BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide, Cenevre’de gerçekleşecek Kıbrıs konferansında hedefin kapsamlı siyasi bir çözüme ulaşmak olduğunu, bunun da bütün başlıkların artık siyah renkle yazılması gerektiği anlamına geldiğini belirtti.
Eide, “En iyi ihtimal, Cenevre’de hepsi üzerinde anlaşmamız ancak önümüzdeki aylarda çok sıkı çalışılması lazım. Bu görüntüye, referandumların tarihinin de eklenmesi gerek” dedi.
Güvenlik ve Garantilerde gerçek bir değişiklik arayışında olunduğuna dikkat çeken Eide, Rum tarafında, “garantiler olursa hayır diyeceğini”, Kıbrıs Türk tarafında da “garantiler olmazsa hayır diyeceğini” söyleyen siyasiler ve sıradan insanlar bulunduğu hatırlatılması üzerine, “Cevap illa orta nokta değildir.. İnsanlar yıllardır çözümlerden birini veya diğerini savunduğu için bugüne kadar düşünmediğimiz yöntemlerle, güvenlik sağlayacak bir değişiklik yapılabilir” ifadesini kullandı.
Politis gazetesi, Eide ile yaptığı özel röportajı “Garantilere Kıbrıs Kalemi… Eide Politis’le, Liderlerin Masaya Bu Kadar Çabuk Dönmelerinden Duyduğu Şaşkınlığı Paylaştı” başlık ve spotlarıyla manşetten aktardı.
Eide, Mont Pelerin “fiyaskosundan” sonra Ada’da yaptığı dolaylı görüşmelerde liderlerin, anlaşmazlıklara karşın prosedürün başarısızlığa uğramasına müsaade edemeyeceklerini izlenimi edindiğine işaret etti.
1 Aralık Perşembe günü liderleri, yeni bir görüşme konusunda anlaşmaları umuduyla yeniden bir araya getirebileceğini sezdiğini belirten Eide, “Ancak nihayetinde sonuçlar çok daha iyiydi. Meseleyi o gece çözebileceğimizi zannetmiyordum. Yemek sırasında, beklememiz için bir sebep olmadığı ortaya çıktı. Biz de nihai aşamada ne olacağını, nasıl olacağını ve şartların olgunlaşıp olgunlaşmadığını konuşmaya başladık” dedi.
Eide, Türkiye ve Yunanistan’ın Kıbrıs sorununda ortak zemin bulmaya yakın olup olmadığına ilişkin soruya, “1 Aralık gecesi iki taraf, bundan sonra atılacak adımı belirlemek arzusundaydı ancak Aralık’ta görüşme mümkün değildi. Bunun için yeni yılın ilk çalışma haftası seçildi” yanıtını verdi.
Espen Barth Eide, şöyle devam etti:
“Yemeğin hemen ardından Atina’ya giderek Tsipras ve Kocas’la görüştüm, ardından Ankara’ya gittim. Meselenin artık iki ülkeyi en üst düzeyde ilgilendirdiğini söyleyebilirim. Garantörlerin, karar için, teorileri bir yana bırakıp, Kıbrıslılara yardım edebilir miyiz üzerinde odaklanma zamanıydı.
Gerek Atina, gerek Ankara, birbirlerinin cevaplarını bilmeksizin, kendilerini meşgul eden tek sorunun Kıbrıs olmadığını, hem birbirleri hem de AB ile aralarında birçok sorun bulunduğuna işaret ettiler. Kıbrısların ve benim Kıbrıs sorununa yoğunlaştığımızı anladıklarını ve Kıbrıs sorununun diğer bütün meselelere yardımcı olabileceğini söylediler.”
“GÜVENLİĞİN ÇÖZÜMÜ İÇİN GEREKEN ENSTRÜMANLARIN ÇOĞU DİĞER BAŞLIKLARDA”
Eide, “Kıbrıs sorunu diğer Türk-Yunan ilişkilerinden ayrılabilir mi?” sorusuna karşılık “önerim, şu anda Kıbrıs’a odaklanmamız gerektiğiydi.
Elbette diğer gündemlerini bir kenara bırakacakları peşin hükmü vermemeliyiz. Ancak Kıbrıs sorununu mümkün olduğunca (diğerlerinden) ayırabiliriz. İlk pozisyonları birbirinden uzak olsa da iki ülke belirli fikirleri görüşmek arzusundadır. Şimdilik gizli olan fikirleri görüştük, görüşüyoruz. Bir şey olabileceğini hissediyorum” yanıtını verdi.
