21 Eylül 2022 Çarşamba sabahı erkenden Kermiya barikatındayım... Canyoldaşım Zeki Erkut beni barikata bırakıyor... Az sonra Bostancı’dan (Zodya) gelen bir minivandaki iki ailenin elemanları ve bir şahitle buluşuyoruz barikatta... Bunlar, “kayıtsız kayıplar”ımız Hilmi Hilmi’nin ve Zübeyir Hamit’in aileleri... Onların olası gömü yerlerini araştırmak üzere birlikte Piskobu’ya doğru yol alıyoruz...
Aileler kendi ceplerinden bu minivanı kiraladılar – sekiz kişilik bu minivanda gayet rahat biçimde seyahat ediyoruz ve vaktinde Piskobu’ya varıyoruz... Sanki de onlar bu yurdun evlatları değilmiş gibi, kendi “kayıpları”nı bulmak üzere, kendi ceplerinden para harcamak zorunda bırakılıyorlar... Zübeyir Hamit’in kardeşi Kubilay Yıldırıcı, kızkardeşleri Cihan Afşaroğlu ve Dürüye Özyusuf, şahidimiz Hüseyin Behçet Ulusoy, Hilmi Hilmi’nin oğlu Kamil Öziçe ve Hatice Öziçe ve ben varız minivanda... Minivanı, Orhan İsmail’in kızkardeşi Sultan Şeker’in eşinin kardeşi Sümer Şeker sürüyor... Yol boyu çeşitli anekdotlar anlatıyorlar Zübeyir Hamit’le, Hilmi Hilmi’yle ilgili – Cihan emekli bir polis ve o da başından geçenleri aktarıyor. Dürüye Özyusuf da Londra’da komşularıyla yaşadıklarını aktarıyor... Yolu sezmiyoruz bile...
Piskobu’da saat 10’da Kıbrıs Cumhuriyeti İnsani İşler Komiserliği görevlisi, uzun yıllar Kayıplar Komitesi’nde görev yapmış olan ve Kıbrıs’ta “kayıplar” konusunu en iyi bilen Ksenofon Kallis’le buluşuyoruz... Piskobu’daki Kıbrıslıtürk mezarlığının önünde bulunan berifeteroda oturup konuşuyoruz...
Araştırma yapacağımız bölgelere gitmeden önce Kallis’le, Hilmi Hilmi’nin oğlu Kamil Öziçe ve Zübeyir Hamit’le aynı mevzide bulunan, bir yarım inşaat üstündeki mevziden atlayıp kaçabildiği için hayatı kurtulmuş olan Hüseyin Behçet Bey’le bu iki “kayıtsız kayıp” hakkında konuşuyoruz...
MEVZİDE ÜÇ KİŞİ VARDI...
20 Temmuz 1974’te bir yarım inşaatın üstündeki mevzide üç kişi bulunmaktaydı: Zübeyir Hamit, Orhan İsmail ve Hüseyin Behçet... Hüseyin Behçet, çevrelerinin Leymosun’dan gönderilmiş olan bir grup Kıbrıslırum asker tarafından çevrilmiş olduğunu görünce, bulundukları yerin arka tarafından yere atlamış, Zübeyir ve Orhan’a da aynı şeyi yapmalarını söylemişti... Böylece Hüseyin Behçet hayatta kalabilmişti... Bugün bizi kırmayarak buraya geldi ve bize tam olarak hangi binanın üstünde olduklarını gösterecek...
ORHAN İSMAİL BULUNDU, ZÜBEYİR HAMİT BULUNAMADI...
Bu mevzide bulunan Orhan İsmail ve Zübeyir Hamit hayatlarını kaybettiler – Orhan İsmail, bulundukları yarım inşaatın altına gömüldü – ardından Orhan İsmail’in babası oraya giderek onun bulunduğu yeri saptadı, Kıbrıslırum köylülerinin de yardımlarıyla onu oradan çıkarıp Piskobu’daki Kıbrıslıtürk mezarlığına defnetti... Onu mevzinin altındaki gömü yerinden çıkardıkları zaman Orhan İsmail’in kalıntılarını bir lamarinanın üstünde mezarlığa kadar taşımışlar ve elle kazılmış bir mezara onu defnetmişler... Mezarın üzerinde herhangi bir taş, herhangi bir yazı, herhangi bir ibare bulunmuyordu... Tek bilinen şey, Orhan İsmail’in mezarlığın hemen girişinde, 1974’te kazılmış bir mezara babası ve köylüleri tarafından defnedilmiş olduğu idi...
