“Polili Ahilleas’ın fakirlikle mücadelesi ve Avustralya’ya göç edişi...”

Sevgül Uludağ

Avustralya’dan çok değerli arkadaşımız Konstantinos Emmanuelle, “Tales of Cyprus” yani “Kıbrıs’tan Hikayeler” başlıklı sayfası için Polili Ahilleas Dimitriu’nun hayatını kaleme aldı. Biz de bu değerli öyküyü okurlarımız için derleyip özetle Türkçeleştirdik. Araştırmacı yazar, akademisyen ve grafik sanatçısı arkadaşımız Konstantinos Emmanuelle şöyle yazıyor:

***  Ahilleas Dimitriu Polis Hirsofu kasabasında 2 Şubat 1928 tarihinde dünyaya geldiydi. Babası Dimitrios ve annesi Anasasia Haralambus, çok sade insanlardı, büyük bir fakirlikle, ekonomik bunalım ve adil olmayan bir vergilendirme sistemiyle mücadele ederek hayatta kalmaya çalışıyorlardı... Poli Hirsofu’nun sözcük anlamı “altından şehir” demektir, yakınlardaki bakır madeni nedeniyle böyle bir ismi vardı... İki toplumlu bir kasabaydı Poli ve burada Hristiyanlar’la Müslümanlar yaşardı – Hirsofu nehrinin ağzında, adanın batı tarafındaydı bu kasaba... Nehirin adı da “Altınla akıp giden” manasına gelmekteydi ancak bu isim nereden geliyordu, tam bilinmiyor çünkü bölgede doğal olarak bulunan altına dair herhangi bir kanıt yoktur...

***  1936 ile 1942 seneleri arasında Ahilleas, Poli’de ilkokula gittiğini, ayağında potin olmadığını, yiyecek sadece bir dilim ekmeği olduğunu hatırlıyor... Ailesi o kadar fakirdi... Çok şükür bazı öğretmenler ve yerli ahaliden birkaç kişi, fakir-fukara için bir aşevi kurmayı kararlaştırmışlardı... 18nci yüzyıldan kalma Ayia Kiriaki kilisenin havlısında fakirler için daha çok çorba veya pirinç pilavından oluşan büyük kazanlar kaynayacak ve gün ortasında en fakir öğrenciler bu yemeği yiyebilecekti... Ahilleas her gün onlar için bu yemeği hazırlayan ve kendilerine okuldaki günlerini tok karınla atlatmalarına yardım eden o yabancıların merhametine şükran duyuyor... Özellikle eğitiminin son üç yılında bu yardımlara şükranlarını ifade ediyor. İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi de Kıbrıs köylülerinin zaten çok zor olan gündelik yaşamları üzerinde felakete varan bir etki yaratacaktı...

***  Savaştan sonra köy yeniden doğar gibi olmuş ve Kıbrıs Gönüllü Kuvvetleri’ndeki askerlerin de geri dönerek kendi ailelerini kurma kararıyla birlikte köydeki nüfus da artmaya başlamıştı. Hatta bir de sinema kurulmuştu. Ahilleas’a göre kasabanın nüfusu 2 bini aşmıştı... Ancak 1946 senesinde işsizliğin artması ve kırsal alanda yaşayan pek çok Kıbrıslı için ekonomik durumun kötüye gideceğinin belli olması, durumu daha da kötüleştirecekti.

***  Ahilleas altı çocuktan en büyüğüydü, beş erkek, bir de kızkardeştiler... Yaşları da 12 ile 18 yaş arasındaydı... Hepsi de kerpiçten yapılmış mütevazi bir evde yaşıyorlardı... Babası Dimitrios Haralambu bir marangozdu ve çok yetenekli ve çok popüler olduğu halde, ayın sonunu getirmekte zorlanıyordu çünkü ödeme sistemi “dürüstlüğe” dayalı bir sistemdi... Müşteriler, iş bittikten sonra ödeme yapmaya söz vermekteydiler. Bir başka deyişle insanlara mobilya yapıyor ve bunu onların sözlü olarak ödeme yapma vaadine dayanarak yapmaktaydı fakat müşteriler bazan ödeme yapmıyorlardı. Dimitrios’un yanında adları Mustafa ve Derviş olan iki Kıbrıslıtürk çalışıyordu, oğlu Ahilleas da ilkokulu bitirmiş, 12 yaşında onlara katılmıştı.

