Polis sadece trafik cezası mı yazar?

Serhat İncirli

Girne Hastanesi ihalesinde eğer ihaleyle alakalı yasaya bakarsanız, “yasadışı” karar verildiğini çok iyi anlarsınız!

-*-*-

Doğrudan akaryakıt alımında tam bir kaos yaşanıyor!

Yakıt yine bitmek üzere!

Kimnden, ne kadar, kaça ve ne zaman akaryakıt alınacağı belli değil!

Tam bir korsanlık işi!

-*-*-

Toprak Ürünleri Kurumu arpa alım ihalesinde, Güngör Çöplüğü ihalesinde, Gazimağusa Liman indirme – bindirme ihalesinde hep yasal sıkıntılar var...

Ama yasal sıkıntıların sebebi, birilerinin bu işten ciddi anlamda “malı götürmesi” durumudur!

-*-*-

Devlet Laboratuvarı’nın raporu tamamlandı ama bir türlü savcılık devreye giremiyor...

-*-*-

Jet meselesi ne oldu?

-*-*-

Daha bir yığın “harekete geçilmesi gereken” ve “suç işlendiği” açık olan dosya söz konusu...

Özellikle Kıb – Tek ile ilgili olanların haddi ve hesabının olmadığı ileri sürülüyor...

-*-*-

Bir vatandaş olarak; bu gibi konularda adım atılmasını beklemek ve sonuca ulaşıldığını görmek, haliyle “bravo be” dememizi sağlamaz mı?

-*-*-

Sağlar!

-*-*-

Peki, neden bu konularda “polis” veya “savcılığımız” sessiz ya da hareketsiz?

Veya en iyi ihtimalle “yavaş”?

-*-*-

Şimdi hal böyle iken ve bir asgari ücretin 8 bin 500 TL civarında cirilendiği ülkemizde, polis denetimleri arttı...

Kötü mü?

Hayır çok iyi bir şey!

-*-*-

Geçenlerde de anlatmıştım...

Seyrüseferimin tarihi geçmiş...

Bin TL ceza!

Seyrüseferin otomatik bir şekilde bitmeye yaklaştığını bana hatırlatacak bir sistem yok!

Elbette sorumluluk bana ait ama medeni ülkelerde size bildirim geliyor, internet üzerinden işlerinizi halledebiliyorsunuz!

Bizde ceza dışında hiç bir şey çağdaş anlam seviyesinde çalışmıyor!

-*-*-

Evet cezası bin TL!

Cezalısından seyrüsefer yaklaşık 2 bin 500 TL!

Aman sigorta da bitmiş!

5 bin 600 TL!

Hade öde!

Ödeyebilirsen!

Ekmek de olmuş 50 TL!

-*-*-

“Polis trafik cezası yazmasın” veya “affetsin” demiyorum!

Polisi, trafik denetimleri konusunda kutluyorum!

Mesele o değil!

-*-*-

Ama daha önce de yazdım, ülke soyuluyor...

Her ihalede “indira gandi” olduğunu herkes çok iyi biliyor!

En üst seviyede rüşvet iddiaları ortalığı aldı götürüyor!

Ülkede insan ticareti yapılıyor, bir yığın yasa dışı iş çevriliyor ve polis kımıldayamıyorsa, o “seyrüseferiniz bitti, raporlusunuz” lafı, ciğer yakıyor!

-*-*-

Kabul edemiyorum!

-*-*-

Galiba 14 gün içerisinde ödemem gerekiyor...

Allah’tan bu 14 gün içinde aybaşı da var, maaşı alıp ödeyeceğiz...

-*-*-

Seyrüsefer için bir arkadaştan borç aldım, hallettim!

-*-*-

Derken, oğlum aradı akşam...

Kullandığı küçük bir araba var, o da benim adıma...

“Baba, polis durdurdu, seyrüseferimiz yokmuş, bin TL ceza yazdılar, merak etme, lütfen stres yapma ben öderim, ama süresinin bittiğinden haberim yoktu” dedi.

“Sorun değil babam, alıştık, halledeceyik!” dedim...

-*-*-

Toplayın şimdi...

İki arabanın seyrüseferi...

İki arabanın trafik cezası...

Bir tanesinin sigortası...

Yaklaşık 12 bin 500 TL!