ZÜBEYİR HAMİT’İ KAYIPLAR LİSTESİ’NE KOYMADILAR...
Zübeyir Hamit ise hala “kayıp”... Zübeyir Hamit “kayıp” olduğu halde ve hiç kimse onu ölü olarak görmemiş olduğu, gömü yerini de bilmediği halde, Kayıplar Komitesi yetkilileri onu hiçbir zaman “Kayıplar Listesi”ne koymamışlar... Bu yüzden Zübeyir Hamit’in adı, resmi “Kayıplar Listesi”nde yok... Bu da, Kayıplar Komitesi’nin listede olmayan ve tabir-i caizse “kayıtsız kayıp” olan Zübeyir Hamit için herhangi bir çalışma yürütmeyeceği manasını taşıyor. Çünkü Kayıplar Komitesi, yalnızca resmi Kayıplar Listesi’nde bulunan “kayıplar” için çalışma yürütmekle yükümlü olduğunu ileri sürüyor...
DENKTAŞ-KLİRİDİS ANLAŞMASI UNUTULDU...
Oysa vakt-i zamanında, “Kayıplar Komitesi” çalışmaları için Denktaş ve Kliridis’in anlaşmasında hem resmi Kayıplar Listesi’nde olanların, hem de ölü olduğu bilinen ya da listede olmayan savaş kurbanlarının, “kayıtsız kayıplar”ın da bulunup ailelerine defin için iade edilmeleri yönünde araştırma yapılacağı ifade edilmekteydi. Her ne hikmetse, Denktaş-Kleridis anlaşması bir kenara konmuş ve yalnızca “resmi listede olanlar” için çalışma yapılması öngörülmüş... Çeşitli Kayıplar Komitesi’nin çeşitli yetkilileri bana bunu böyle izah ettiler – bu konu rahatlıkla çözülebileceği halde de çözümsüz bırakılmış...
ÇÖZÜM ASLINDA ÇOK BASİT...
Çözüm aslında çok basit: Sayın Nikos Anastasiadis ile Sayın Ersin Tatar bir araya gelerek Denktaş-Kliridis anlaşmasını bir kez daha teyid edebilirler ve Kayıplar Komitesi’nin görev tanımının bu şekilde olduğunu duyurabilirler... Gerek Kıbrıs’ın güneyindeki Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum Üye Ofisi, gerekse Kıbrıs’ın kuzeyindeki Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi, iki tarafın liderliklerinin uhdesinde çalışma yürütmektedir... O nedenle Anastasiadis’in ve Tatar’ın bu konuyu çözmeye çalışması gerekiyor... Böylece “kayıtsız kayıp” tabir edilen ya da “known dead” yani “ölü olduğu bilinen” diye kategorize edilmiş ama mezarlarının nerede olduğu bilinmeyen “kayıp” insanlar için de Kayıplar Komitesi’nin resmi olarak çalışma yapmasının önü açılabilir...
BU KONUDA GİRİŞİM GEREK...
Bunu ilk kez yazmıyoruz bu sayfalarda, son kez de değil bu, bundan eminim... Bu acayip inadın gerekçesini Kayıplar Komitesi’nin bir yetkilisi vakt-i zamanında bana şöyle açıklamıştı: Güya Türkiye, “known dead” yani “ölü olduğu bilinen” şahısların araştırılmasına karşıymış çünkü onların aileleri kalkıp da Türkiye’yi dava etmesin diye böyle bir tavrı varmış Türkiye’nin... Bu konunun ne kadarının gerçek, ne kadarının uydurma olduğunu bilemiyorum – elimde bu konuda somut bir veri yok. Tek bildiğim, Türkiye’nin de bu komiteye çeşitli şekillerde katkıda bulunan önemli bir “taraf” olarak bu konuda yani “kayıtsız kayıplar” konusunda ufkunun açılabilmesi ve eğer varsa, itirazlarının giderilebilmesi için yine Kayıplar Komitesi’nin çalışma yapabileceği... Bu konuda girişim üstlenebileceği... Elbette varsayılan şey doğru ise... Değil ise, o zaman bu konudaki engel nedir ki açıkça telaffuz edilmiyor? Bunun da açıklanması gerekir...