***  Bazılarının ona “Dimitrago” dediği Dimitrios, Poli’de bazı ailelerin yanısıra Druşa, Prodromos, Neohorio, Magunda, Peristerona, Pelatusa, Aşağı Yalya ve Faslı köylerinden ailelere de mobilya yapmaktaydı. Bu köylerden adamlar çoğunlukla Dimtirios’a özel cehiz sandıkları yapması için sipariş veriyorlardı, bu sandıklar, evlenecek olan kızlarının cehizinin saklanacağı sandıklardı... Ahilleas ve babası Dimitrios, ayrıca keman da yapmaktaydı. Baba-oğul köy köy dolaşarak mesleklerini icra ettikleri için, müşterinin ailesinin kendilerine yiyecek ve geceleyin kalacak yer sağlaması olağandı. İster Kıbrıslırum, ister Kıbrıslıtürk olsun, herkes onları kucaklıyordu... Meslekleri sürekli dolaşmayı gerektirdiği için hem Ahilleas, hem de babası gittikleri bütün köylerdeki bütün aileleri tanıyorlardı...

***  Ahilleas 18 yaşına gelince, dolanıp duran bir marangoz olmaktan vazgeçerek Poli Hirsofu’da küçük bir atölye kurmuştu... Sandaliye, kapı ve mobilya yapmakta ustaydı... Ayrıca eşeklerin sırtına bağlanan tahta semerler ile tarlalarda ekip biçmekte kullanılan ve öküzlere bağlanan düvenleri de üretiyordu... O günlerde keresteden yapılan tüm mobilyalar ve alet-edavat, el yapımı olurdu... Ahilleas’ın mesleğinde kullanabileceği pek az alet-edavatı vardı... Aslına bakılacak olursa, asırlardır kullanılmakta olan teknikleri kullanmaktaydı... Bir kez daha tıpkı babası gibi, Ahilleas da hayatını kazanmakta zorlanıyordu çünkü tamamladığı işler için pek çok müşterisi ödeme yapabilecek durumda değildi... “İnanır mısın” diyordu bana Ahilleas, “Kıbrıs’ta bana ödeme yapmadan ölmüş olan müşterilerim vardı...” Bazı müşterileri ise bir torba buğday alarak geliyordu, bunu ödeme olarak kullanıyorlardı... Ahilleas’a da ona para yerine ancak bu şekilde çeşitli ürünlerle ödeme yapabileceklerini söylüyorlardı. Açıktı ki mal değiş-tokuşuyla verilen hizmetleri ödeme pratiği Kıbrıs’ta yaygındı, böylece Ahilleas mesleğinden para kazanmakta zorlanmaktaydı.

Ahilleas ile eşi Eleni... Ahilleas'ın elinde tuttuğu kemanı babası yapmış zamanında...

***  Ahilleas’ın kullanmayı sevdiği kereste türüne “raşi” deniyordu (Okurlarımıza not: “Raşi”, büyük olasılık andız yani yabani çam demek fakat gerçekten bu sözcüğün anlamı bu mudur, emin değiliz... Belki bir okurumuz bize “raşi”nin tam ne olduğunu söyleyebilir – S.U.) “Raşi” denen bu kereste, yakınlardaki Akama ormanından elde ediliyordu. Bu kereste çok sağlam fakat biçimlendirilebilir bir yapıya sahipti, ayrıca başka kerestelere kıyasla yanmaya karşı daha fazla dayanıklıydı...

***  O günlerde hayata hakim olan fakirliğe ve zorluklara rağmen Ahilleas, köylülerinin kendisine yönelik sevgi ve desteğinin hayatta kalması ve ilerlemesine yeterli olduğunu hatırlıyor. “O günlerde pek fazla şeyimiz yoktu... Biz çocuklar, çoğunlukla geceleyin yemek yemeden, aç yatırdık... Ancak her zaman sevilirdik ve bu da bizi ayakta tutardı...” diye anlatıyor.

***  1948 yılında Ahilleas, gelecekte eşi olacak olan Eleni’yle tanışacaktı. 10 Haziran 1925 tarihinde, Poli yakınlarındaki Neahoriyo köyünde dünyaya gelmişti eleni. Anlattıklarına göre Eleni’nin babası ve annesi Mhaelli ve Marika Aleksiyu, Ahilleas’ı ve babasını kendilerine eşya yapmak üzere sipariş verip onları çağırmıştı... Ahilleas ve Eleni’nin babaları buluştuklarında hem mobilyaların yapımını, hem de ikisini evlendirmeyi konuşmuşlardı... Sonra da mutlu çiftin nereye evlenecekleri sorusu ortaya çıkmıştı... Ahilleas’ın annesi onların kendi yakınında, Poli’de kalmasını istiyordu. Eleni ise annesiyle babasına yakın olmak için Neohorio’da yaşamak istiyordu. Eleni’nin babası ise bu duruma bir çare önerdi ve kızına, her iki köyde de onun için ev yapacağını söyledi.