‘Garantiler’ ve ‘müdahale hakkı’ kelimeleriyle anlamlarının Rum tarafının tepkisini çektiğine işaret edilerek, “taraflar, farklı isimlerle başka bir çerçeve yaratılması tuzağından nasıl kaçar? Hedefin, güvenlik çerçevesinde köklü değişiklik olması gerekmez mi?” sorusuna “Hedef, önemli değişiklik olmasıdır. Bu, bir tarafın gerilemesi gerektiği anlamına gelmez” yanıtını veren Eide, şöyle devam etti:
“Bir tarafın A, ötekinin B dediği zor ve duygusal açıdan yoğun konularda çözüm, illa A’da tam, B’de de yarıyı bulmanız değildir. Tarafların istediklerini kapsayan veya kökten farklı bir çerçeve yaratan bir C geliştirirsiniz. Buradaki mesele, bir tarafının ana endişe kaynağının öteki tarafın ana güvenlik kaynağı olmasıdır.
Yunanistan’da, gerektiği şekilde algılanmayan bir şey söyledim: Güvenlik başlığı yabancı askerlerin varlığının sonu ayağıyla ve garanti antlaşmalarına ne olacağı sorusuyla alakalı olsa da çözüm bulunması için gereken enstrümanların çoğu diğer başlıklardadır. Federal kurumların güvenilirliğinde, iki topluma eşit muamelede, yargı erkinin tarafsız işleyeceğinde ve öteki tarafın milliyetçi unsurlarının saldırı tehlikesi olmayacağındadır. Bunlar, askerler tarafından çözülmeyecek, gündelik endişelerdir. Bu, Güvenlik başlığının önemini azaltmıyor ancak geniş bir çerçevede bakmamız gerekiyor.”
“ARTIK GİZLİ DİPLOMATİK GÖRÜŞMELERDEN SÖZ EDİYORUZ”
Espen Barth Eide, Rum tarafında, “garantiler olursa hayır diyeceğini”, Kıbrıs Türk tarafında da “garantiler olmazsa hayır diyeceğini” söyleyen siyasiler ve sıradan insanlar bulunduğu hatırlatılması üzerine, “Cevap illa orta nokta değildir” dedi.
Eide, özetle şunları söyledi:
“İnsanlar yıllardır çözümlerden birini veya diğerini savunduğu için bugüne kadar düşünmediğimiz yöntemlerle, güvenlik sağlayacak bir değişiklik yapılabilir. Aranan gerçek bir değişikliktir, sadece isim değişikliği değil.
Kulağa müphem geldiğini biliyorum ancak artık, yalnızca iki tarafı değil, 4 taraf ve İngiltere’yi ilgilendiren, gizli diplomatik görüşmelerden söz ediyoruz.
Akıncı ve Anastasiadis, yapmaları gerektiği gibi, Kıbrıs halkının güvenliği üzerinde duruyor. Başka oyuncuları da soktuğumuzda görüşme genişler.
İngiltere faydalı olması için elinden geleni yapacağını söylüyor. Bu görüşmeye BM’nin de katılması gereklidir. Keza taraflara göre biz, ortak bir algı inşa edilmesine yardımcı olabilecek ara oyuncuyuz”
Uluslararası konferansa iki taraf ve garantör ülkeler dışında başka kimlerin katılabileceği sorusuna karşılık Eide, federal Kıbrıs’ın AB ülkesi olacağından, çözümün Avrupa müktesebatına tam uyumlu olması için AB ile yakın işbirliği yaptıkları yanıtını verdi.
Eide, AB’nin uluslararası konferansta komisyon tarafından temsil edilip, 6’ncı taraf mı olacağı sorusuna “AB’yi komisyon temsil edecek.
İsterseniz katılımcı sayabilirsiniz. Bu prosedüre girmiyoruz. AB garantörlerle aynı şey değil. 1960 antlaşmalarına da imza atmadı. Başka bir rol oynuyor” şeklinde yanıt verdi.
Espen Barth Eide, şunları da ekledi:
“AB, Bürgenstock’a da katılmıştı. Bürgenstock’u, tipi dışında başka hiçbir niteliğiyle kopya etmiyoruz. Anlaşılan o ki Bürgenstock’taki gibi Kıbrıslılar olacak, garantörler olacak, AB gözlemci olarak olacak.
