Eğri oturun ve doğru konuşun; bu ülkede en zor koşullarda çalışanlar hangi meslektedir?
Bana sorarsanız, “polis” derim!
-*-*-
Polisin büyük çoğunluğunun ne mesaisi bellidir, ne terfisi, ne tayini, ne emekliliği!
Bu yazdıklarım ve daha nicelerinde ciddi sıkıntıları vardır!
-*-*-
Diyelim ki bazıları, 24 saat çalışır, 48 saat dinlenir!
Arada ya görev çıkar, ya bir yere, bir kişiyi tutmaya, karakola getirmeye gerek duyulur!
24 saate nice 24’ler eklenir…
-*-*-
Ek mesai mi?
Polis çoğu zaman hep ek mesaidedir!
Ve polis ek mesaisinin karşılığını tam olarak alamamaktadır!
Yüzde 25 veriliyor sadece!
-*-*-
Polislik, mevcut nüfus koşullarında çok ciddi bir risktir…
Peki risk ödeneği?
-*-*-
Polis, Dünya’daki en değerli sosyal güvenlik hakkı olan ve tüm çağdaş ülkelerde varlığı tartışılmaz, örgütlenme – sendikalaşma hakkından mahrumdur.
Bu hakkı savunan polis, meslekten ihraç dahi edilebilmektedir!
-*-*-
Polislik, bir nevi askerliktir!
Polisimiz zaten fiilen askere bağlı değil midir?
Subay astsubay asker 50 yaşında emekli olur, aynı ay emekli maaşı alır!
Polis 50 yaşında emekli olursa, ki senelerini doldurduysa buna hakkı vardır; emekli maaşını memurlar gibi 55’ten sonra alır ve bu konu hala düzeltilebilmiş değildir!
-*-*-
Polisin terfilerinde sıkıntı vardır; sağlam bir sistem henüz kurulmuş gibi görünmemektedir…
Polisin tayinlerinde de ciddi sıkıntılar söz konusudur…
Aklı başında bir sistem oturtulabilmiş değildir; her gelen komutan veya genel müdür, kafasına göre yeni bir şekil verebilmektedir…
-*-*-
Devlet; çalışanına gözü gibi bakmak zorundadır…
Sağlam bir devlet, insanına en iyi hizmeti verebilmelidir…
Ve gerçek bir devletin, insanına en sağlıklı, en güvenilir hizmeti vermesinin ilk sırasında gelenler polistir, itfaiyedir, sağlıkla alakalı acil hizmetlerdir…
-*-*-
İtfaiye de polis kabul edilmektedir!
Ve ne ilginçtir, genel anlamıyla polisimiz, sanki “evrodoymuş” muamelesi görmektedir.
-*-*-
Huzursuzluk mu?
Ülke geneli huzursuzdur ama polis, daha huzursuzdur!
Yine böyle bir gün, Rumlar bizi kesmişti!
Kudret Özersay işin peşini bırakmadı…
Maliye Bakanlığı’na yazı yazdı ve “madem ki Erhan Arıklı’nın bir şirketi 3 milyon dolar kar elde etti, ne kadar vergi ödediğini öğrenebilir miyiz?” diye sordu!
-*-*-
Maliye Bakanlığı da Özersay’a yanıt verdi ve “hay hay, 15 gün içinde size bildireceğiz” dedi..
-*-*-
Şimdi, çok ama çok büyük bir olasılıkla, Arıklı’nın bahsettiği şirketin ödediği önemli miktarda ya da 3 milyon dolarlık kara göre bir vergi miktarına rastlanmayacak!
-*-*-
KKTC’nin vergi rekortmenleri arasında ne Arıklı’nın adı var ne de şirketinin…
İlk sıradaki isim, 2022’de 30 milyon TL’den az vergi vermiş!
-*-*-
3 milyon dolarlık karın TL cinsinden yıllık vergisi en az 25 milyon TL civarındadır…
Vergi şampiyonumuzun verdiği vergiden birkaç milyon az olan bu miktarın Arıklı veya şirketince verilmediği gayet nettir!