***  Evlendikten sonra Ahilleas anladı ki işi iyileşmiyor ve bir aile geliştirecek kadar eline yeterli para geçmiyordu. Kızı Marulla 1950 yılında dünyaya gelmişti ve Eleni hemen yeniden hamile kalarak ikinci çocuklarının dünyaya gelmesini beklemeye başlamıştı. Stasulla da 1952 yılında dünyaya gelecekti. Mali durumları giderek daha çaresiz ve zor hale geliyordu. Ahilleas pek çok köylüsünün Kıbrıs’tan ayrılarak yurtdışında işlemeye gittiğini farketmeye başlamıştı. İşte bu dönemde Ahilleas yerel bir gazetede bir ilan görmüştü: Avustralya hükümeti nitelikli zanaatkarlar arıyordu, Avustralya’ya gidip orada yaşamaları için...

***  Pek çok diğer insan gibi Ahilleas da Aralık 1951’de Kıbrıs’tan Korsika adlı bir gemiyle ayrıldı ve iki ay sonra bu eski ve çarpık konteyner gemisiyle Melburn’a vardı. Melburn’a vardıktan sonra Peristerona köyünden tanıdığı olan Andreas adlı bir diğer Kıbrıslı’nın yanında yaşamaya gitti. Ancak üç ay sonra bu iki adam Melburn’un 30 mil uzağındaki Winchelsea adlı kasabaya gidecekler ve Roach Kardeşler adlı bir kömür madeni şirketinde marangoz olarak işe başlayacaklardı.

***  Ahilleas pek az İngilizce biliyordu ve çoğunlukla Rumca-İngilizce bir sözlüğe bakıyordu bazı anahtar kelimeler ve cümleleri anlayabilmek için. Winchelsea tren istasyonunda bir tabella gördüğünü, bu tabellada yerli ahaliye “bölgede dolanan bir yabancı görürlerse, derhal polise haber vermeleri gerektiğinin” yazdığını hatırlıyor. 1952 yılında Winchelsea’de pek az yabancı vardı. Günlerden bir gün polis onu “oralarda dolanıp duran bir yabancı” gibi durdurduğunda, kömür madeni yöneticisi Bay Ralph Shinas’la konuşmaya götürmüştü kendilerini, böylece madende çalıştığını doğrulatabilecekti. Aslında Bay Shinas, Ahilleas’ı her zaman koruyup kollayacaktı bu yeni mesleğe girişirken... Tamamen tesadüf eseri on sene kadar önce Shinas Baf’taki Avustralya askeri üslerinde görev yaparken, Ahilleas’la tanışmıştı...

***  Ahilleas bu yeni ülkede yaşamayı ve çalışmayı seviyordu. Roach Kardeşler’de haftada dokuz lira kazanıyor ve günde üç öğün yemek, ücretsiz olarak da bir odada kalıyordu. Bazı göçmenlerin büyüklük kompleksine kapılarak bir kez Avustralya’ya vardıktan sonra kolaylıkla yoldan çıktıklarını duymuştu. Bazı adamlar ise kaçıyor ve yerli Avustralyalı kadınlarla ilişkileri oluyor, Kıbrıs’taki karılarını Avustralya’ya getirmeyi unutuyor ya da unutmayı seçiyorlardı.

****  Ahilleas, Korsika gemisinden Melburn limanına indiği anda haç çıkararak böylesi bir ülkeye gelme şansına eriştiği için Tanrısı’na şükrettiğini hatırlıyor sevecenlikle. “Düşünebiliyor musun?” dedi bana, “Elektriği ya da kanalizasyonu olmayan bir köyden böylesi büyük binaların, yemyeşil büyük parkların, yürüyüş yollarının, geniş asfalt yolların bulunduğu bir yere gelmiştim...”

***  Herhangi bir göçmen Avustralya’yı eleştirecek olsa, Ahilleas derhal yanıt veriyordu: “Dinleyin efendiler, bu ülke size geçim kaynağı yarattı. Size yemeniz için yiyecek verdi. Sizi zengin etti ve evlatlarınızı büyütüp eğitmenizi sağladı...” Ahilleas her zaman için Avustralya’nın kendisine verdiklerinden ötürü müteşekkirdi... Winchelsea’de yeterli parayı kazanıp Kıbrıs’a geri dönmeyi ve Poli’de eşi ve kızlarıyla daha rahat bir hayat yaşamayı hesaplıyordu. Ancak kaynatası ona sert bir mektup yazarak Kıbrıs’a geri dönmemesi için uyarmıştı – adadakı siyasi ve sosyo-ekonomik durum daha da kötüleşmişti. “Olduğun yerde kal” diye ısrar ediyordu kaynatası... “En iyisi eşinle çocuklarını oraya aldırıp seninle birlikte yaşamalarıdır...” diyordu. Ahilleas, onunla hemfikirdi.

