“Camilerde Kur’an kursu diye bir şey yapılıyorsa ve bizden de izin alınmadıysa, her adli suç nasıl araştırılır bu ülkede? Polis tarafından araştırılır ve bir suç varsa da suçlular cezaya götürülür...”
Bu sözleri eğer Sarayönü Meydanı’nda bir yurttaş söylese sorun yok!
Ama Eğitim Bakanı söylüyorsa, hani yeşil sahaların popüler deyimiyle “topu taca atmaktır” mesele!
***
Sene 1996...
54 yerleşim yerinde...
5 yaşından, 18'e kadar...
1.800 dolayında öğrenci Kur’an kurslarında tespit edildi.
Ahmet Derya o dönem Eğitim Bakanı.
Bu tespiti de Eğitim Bakanlığı’nın müfettişleri yaptı...
Raporlar hazırlandı ve Savcılığa suç duyurusu yapıldı.
Kim yaptı bunu?
Elbette Eğitim Bakanlığı!
Yoksa Polis kendi aklıyla, herhangi bir ihbar ya da Savcılık emri olmadan ‘cami’ falan basmadı.
Hangi cami , hangi imam, hangi kurs, nerede, tümü dosyalar halinde sunuldu, Savcılığa!
***
"Peki sonuç ne oldu" diyeceksiniz!
Kurslar durduruldu.
İmamlara dava okundu.
Büyükelçilik devreye girdi, şikayetin geri çekilmesi istendi.
Türkiye’de RefahYol hükümeti görevdeydi!
Para kesildi!
Maaşlar ödenemedi!
O dönem ayın 6'sını falan buldu maaşların ödenmesi...
Daha sonra Savcılık davayı ileri götürmedi.
Ama o süreçte, Kur’an kursları furyası da azaldı.
En azından birkaç sene kontrol altına alındı.
***
ÜLKEDE özel okul, kurs, dershane hepsi Eğitim Bakanlığı'nın iznine, denetimine tabi...
Polisin değil!.
Görev de yetki de sorumluluk da Eğitim Bakanlığı’nda...
Eğitim Bakanlığı’nın ihbarları değerlendirmek, araştırmak, yerinde tespit etmek, rapor hazırlamak ve Başsavcılığa soruşturma açılması için başvurmak gibi bir “sorumluluğu” var.
***
Kur’an kurslar için de böyle!
Dershanelerdeki yasa dışı kamu öğretmenleri ya da kaçak özel dersler, kurslar için de..
“Polis araştırsın” demek, “böylece sürsün, gitsin”le eş anlamlı!