşu köy Maratovuno’da (Ulukışla) da devam etmiş. O günlerde Maratovuno’ya pek çok farklı köyden Kıbrıslırum esirler toplanmıştı. Kıbrıslırum kadın savaş esirlerini taciz etmeye girişmiş, hatta aralarından birisini – en güzelini – seçerek Çatoz’a götürüp bu kadına tecavüz etmiş. Bu kadın Maratovunolu değildi, başka bir köydendi ve bazı yakınları hala “kayıp”tır... Çatozlu bir okurum, “Kadının çığlıkları duyulurdu, başına silah dayayıp kadına tecavüz ettiydi, hem da nerede bir bilsen... ............’da” diye anlatıyor bana...
Kısacası katliam ve tecavüz haberleri adaya yayılırken, kötülük, daha fazla kötülüklerin yayılmasına neden olmuş...
Belki de benim bu konularda biraz “naif” olduğumu düşünen bir arkadaşım bana tüm bunların anlamını açıklamaya girişiyor:
“İnsanlık tarihi boyunca savaşlar üç nedenle yapılageldi” diye anlatıyor... “Toprak için, ganimet için ve kadınlara tecavüz etmek için. Tüm insanlık tarihinde yaşanmış tüm savaşları incele, göreceksin ki tüm savaşlarda tecavüzler de vardır...”
Toplumlarımızın bazı kesimlerinin işlemiş oldukları bu suçların üzeri örtüldüğü sürece, tüm bunları açıkça konuşamadığımız sürece, bu adada nasıl “barışı” kurabileceğimizi aklım almıyor... Tüm bu suçların üstü örtülüp bastırıldığı sürece, iki toplumun anlamlı herhangi bir insani ilişki kurabileceğine de inanmıyorum. Böylesi kötülükler sonucu öldürülen tüm o masum insanlara en azından bunu borçlu değil miyiz? Yani tüm bu yaşanmış olanları açıkça konuşmayı, kimlerin bu felaketlere neden olmuş olduğunu öğrenip bilmeyi ve gelecek için tüm bunlara karşı önlem almayı...
Kötülüklerin kökünü birlikte kazımaya girişmediğimiz sürece, bu adada “barış” hayalleri kurmak çocukça geliyor bana... Önce kapılarımızın önünü temizlemeliyiz, her iki toplum da yapmalı bunu ama ayrı ayrı değil, birlikte yapmalı... Böylesi bir yüzleşme ancak birlikte yapılabilirse anlamlı olabilir ve bu topraklarda barışa, bir çözüme hizmet edebilir çünkü...”
(YENİDÜZEN – Kıbrıs: Anlatılmamış Öyküler – Sevgül Uludağ – 15-16 Ağustos 2011)
“Kayıplar” için 16 Nisan’da Yeri’de etkinlik…
Omonya Aşşa Spor ve Kültür Kulübü, İki Toplumlu Kayıp Yakınları ve Savaş Mağdurları örgütü “BİRLİKTE BAŞARABİLİRİZ” ile birlikte ortak bir etkinlik düzenliyor.
“Kıbrıs’ın kayıpları” başlıklı etkinlik, 16 Nisan 2019 akşamı Yeri Belediyesi salonunda saat 19.00’da gerçekleştirilecek.
Bu etkinlikte “kayıplar” konusunda her iki toplumdan okurlarımızla birlikte yürütmekte olduğumuz çalışmaları anlatacağız ve İki Toplumlu Kayıp Yakınları örgütü “Birlikte Başarabiliriz”den de tüm ailesini Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamında kaybetmiş olan Hüseyin Rüstem Akansoy, babası ve erkek kardeşini Galatya katliamında kaybetmiş olan Hristina Pavlu Solomi Patça ve iki toplumlu örgütten başka “kayıp” yakınları da birer konuşma yapacaklar.
“Kayıplar” konusu Strazburg’ta görüşülüyor…
“Kayıplar” konusu, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Strazburg toplantılarında görüşülüyor… Kıbrıs Haber Ajansı’nın haberine göre Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplantısında, gerek Kıbrıs’taki “kayıplar” konusu, gerekse 2014 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Ankara’nın “kayıp” yakınlarına tazminat ödemesiyle ilgili kararının Türkiye tarafından uygulanmaması konusu ele alınıyor.
Geçtiğimiz Salı günü başlayan ve bugün de devam edecek olan toplantıya Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerin daimi temsilcilerine Kıbrıs Cumhuriyeti bir “memorandum” sunarak , “Türkiye’nin Kayıplar Komitesi’ne kuzeydeki askeri bölgelere doğrudan ve engelsiz erişim sağlaması için çağrıda bulunmalarını” talep etmiş bulunuyor.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin memorandumunda “Kayıp şahısların bulunduğu alanlar, kalıntıların yerlerinin değiştirilmesi konusunda bilgi alınması amacıyla Ankara’nın askeri arşivlerine ve raporlarına erişim sağlamasını” istedi. Kıbrıs Haber Ajansı’nda yer alan habere göre “Kıbrıs, ayrıca, üye ülkelerin Türkiye’nin gelecekte kalıntıların yerlerini değiştirmemesi ve mezar alanlarının tahrip edilmemesi için önlemler alması konusunda girişimde bulunmasını” istedi.