“KAYITSIZ KAYIPLAR”IN DURUMU VAHİM...
Kayıplar Komitesi bu konuyla ilgilenmediği için, “kayıtsız kayıplar”ın durumu vahim... Elbette Kayıplar Komitesi bu konuda zaman zaman yumuşak bir tavır geliştirerek bazı çalışmalar yaptı fakat prensip olarak “kayıtsız kayıplar”la ilgilenmiyorlar... Şu veya bu şahsın iyi niyetine bağlı olmamalı bu durum – bir prensip, bir protokole bağlanmalı ve “kayıtsız kayıplar” için de tıpkı resmi Kayıplar Listesi’ndekiler gibi çalışma yapılabilmeli... Bu konuda göstermiş olduğumuz çeşitli olası gömü yerleri, bu gerekçeyle kazılmıyor ve kazı yapılmaktan kaçınılıyor... Bunlar arasında örneğin İpsoz’da (Akova) bir kuyuda bulunduğu söylenen ve birkaç okurumuzla seneler içerisinde birkaç kez Kayıplar Komitesi yetkililerine göstermiş olduğumuz 15 civarında “kayıtsız kayıp” olduğu iddia edilen Kıbrıslırum’un bulunduğu nokta var... Sinde civarında “Mustafos’un kuyusu” diye tabir edilen ve yıllarca bir Kıbrıslırum okurumuzla birlikte çalışma yapmış olduğumuz bir başka kuyu var ki burada da iki “kayıtsız kayıp” diye nitelenen Kıbrıslırum’un bulunduğu anlatılıyor. Mağusa Boğazı’nda bizzat şiroyla kazıp bir Kıbrıslırum’u gömdüğünü söyleyen bir okurumuzla birlikte Kayıplar Komitesi yetkililerine birkaç kez göstermiş olduğumuz olası gömü yeri var... Bunlar ilk elde aklıma gelenler... Ne yazık ki bu konularda herhangi ciddi bir çalışmanın varlığından haberdar değiliz... Bu alanlarda kazı da yürütülmemiş... Çok üzücü ama durum böyle...
İNSANİ İŞLER KOMİSERLİĞİ’NİN ÇALIŞMALARI, BÜYÜK ŞANS...
Durum böyle olunca da “kayıtsız kayıplar” için ortada tek bir yol kalıyor: O da, eğer olası gömü yeri Kıbrıs’ın güneyinde ise, bu konularda çalışma yürüten Kıbrıs Cumhuriyeti İnsani İşler Komiserliği’ne başvuru yapmak... Bu konuda oldukça başarılı çalışmalar yürütmüş olan, örneğin Atalassa’da 1974’te bombalanan Akıl Hastanesi avlusunda bir toplu mezara gömülmüş olan Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın kalıntılarının oradan çıkarılmasını sağlayan Ksenofon Kallis, bu İnsani İşler Komiserliği için bu “kayıtsız kayıplar” ya da “ölü olduğu bilinenler” kategorisine konmuş “kayıplar” için çalışma yürütüyor. Kallis, 1974’te Lefkoşa Uluslararası Havaalanı’na inmeye çalışırken Kıbrıslırumlar tarafından düşürülen NORATLAS uçağında bulunanların gömü yerini de kazarak uçakta bulunan Yunanlılar için de önemli kazılardan birini yapmıştı... Kallis’in İnsani İşler Komiserliği’nde bu çalışmaları yapıyor olması, “kayıtsız kayıplar”ın yakınları için büyük bir şans çünkü Kallis, neredeyse bütün ömrünü “kayıplar” için çalışarak geçirmiş... Kayıplar Komitesi’nde 1990’lı yıllardan başlayarak son dönemlere kadar büyük emek vermiş bir şahıs... Piskobu’nun “kayıtsız kayıpları” Zübeyir Hamit ve Hilmi Hilmi için de ondan çalışma yürütmesini istiyor bu iki “kayıp” şahsın aileleri...
