Anayasa Mahkemesi’nin kararı, yerel seçimlerin Haziran 2022’den Kasım 2022’ye erteleyen yasanın anayasaya aykırı olduğunu tescil etti..
Bu yasayı öneren partiler, buna olumlu oy veren Meclis üyeleri bu yasayı onaylayan Cumhurbaşkanı böyle bir sonucun farkında mıydı?
Hiç fark etmez.
En azından hükümetin ve cumhurbaşkanının elinde bu sonucun tahmin edilmesini sağlayacak bazı olanaklar vardı.
Önce muhalefetin bu erteleme konusunda ne demek istediğini anlamaya çalışmaları gerekirdi.
Muhalefete kulak vermek yerine, otoritaryan buyruklara boyun eğdiler.
Onlar, devletin hukukçularına danışarak bu ihlalin varlığını önceden anlayabilirlerdi.
Bunları yapmak yerine, görünüşte, yerel seçimlerin yapılmasını engelleyerek geriye dönüşü mümkün olmayan bir ‘hata’ yaptılar.
Aslında, kamuoyu, haklı olarak, bunu bir ‘hata’dan ziyade, ‘dayatmaya boyun eğme’ olarak görüyor.
Anayasa ihlali, artık, muhalefetin bir iddiası olmaktan çıkıp yargı organı tarafından tescillendiğine göre, bu ihlale destek verenlerin pişmanlık duymalarını beklemek olağan bir tutumdur.
Pişman olmak bazen olumlu sonuçlar üretiyor.
Hatta, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkelerine bağlılık iddiası olan siyasetçilerin, anayasa ihlali gibi bir durumun ortaya çıkmasında katkıları varsa, pişmanlıklarını kamuoyuyla açıkça paylaşmaları gerekir.
Pişman olması gerekenler sadece bu yasaya destek verenler değildir.
Ayni şekilde anayasaya bağlılığı gözetmekle sorumlu olan Cumhurbaşkanı da, anayasa ihlalini önemsemeyerek, bu pişman olması gerekenler listesine dahil olmuştur.
Pişmanlık ifade edilmezse, anayasa ihlallerinin devam edeceği sonucunu çıkarmamız gereklidir.
Mesele, sadece anayasayı ihlal eden bir yasanın yapılarak sandığın gizlenmesiyle sınırlı değildir.
Yerel seçimlerin ertelenmesinin, belediyelerin çalışmaları üzerinde ne tür etkiler yarattığını da bilmemiz gerekir..
Eğer bu olağan olmayan, ama anayasaya aykırılığı tescillenen bu ertelemeden ötürü kamu maliyesi zarar görmüşse bunun da araştırılarak açıklanması gerekir.
Anayasa Mahkemesi’nin ihlalin varlığını tescil etmesi karşısında gösterilen bazı tepkiler manidardır.
Mesele sayın Cumhurbaşkanı ‘mahkeme kararına saygı’dan bahsetmektedir.
Halbuki benzer bir tutumu, anayasaya saygı adına ve anayasa ihlaline gidilen süreçte ortaya koyarak yasayı iade etmeliydi.
İşte o zaman anayasayı gözetme görevini de yerine getirmiş olacaktı.
Sayın Üstel’in gösterdiği tepki ise daha da düşündürücüdür: Anayasa mahkemesinin gerekçeli kararı elimize ulaşınca, durumu, partinin yetkili organlarında değerlendireceğiz!
UBP’nin yetkili organlarının aldığı kararlar geçerliliklerini koruyup saygı görseydi sayın Üstel’in bu açıklaması fazla ilgi çekmiş olmazdı.
Ama, en yetkili karar organı olan UBP Parti Kurultayı’nda alınan kararlar daha mürekkebi kurumadan geçersiz kılınmamış mıdır?
O en yetkili organın yaptığı seçim sonucunda parti başkanlığı be başbakanlık görevlerini üstlenen sayın Sucuoğlu'na dönük müdahaleler ortadayken, hangi konuyu, hangi yetkili organda görüşeceksiniz?
Sayın Sucuoğlu geçmişte kurultayda yapılan genel başkanlık seçiminin ikinci turunun arifesinde geri çekilmişti. O seçimde aday olmayan bir ismin UBP Genel Başkanı olması istenmiş ve bu hedefe ulaşılmıştı.
Ama bu muamele UBP içinde kabul görmediği için, sayın Sucuoğlu bunu izleyen ilk kurultayda yeniden aday olmuş ve kazanmıştır.
Kıbrıslı Türk siyasetini kendi ihtiyaçlarına göre dizayn etmeye çalışanların, siyasal denetimlerini genişletmenin ilk adımı olarak UBP’ni hedef seçtikleri anlaşılıyor.
O nedenle, önce Sayın Sucuoğlu’nun başkanlığındaki bir hükümetin kurulmasına engel olundu.
Şimdi ise, parti başkanı olarak yürümesine sert bir karşılıkla son verdiler.
Sayın Sucuoğlu, kamuoyunun da izlediği tüm bu süreç içinde, ‘kol kırılır, yen içinde kalır’ ata sözünü rehber edinmiştir!
Elbette ne tür tepki vereceğine kendisi karar verecektir.
Ama konu ‘Sucuoğlu’nun kişisel meselesi’ olmadığı için vereceği tepki Kıbrıslı Türklerin toplumsal geleceğini etkileyecektir.
İşte bu nedenden ötürü ortaya konulacak tepki toplumsal bir önem taşımaktadır.
Sayın Sucuoğlu’nun işi geçiştirme ve tepkisini erteleme tutumundan vazgeçmesi ve Kıbrıslı Türk kamuoyunu ortadaki olgularla ilgili olarak bilgilendirmesi gereklidir.
Bunu nasıl ve ne zaman yapacağına elbette kendisi karar verecektir.
Eğer, Kıbrıslı Türk demokrasisine bir nebze katkıda bulunmaya önem veriyorsa, kamuoyunun beklentisini kendi belirleyeceği yöntemlerle karşılamalıdır.
Gerçek şudur ki, bunu yapmayı geciktirdikçe, gelecekte bundan dolayı duyacağı pişmanlık duygusunun yoğunluğu da o derece artmış olacaktır.