***  Aynı zamanda ustası ve arkadaşı Ralph Shinas da ona Melburn’a geri dönmesini öğütlüyordu, buraları ailesinin yaşayabileceği bir yer değildi. 1953 yılında Ahilleas Melburn’a geri döndü ve 400 liraya Essendon varoşlarında iki arsa satın aldı. 1954 yılında eşi Eleni ve kızları Mary ve Stasulla gelinceye kadar, bu arsalara ilk evini inşa etmeyi başarmıştı. Ailesiyle yeniden bir araya gelince evi küçük bir yuvaya dönüşecekti. Eleni ve Ahilleas, Kıbrıs’tan gelen göçmenleri, yerleşinceye kadar evlerinde kalmaya davet etmeye başlayacaklardı ki bu ömürleri boyunca sürdürecekleri bir alışkanlığa dönüşecekti...

Ahilleas ile Eleni'nin Poli'deki düğününden görünüm...

***  Eleni başlangıçta Avustralya’daki hayata uyum sağlamakta çok zorlandı. Sık sık evin arka kapısının dışında oturuyordu, eğer güneşli bir günse saçını fırçalıyor ve Kıbrıs’a dair özlem dolu şarkılar söylüyordu... Mayıs 1955’te Hrisa adını verecekleri bir kızları daha oldu, sonra da oğluları Fedon (daha sonra Fred adını alacaktı) dünyaya geldi. Fedon okula başladığında sık sık onun Rumca ismiyle alay ediyordu diğer çocuklar, böylece ablası Mary (Maria) ona Fred demelerini önerdi. Ona Fred demeye başladılar ve o günden sonra da Fred diye bilindi...

***  Ahilleas bir süreliğine bir marangoz ve yapıcı ustası olarak Melburn’un batılı varoşlarında ün yapmanın tadını çıkardı. 1950’li yılların sonlarında Essendon’daki evini satarak Sunshine’da yaptığı yeni evine taşındılar. Bundan sonraki on yıl içerisinde bu bölgede pek çok ev inşa edecekti. 1977 yılında Konut (İskan) Bakanlığı’nda çalışmaya başladı. Orada 16 sene boyunca çalışacaktı...

***  Ahilleas, Sunshine’da Kıbrıslırum toplumunun gelişmesi için çok çalışacak, burada Aziz Andrew’ya ithaf edilecek bir Kıbrıslırum Ortodoks Kilisesi inşa edecek (Aziz Andrew’nun Kıbrıs’ı koruyan aziz olduğuna inanılmaktaydı), evine bitişik bir toplum merkezi ve Kıbrıslırumlar’a yönelik bir de okul inşa edecekti. 22 yıl boyunca Aziz Andrew Kıbrıslırum Ortodoks Komitesi’nin sekreterliğini, altı yıl boyunca da başkanlığını yapacaktı. Bu katkıları hem Melburn’da, hem de Kıbrıs’ta tanınacaktı. Yeni Kıbrıs Cumhuriyeti’nin o günlerde Cumhurbaşkanı olan Başpiskobos Makarios da onun bu çabalarını biliyordu. Ünü o kadar yaygındı ki, Ahilleas ve eşi Kıbrıs’a her ziyaret yaptıklarında, kilise onlara ücretsiz konaklama sağlayacaktı... Buna karşılık Ahilleas ve Eleni de, Avustralya’yı ziyaret eden papazları ve Kıbrıs’tan diğer önde gelen misafirleri kendi evlerinde yedirip içiriyor ve kendi evlerinde konuk ediyorlardı. Ahilleas ve Eleni, bölgede çok saygı gören insanlardı... Pek çok arkadaşları vefat etmiş olduğu halde, evleri ziyaretçilere her zaman açıktı... Dört çocukları ve yedi torunları oldu...

***  Ahilleas’la röportaj yaptığım dönemde hala araba kullanıyor ve ufak tefek işlerini kendisi görüyordu... Haftalık alışverişini bile yapıyordu... Dışarı çıkmayı, insanlarla buluşup konuşmayı çok seviyordu... Avustralya ona iy bakmıştı ve o da Avustralya’ya iyi bakmayı sürdürüyordu. Tales of Cyprus yani Kıbrıs’tan Hikayeler olarak babasının hayatının öyküsünü belgelememize yardım eden Mary Filippu’ya çok teşekkür ediyoruz...

(TALES OF CYPRUS yani KIBRIS’TAN HİKAYELER’de Konstantinos Emmanuelle’in yazısını özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).