HİLMİ HİLMİ’NİN DURUMU...
Piskobu’daki bir diğer “kayıtsız kayıp” Hilmi Hilmi... Evinin bitişiğinde kızları Sadiye ve Sabiha’nın evleri bulunuyordu ve 1974’te savaş çıktığı zaman hemen herkes köyden ayrılıp Piskobu İngiliz kampına gittiği halde, Hilmi Hilmi evinde kalmıştı... Sonra bazı Kıbrıslırumlar, Hilmi Hilmi’nin kızlarının evlerinde “ganimet”e gelince onlara izin vermemiş, bunun üzerine onu öldürdükleri ve kendi avlusunda, kendi atölyesinde onu öylece bıraktıkları anlatılıyor... Bir diğer anlatılan şey, evin yanından geçen su evleğinin içerisine onu ve bir kişiyi daha gömdükleri... Ve yine anlatılan bir diğer şey de kendi avlusundaki ikinci atölyenin içerisinde vücudunun yarısı atölye içinde, yarısı atölye dışında öylece bıraktıkları, üstüne kireç serptikleri... Hilmi Hilmi’yi bu şekilde gören, köyde kendi evlerinden birşeyler almaya giden Piskobulu iki Kıbrıslıtürk kadın imiş ve gidip aileye bunları anlatmışlar... Bu evlerin avlusundaki iki atölyeyi ve su evleğinin yerini bize Hilmi Hilmi’nin oğlu Kamil Öziçe gösterecek... Kamil Öziçe İngiltere’de yaşıyor ve o geri dönmeden önce bu olası gömü yerlerini bize göstermesi için bu organizasyonu yapmaya çalıştım. Yine Zübeyir Hamit’in bulunduğu binayı bize gösterebilsin diye Hüseyin Behçet Ulusoy’la da anlaştık, o da bize bu binayı bugün gösterecek...
İLK DURAK, BİR MEVZİ...
Piskobu’da ilk durağımız Zübeyir Hamit, Orhan İsmail ve Hüseyin Behçet’in bulunduğu mevzi...
Yıllar önce, Zübeyir Hamit’in babası Hamit Yıldırıcı vefat etmeden önce Piskobu’ya gelmiştik fakat o bize başka bir binayı göstermişti... Hamit Yıldırıcı’nın göstermiş olduğu binanın aslında Zübeyir Hamit, Orhan İsmail ve Hüseyin Behçet’in bulunduğu bina olmadığı anlaşılıyor böylece... Hüseyin Behçet bize tam olarak nerede olduklarını gösteriyor, çevreyi tarif ediyor – o günlerdeki çevrenin durumunu... Binadan tam olarak hangi noktadan atladığını, sonra koşarak nereye gittiğini, hangi yarım inşaatta saklandığını aktarıyor... “O günlerde yarım inşaat olan bu ev gibi dört veya beş tane daha vardı, hatırladığım kadarıyla” diyor. Bu yarım inşaatın etrafında ağaç falan yokmuş. Bunlar yeni inşa edilmeye başlanmış ve henüz bitirilmemiş dört-beş tane evmiş... Hepsi de aynı aileye aitmiş. Rüstem’in annesi Feriha Çiko Hanım’a aitmiş – onların evlatları için yapılan evlermiş. “Sadece tarlaydı, ağaç falan yoktu bu inşa edilmekte olan evlerin etrafında” diyor.
