Aynı kamusal alanda yaşarken ortak bir gündemi oluyor hepimizin. Ülkede meydana gelen önemli bir gelişme, Başbakan’ın söylemiş olduğu bir söz filan mesela… Başka ülkelerde yaşayanlarla paylaştığımız global bir gündem de söz konusu tabii ama kendi dilimizle ifade edebileceğimiz, kendi yaşamımız üzerinde doğrudan etkileri olan bir yerel gündem merkezde duruyor doğal olarak. Ait olduğumuz kamusal alan içinde gündem olan konuda yaptığımız yorumlarla bir kümede yer alıyoruz. Bizim gibi düşünenlerin oluşturduğu bir küme bu… Bir başka kümede, tam da bizim gibi düşünmeyenler ama bir miktar tahammül edebileceklerimiz, bir diğer kümede ise nefret edilesi, karşıt bir tutum içinde olanlar var.
Bir konuda birileriyle aynı düşüncede olmamız pek çok başka konuda da aynı düşündüğümüzün bir göstergesi gibi ama her zaman böyle olmuyor tabii. Bir doğrultu meydana geliyor sadece… Farklılıklara rağmen birlikte ilerlediğimiz bir doğrultu. Bu kümelerin birine ait olmak iyi geliyor, güç katıyor, bir korunak oluşturuyor bize. Bu kümeler katılaşıyor sonra ve kendi kutsal ve lanetlenmiş olanlarını belirliyor. İçinde olduğumuz kümenin nefret nesneleri için takılan markaları kullanmamız bekleniyor. Kümenin jargonu aidiyetimizin en önemli nişanı haline geliyor.
Böyle bir aidiyet bize gerçekten içimizden geçeni, gerçek düşünce ve tutumumuzu unutturuyor bir süre sonra. Yalnızlaşmaktan korktuğumuz için bazı itirazlarımızı gömüyoruz, bazı ayrıntılardaki rahatsızlığımızı ifade etmekten imtina ediyoruz. Bir masada sohbet edip birlikte güzel vakit geçirirken, tam da “biz” söyleminin kollarına kendimizi bırakmışken akışı bozacak itirazımızı dillendirmek istemiyoruz.
Farklı tonlara izin vermeyen bir politik kültür bunun nedeni. Sükunetle birbirini dinleyememek… Bizim gibi düşünmeyene nefretle yaklaşmamız gerektiğini sanmak. Bize benzemeyenlere tahammülsüz olmak…
Bir yandan da bir ifade sorunu söz konusu… Bir şeyin tam da doğru olmadığını biliyorsundur ama sezgisel olarak ulaştığın itirazın altını dolduracak kelimelere, yeterli politik geri plana sahip değilsindir. Şu lanet olası sevilme, onay görme, ait olma ihtiyacıdır seni tam da katılmadığın cümlelerle birlikte yürümeye zorlayan; Bir grupla birlikte yürümenin rahatlığına teslim eden… Kırık dökük de olsa düşüncenin farklı tonlarını belirtmeni engelleyen.
Belirli bir politik grupla hareket ederken birilerine karşı yapılan adaletsizlik karşısında suskun kalabilmek tahammül edilemeyecek bir durum ama… Pek çok insan gerçekten kalbi ve düşüncesi öyle olduğu için değil ama hasbelkader içinde olduğu kümenin dışına düşmemek, yalnızlaşmamak için bir politik tutum içinde hareket ediyor.
Düşüncelerinden ötürü öfke duyduğumuz pek çok kişiyi kolayca ikna edebiliriz aslına bakılırsa. İçinde bulunduğu küme, aidiyet kurduğu politik gruptur bizim gibi düşünmesi çok olasıyken buna engel olan.
Birey olmamıza izin vermeyen “biz” davranışı içinde olmamızı dikte eden bir politik kültür bu… Onlar ve biz dikotomisine mahkum ediyor bizi. Bağlar kurmamızı, başkalarının gerçekliğini, o gerçekliğin içindeki köklü manayı anlamamızı engelliyor.
Radikal demokrasi bu açıdan çok önemli… Herkes görüşünü özgürce ifade edip karşısındakini ikna etmeye çalışır. İkna edemezse de birlikte var olur bir biçimde. Sürü davranışını kıran bir politik kültür getirecektir radikal demokrasi.
Politik tartışma ortamlarından kaçmamın bir nedeni var olan bu kültür ama bir başka nedeni de hangi kamusal alan içinde olduğuma dair belirsizlik. Kıbrıs’ın Güney’inde yaşayıp Kuzeyiyle daha fazla ilgili olup yılın önemli bir bölümünü de Türkiye’de geçirmem esas sorun… Bu bir sorun olduğu kadar bir avantaj da benim için. Bu yersizyurtsuzluk hali içinde politik angajmanlardan kaçınıp her yerde eğreti durabilmem mümkün olabiliyor. Böylelikle kendi düşüncem ve kalbimin ait olduğu gerçek bir yerden bakabilme olasılığım artıyor.
Burada bir yalnızlık, kimsesizlik duygusu var gibi görünse de “biz” duygusu içindeki sahteliği kıran bir şey en azından.
“Biz” olmanın vicdanı zedeleyen yanı olduğunun ve geçmişte beni en çok rahatsız edenin bu olduğunun farkına varmış bulunuyorum. Yalnızlık belki can acıtıcı ama bir başka açıdan da paha biçilmez bir ayrıcalık. Ayrıca bu dünyada “yalnızlar”dan oluşan bir başka kümeye aidiyet de söz konusu olabilir. Şu “Biz, biz olamayanlar” totolojisi yani… Böyle iyiyim doğrusunu söylemek gerekirse…