Bizim ‘yerel’ siyasetçiler Sarayönü politikasına geri döndüler, kılıç-kalkan ekibi BM’yde, AB’ye, dünyaya meydan okuyorlar ama işler onların anlattığı gibi gitmiyor.
Her bakımdan sıkışan Erdoğan hükümeti Kıbrıs’ta ‘iki devletli çözüm’ argümanı üzerinden bir pozisyon tutmaya çalışıyor, bölgede ve dünyada bir yeri olduğunun kabullenilmesini istiyor.
Ancak Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgur da elden gidecek gibi görünüyor.
Seçimlere hazırlanan Ankara’daki iktidar, iç kamuoyuna sürekli ‘vatanperver’ mesajlar sıralayıp hamaset üzerinden MHP-MSP çizgisindeki seçmenindeki çözülmeyi önlemeye çabalıyor.
Lakin bunu yaparken uluslararası arenada Türkiye aleyhine açılan gediklere her gün bir yenisi ekleniyor.
Bunun en son örneğinin de Dedeağaç’ta görüldüğüne dikkat çekiliyor.
Strateji uzmanları, Türkiye sınırına 40 kilometre mesafedeki Yunan kasabası Dedeağaç Limanı’na ABD askerlerinin konuşlanmasının ‘önemli mesajlar’ içerdiğine dikkat çekiyor.
Özetle şu söyleniyor: ABD ‘NATO’nun güney kanadını koruma görevini Türkiye’den alıyor, Yunanistan’a veriyor.
Neden?
‘Biden Yönetimi Türkiye’yi artık güvenilir bulmuyor.’
***
Bu tür askeri-stratejik meseleler kuşkusuz bizim boyumuzu aşıyor. Her ne kadar Kıbrıs adası yüzyıllardır hep ‘stratejik konumu’ üzerinden paylaşımlara ve çatışmalara konu olmuşsa da, adanın sahiplerine hiçbir zaman o stratejide ‘özne’ olabilme şansı tanınmadı, tanınmıyor.
Ya da Kıbrıslılar o şansı kullanamadı, kullanamadı, kullanamıyor.
Ama başkaları kullandı ve kullanmaya devam ediyor!
Sonuçları ise en fazla bu ada insanını, özellikle de 1974’ten bu yana kuzey yarısında yaşam sürenleri etkiliyor.
Elbette olumsuz olarak!..
Eğer ‘Sarayönü siyaseti’ başarılı olabilecekseydi, rahmetli Rauf Denktaş başarırdı. Yok ki şimdiki cılız savunucuları başarabilecek!..
Nitekim son 7-8 ayda Kıbrıs sorunu nereden nereye geldiği, Kıbrıslı Türklerin dünyadaki algısı nasıl bir hale dönüştüğü orta yerde duruyor.
Denktaş sonrası dönemde, TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ballandıra ballandıra anlatmaya devam ettiği Annan Planı referandumu ve sonrasında izlenen siyasetle kalkılan ‘suçlu sandalyesi’ne şimdikiler gönüllü biçimde gidip oturdular.
Halkın iradesinin hilafına memleketin başına ‘idareci’ olarak konulanlar el birliğiyle bütün kazanılmış hakları ve prestiji yerle bir ediyorlar.
Tek dertleri koltuklarını korumak olan ve Lefkoşa’dan dünyaya ahkam keserek bir ‘iş’ yaptığını zanneden bu ekibin iş başında kalacağı her gün belli ki tahribatı artıracak.
Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Cumhuriyeti’nden ve AB’den kaynaklanan bireysel hakları bu akıllara ziyan tutum yüzünden tehdit altındadır!
Diğer yandan Kıbrıs’ta hamaset edebiyatına geri dönerek kendisinin 2002 ruhuyla çelişen AKP’nin tavrı Türkiye’yi de dünyada yapayalnız kalma noktasına sürüklüyor.
Güya ‘pirinç’ alacaklar…
Oysa evdeki ‘bulgur’ gitti gider!..