-*-*-
Peki ne olacak?
Hiçbir şey!
Rumlar bizi kesebilir!
Biz ona bakalım canlarım benim!
Mavi Vatan’dan Uzay Vatan’a!
Sakın “çok önemsiz bir olay” dediğim yargısına kapılmayın!
İsveç de, İtalya da aynısını yaptı!
Çok iyi bir savaş pilotunu seçti ve 55 milyon Dolar gibi bir parayı ödeyip, SpaceX adlı özel bir şirkete ait rokete koyup, uzaya astronot olarak gönderdi!
-*-*-
Elbette çok değerli bir olay!
Kesinlikle alkışlanması gereken bir gurur ama gereğinden fazla abartılınca, gülünç oluyor!
-*-*-
Bir rüya gerçek oldu!
Türkiye artık uzayda!
Hoş bulduk uzay vatan!
-*-*-
Dün bir Türk gazetesi bu başlıkları attı!
Çok ciddi abartı, çok ciddi komik!
-*-*-
İster misiniz aynı gazete yarın, Ay’dan bir de fotoğraf paylaşsın ve yüksekçe bir yere taşlarla “Ne mutlu Türküm diyene” yazısı yerleştirilsin!
-*-*-
Abartmadan lütfen!
Önce bir “Mavi Vatan” meselesini çözün sonra “Uzay Vatan”a yayılırsınız be canım!
Tabii ki KKTC sonsuza dek yaşamalı!
Londra’da bir kardeşimiz…
KKTC’de aleyhine yürütülen soruşturma veya açılmış bazı davalar varmış!
Olabilir!
Hepimizin başına gelebilecek bir şey!
-*-*-
Bu arkadaşımız bu yüzden KKTC’ye gelemiyor!
İşi gücü de var!
-*-*-
Arada bir Güney’e geliyordu, en son Ayça Alav cinayeti sanıklarının Güney’den Kuzey’e kaçırılmasına adı karıştı!
Hatta kendi adını bizzat kendisi karıştırdı diye anlıyorum olayı!
-*-*-
Bir iddiaya göre, hem kendisi hem de Larnaka’da yaşam süren bir başka Kıbrıslı Türk kardeşimiz, iki sanığa karşılık, polisimizden “size iki cinayet sanığını getirelim, bizim davaları geri çekin” talebinde bulunmuş!
Polis, resmi ağızdan “böyle bir pazarlık olmadı” dese de, olduğu yönündeki inancım bakidir!
-*-*-
Sadece merak ettiğim bir şey var; bahsettiğim Londra’daki kardeşimizin, KKTC’de çok çok önemli birden çok makamda oturan siyasi bir ortağı var mı?
Bu siyasi ortak, “evet tanıyorum, bir iş yerinde ortağız” der mi?
Derse, “siyasetten çekilmesi” adına bu bir sebep sayılır mı; yoksa Rumlar bizi yine kesebilir mi?
Ayrıca KKTC’miz sonsuza dek niye yaşamasın ki?
Kıbrıs Cumhuriyeti Futbol Ligi’nde, en köklü kulüplerden Omonia’da, 68 yıl aradan sonra ilk kez bir Kıbrıslı Türk resmi maçta forma giydi… Omonia ile ENI Digenis Ipsona takımları arasında Perşembe gecesi oynanan “Kıbrıs Kupası” maçında, 17 yaşındaki Kıbrıslı Türk futbolcu Tahsin Özler ikinci yarıda oyuna alındı… Tahsin Özler, İbrahim Aziz’den 68 yıl sonra Omonia’da forma giyen ilk Kıbrıslı Türk futbolcu oldu… Seninle gurur duyuyoruz Tahsin… Bir futbol aşığı ve Omonia sempatizanı olarak tek bir ricam olacak, çok çalış, disiplinli çalış, asla şımarayım deme, sadece futbolu ve ülkeni düşün; dileyen dilediğini söylesin… Seni izlemeye geleceğiz.