Güvenlik Konseyi kendi rolünü oynayacak. Prosedürden her ne çıkarsa, gerek onay, gerek BM’nin yeni misyonuyla ilgili emir için, Güvenlik Konseyi’ne sunulacak. Güvenlik Konseyi’nin oynayacak bir rolü var ancak bunun konferansta olması şart değil.”
“ASIL SORU, İMZAYI BUGÜNKÜ CUMHURİYETİN Mİ YOKSA FEDERAL CUMHURİYETİN Mİ ATACAĞIDIR”
Espen Barth Eide, Rumlar arasında yoğun tartışılan konulardan birinin de “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin konferansta yer alıp almayacağı olduğu hatırlatıldığında “Bunun için, bazı şeylerin netleşmesi gerek” dedi.
Eide, şunları söyledi:
“Soru, üzerinde 3 değil 4 imza -garantörlerin ve Kıbrıs’ın- antlaşmalar için bir şey yapmamız gereken anın ne zaman geleceğidir. Çalışma konumuz, görüşmenin, bu antlaşmaların akıbetinin ne olacağı da dahil, resmin tamamını içermesidir. Ancak şu anda revize edilemezler çünkü referandumdan çıkacak sonuca bağlıdır. Yani değişikliğin içeriğinde anlaşmaya varılacak ancak görüşler, değişikliğin nasıl olacağını bildiğimizde ortaya konulacak. Ne zaman olacak sorusu, taraflar açısından büyük bir konu olmasına karşın basit bir ideoloji tartışması değil. Yıllardır, masaya taraflar yani Kıbrıslı Türk ve Rum liderler gelir ancak uluslararası antlaşmaları değiştirmemiz söz konusu olduğunda, Kıbrıs’ın tutacağı bir kalem daha gerekir. Soru da imzayı kimin atacağıdır.
Bugünkü Cumhuriyet mi yoksa Federal Cumhuriyet mi? Burada altını çizmem gerekir ki uluslararası konferans 12 Ocak’ta başlar ancak bitiş tarihini belirlemedik.”
“Yani hedef, uluslararası konferanstan sonuç çıkarsa referandum tarihinin de ilan edilmesi mi” sorusuna karşılık Eide “Konferansın hedefi, kapsamlı siyasi bir çözüme ulaşmaktır, bu da bütün başlıkların artık siyah renkle yazılması gerektiği anlamına gelir” dedi, özetle şunları ekledi:
“Müzakerelerde neredeyse iki paralel prosedür var: anlaşmazlıktan anlaşmaya doğru ilerleyen müzakereler ve uygulama. Müzakereler ne kadar ilerlerse, uygulanması gerekenler listesi de o kadar büyür. Örneğin; federal bir polis gücü gerekeceği konusunda anlaşmaya varıldı. Ancak yok, oluşturulması için de federasyon oluşumuna karar verilmesi gerek. Yine tek meşru para birimi olarak Euro’nun kullanılması konusunda anlaşmaya varıldı ancak uygulanması için anlaşma gerekli. En iyi ihtimal, Cenevre’de hepsi üzerinde anlaşmamız ancak önümüzdeki aylarda çok sıkı çalışılması lazım. Bu görüntüye, referandumların tarihinin de eklenmesi gerek.”
Eide, bu hafta yeniden görüşülmeye başlanan görüşmelerde dönüşümlü başkanlık, toprak ve mülkiyet gibi konularda ilerleme olup olmadığı sorusuna karşılık da “5 başlıktaki bütün konular görüşülüyor. Ancak sadece belli zamansal konjonktürlerde kapanabilecek şeyler var. Bu nedenle, az sayıda konunun, belki taraflardan her biri için bir konunun, sadece kapsamlı anlaşma çerçevesinde halledilebileceğini anlamamız gerek” dedi, şöyle devam etti:
“Bu da al-ver’le olmaz. Ancak anlaşma olduğunu bilirseniz atacağınız küçük adımlarla olur.9 Ocak’tan önce olabildiğince çok meselenin netleştirilmesine çalışılıyor ki sonrasında, hangi noktada olduğunu bildiğimiz ancak en sonda kapanabilecek bu özlü konulardan bazılarına girebilelim. Önemli bir şeyi de vurgulamak isterim. Takvim olması tek başına, daha önce yapılamayacak görüşmeleri mümkün kılıyor.”