2008 yılında bu sayfalarda yayınladığımız yazının devamı şöyleydi:
“Bu Kıbrıslırum okurum onların daha sonra Baf Ormanı’nın içlerinde bir noktaya taşındığını anlatıyordu. Ona köyde anlatılanlara göre, Cengiz Ratip ve Turgut Sıtkı’nın gömüldüğü yer, bir yamacın altı imiş. Daha sonra bu alana iki basamak halinde çam ağaçları ekilmiş. Bu yeri bana gösterebileceğini söylüyordu...
Kayıplar Komitesi’nden yetkililerin de bizimle birlikte Pomo’ya gelmesi için ikna etmem gerekiyordu. Kıbrıslırum okurum bunu kabul ettiğini söyleyince, “Öyleyse vaktin varsa, hemen kayıplar konusunda araştırmaları yürüten Kayıplar Komitesi yetkilisi Bay Ksenofon Kallis’e gidelim – bana anlattıklarını ona da anlatırsın ve bir gün kararlaştırıp hep birlikte Pomo’ya gideriz” dedim ona... POLİTİS’ten hemen çıkarak derhal Kallis’in ofisinin yolunu tuttuk. Kıbrıslırum okurum, Kayıplar Komitesi yetkilisine yaptığı araştırmanın sonuçlarını anlattı. Ve Ekim ayının ilk günlerinde Pomo’ya gitmek üzere sözleştik. Kıbrıslırum okurum bize bu yeri gösterecekti.
Ben ABD’ye gitmeden önce, Pomo’daki bu yerin Kayıplar Komitesi’nin bilgisine gelmesini istiyordum. Bu yüzden 3 Ekim 2008 Cuma günü Kayıplar Komitesi’nden bir araştırma görevlisi, Kayıplar Komitesi araştırma uzmanı Ksenofon Kallis, ben ve Kıbrıslırum okurum Pomo’ya gittik.
Burası o kadar inanılmaz bir yerdi ki! Pomo’yu geride bırakıp barajın yanında durduk. Okurum bize, Cengiz Ratip’le Turgut Sıtkı’nın ilk gömüldüğü noktayı gösterdi... Sonra Baf Ormanı’nın içlerine doğru yolaldık. Yarım saat kadar gittikten sonra, okurumuz bizi bir kavşakta durdurdu. Aşağı indik... Köyde anlatılanlara göre, bize bir yamacın diplerini gösteriyordu. Burada fotoğraf çektik. Kayıplar Komitesi yetkililerinin bu yeri tekrar bulabilmesi için, buraya nişanlar koyduk.
Çam kokuları arasında, yalnızca yabani keçilerin dolaştığı, toprak bir yoldaydık... Burada yalnızca rüzgarın sesini duyabilirdiniz...
Pomo’da insanların 100 yaşına kadar yaşayabildiğini anlatıyordu okurum... Kuşlar ötüşüyordu, Kıbrıs’ta böyle bir yer olduğunu asla bilemezdim. Çekeceğim fotoğraflar, bu sessizliği ve bu kokuyu asla yansıtamazdı...
Pomo’ya gidiş dört saat, dönüş de dört saatti yani sekiz saatlik bir yol katetmiştik! Eğer Limnidi Kapısı açılmış olsaydı, bu, daha az zahmetli bir yol olacaktı...”
DEVAM EDECEK