-*-*-

Ersin Tatar ve Ünal Üstel mi?

Hükümet mi?

-*-*-

Sistem çökük...

Sistem kokmuş...

Sistem çağdışı...

Hırsızlık devlet seviyesinde...

Vatandaş; seyrüseferleri, sigortaları, ehliyet ücretlerini geçtim; trafik cezasını ödeyemez halde...

Ve egemen eşit!

-*-*-

Yörüyün be o yanı!


Yine başbakan değişikliği mi?

Medeni veya modern ve aynı zamanda demokratik ülkelerde çok iyi çalışan, düzgün bir işi olan vatandaşlar çok rahat yaşar...

-*-*-

KKTC gibi ülkelerde ise dilediğiniz kadar çok çalışın, düzgün bir işinizin olması asla iyi yaşamanız için yeterli değildir...

-*-*-

Haliyle, düz mantıkla hareket edersek, medeni, modern ve demokratik bir ülkede ekonomi de demek ki “düzenli” bir şekilde yönetilir ki insanların yaşamında maddi sıkıntılar en aza çekilebilir...

-*-*-

Peki KKTC?

KKTC’de demokrasi ciddi anlamda engellidir... Ekonomi veya maliye işleri de kendiliğinden gitmektedir!

-*-*-

Araya girelim...

Ve bir dedikodu yapalım; iki vakte kadar başbakanımızı ve tabii ki UBP’nin genel başkanını yine değişiyoruz!

Nereden mi çıktı bu?

-*-*-

Dedikoduyla devam edelim...

Başbakanı bu göreve getirenler, son dönemde yaşanan bazı “indira gandi” işlerinden ciddi anlamda sıkıntı duyuyorlarmış...

Cumhurbaşkanı’na sormuşlar... O da Ankara’ya, daha önce eski Güvenlik Kuvvetleri Komutanı’nı “bizi dinlemez efendim” diye şikayet ettiği gibi, başbakanı da şikayet etmiş... “Hep O’nun suçu!” demiş.

-*-*-

Dedikodu canım!

Ayıp mı ediyorum?

Niye?

Bizzat kendisi dedikodu yapmıyor mu?

Her Allah’ın günü, kendi adamlarının hazırladığı internet gazetelerinde dedikodu yok mu?

İnsanları karalamıyorlar mı?

Üstelik benim yazdığım dedikodunun çok güvenilir kaynağı bile var!

-*-*-

Neyse, başbakanımızın çok ciddi bir sağlık sorunu var...

Gözüyle ilgili...

Yürekten geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum...

Ama yazdığım doğrudur; iki vakte kadar ki bu iki vakit, iki haftadır, başbakanlıktan ayrılacak...

“Sağlığı, bu görevi yapmasına engeldir” denecek.

-*-*-

UBP mi?

UBP zaten darmadağın!

Toparlayana kadar, 18 belediyede belki bir, belki iki başkanlık ya alır, ya almazlar!

Sonrasında erken seçim var!

-*-*-

Haaa en başta ne demiştik?

“KKTC gibi ülkelerde ise dilediğiniz kadar çok çalışın, düzgün bir işinizin olması asla iyi yaşamanız için yeterli değildir” demiştik...

Peki, bu ülkede iyi yaşamak için ne yapmak lazım?

1 - Size ciddi miras kalması lazım...

2 – Hırsızlık, ihale, kaçakçılık gibi işlerle uğraşmanız şart.

3 – Yağlamayı ve yalamayı iyi bileceksiniz...

-*-*-

Peki çok çalışırsak?

Çok çalışırsanız size “enayi” de diyebilirler!


Sevgili Ulus Irkad hocam, bu fotoğrafı “Baf’ta 1950’li yıllar” başlığıyla Facebook hesabından paylaştı... Yarım asırdan daha öncesine ait bir fotoğraf... Fotoğrafta, insanların sevgi dolu birlikteliği, mutluluğu, alkol, keyif, Kıbrıslı olmak, hele hele de Baflı olmak var... Bu fotoğrafı gördüğümde yaptığım ilk yorum mu? “Geleceğe yürümek değil, bizi yönetenlerin, toplumumuzu götürmek istediği yer, bu fotoğrafın çekildiği yılın en az 600 sene öncesidir...”