Eğer Orhan İsmail bu evin altında bir noktaya gömüldüyseydi, Zübeyir Hamit’in de ondan az ileride bir noktaya gömülmüş olması büyük bir olasılık... O nedenle bu konuyu araştırmayı sürdürmemiz gerekiyor... Şimdi artık Zübeyir Hamit’in 20 Temmuz 1974’te tam olarak hangi yarım inşaatın üstünde olduğunu biliyoruz... “İlk yapacağımızı son yaptık” diyor Kubilay Yıldırıcı... Hüseyin Behçet’in gelip bize bu binayı göstermesi çok önemliydi – bunu başardık bugün... Hüseyin Behçet bu yarım inşaattan atladığı zaman Orhan İsmail ve Zübeyir Hamit henüz yaralı ya da ölü değilmiş – sapasağlam imişler... Kurşun yağmuru altında Hüseyin Behçet yarım inşaattan atladığında, “Kaçın be çocuklar da etrafımız sarıldı” demiş onlara... Onlar atlamamış ya da atlayamamış... Orhan İsmail büyük olasılık atılan bir el bombası sonucu orada ölmüş – Zübeyir Hamit’in yaralandığı ve sonra da oradan alınıp hastaneye götürülmek üzere bir araca bindirildiği anlatılmaktaydı ancak bunun ne kadar doğru olduğu kuşkulu... Büyük olasılık o da bu yarım inşaatın üstüne kurulan mevzide ölmüş ve bu civarda bir yere gömülmüş... Piskobu’daki Kıbrıslıtürk mezarlığın hemen girişinde bulunan, 1974’te kazıldığı bilinen iki mezardan birisinde Orhan İsmail, diğerinde de İbrahim Mehmet Goççino Gürsoy defnedilmişti – Zübeyir Hamit’i orada bulamadık... Onun nereye gömüldüğünü ararken, Orhan İsmail ile İbrahim Mehmet Goççino’yu bulduk... 12 Ağustos 2022’de Orhan İsmail’i, 12 Eylül 2022’de de İbrahim Mehmet Goççino’yu Lefkoşa Mezarlığı içerisindeki Lefkoşa Şehitliği’ne defnettik – aileleri onlar için birer askeri defin töreni ayarladılar, Şehit Aileleri ve Malul Gaziler Derneği Başkanı Gürsel Benan’ın çok değerli yardımlarıyla... Şimdi Zübeyir Hamit ve Hilmi Hilmi’nin gömü yerleri de İnsani İşler Komiserliği ve bizim çabalarımızla bulunabilirse, böylece Piskobu’nun tüm Kıbrıslıtürk “kayıpları”nı bulmuş olacağız... 1974’te Piskobu’da evinden alınarak “kayıp” edilmiş olan Ahmet Cemal, Leymosun’a yakın Ayios Yeorgios Alamanos’ta bir mağarada, Leymosunlu iki Kıbrıslıtürk “kayıp”la birlikte bulunmuş, kimliklendirilmiş ve defnedilmişti yıllar önce... Hüseyin Hergüner’in sevgili babacığı Ahmet Cemal’ın cenaze törenine seneler önce biz de katılmış, insanın içini yakan, kalplerde iz bırakan trajik öyküsünü de yazmıştık... Şimdi ise bütün çabamız Zübeyir Hamit ve Hilmi Hilmi için... Piskobu’nun bu iki Kıbrıslıtürk “kaybı”nın gömü yerlerini bulmak ve onların kimliklendirilerek ailelerine defin için geri dönmelerini sağlamak maksadıyla bu önemli adımı atıyoruz bugün... Zübeyir Hamit için yaklaşık son on senedir uğraş veriyoruz – Hilmi Hilmi’nin sevgili kızları Sadiye Mertekçi ve Sabiha Hanım’ı da daha önce Genetik Enstitüsü’ne götürmüş, İnsani İşler Komiserliği’yle temaslarını sağlamıştık ve DNA örneği vermişlerdi “kayıtsız kayıp” babacıkları için... Çünkü Piskobu’dan 1974’te “kayıp” edilmiş olan Hilmi Hilmi’yi de Kayıplar Komitesi yetkilileri, resmi “Kayıplar Listesi”ne koymamışlar hiçbir zaman...
Piskobu'da Hilmi Hilmi ve Zübeyir Hamit'in aileleri, Kallis ve Hüseyin Behçet ile araştırmada...
(Devam edecek)