Prof. Dr. Ahmet Sözen: Ciddi bir adım ancak beşliden sonra mümkündür

Berlin’de yapılacak gayrı resmi üçlü görüşmenin olası sonuçlarını Yenidüzen’e değerlendiren Prof. Dr. Sözen, “25 Kasım’da durumun fotoğrafı çekilecek ve üç garantör ülkenin üzerine de tatlı tatlı bir baskı yapılacaktır” dedi.

Ödül Aşık ÜLKER

Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Sözen, Kıbrıs meselesinde ciddi bir gelişme beklemenin ancak üç garantör ülkenin de dahil olacağı beşli bir görüşmeden sonra mümkün olabileceğini söyledi.

BM Genel Sekreteri Guterres’in son raporunu ve yarın Berlin’de yapılacak gayrı resmi üçlü görüşmenin olası sonuçlarını Yenidüzen’e değerlendiren Prof. Dr. Sözen, “25 Kasım’da durumun fotoğrafı çekilecek ve üç garantör ülkenin üzerine de tatlı tatlı bir baskı yapılacaktır” dedi.

Prof. Dr. Sözen, “‘Kıbrıs’ta iki lider stratejik anlaşmaya gidecek yolu açmak için önemli ilerlemeler sağladı, üç garantör ülke de bu yeni sürece destek verirlerse stratejik anlaşmaya çok rahat varırız’ gibi bir açıklama bekliyorum, bu kötü bir sonuç değildir ama umutlarımızı çok yükseltecek bir şey de olmayacaktır” diye konuştu.

Prof. Dr. Ahmet Sözen, şunları da söyledi:

“Edindiğim izlenim Türkiye’nin şu anda Kıbrıs meselesi konusunda çok aciliyet duygusu içinde olmadığı, çok hızlı hareket etme niyetinde olmadığı yönündedir. Belki de özellikle Nisan 2020’de Kıbrıs Türk tarafında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimini  bekliyor, seçimden sonra bir adım atacaktır.”

“Bir tur daha deneme...”

  • Soru: İki lider New York’ta BM Genel Sekreteri Guterres ile ayrı ayrı görüştü, sonrasında da 25 Kasım’da Berlin’de üçlü görüşme yapılacağı açıklandı. Bu arada Genel Sekreter bir rapor hazırladı ve “Kıbrıs’ın insanları bu kez durumun farklı olduğunu bilmeyi hak ediyor” dedi. Bu kez farklı olan nedir?
  • Prof. Dr. Sözen: Sanıyorum Genel Sekreter özellikle Crans Montana’da Uluslararası Kıbrıs Konferansı’nın çöküşünden sonra, son 2.5 yılda iki taraf arasında ciddi anlamda hiç bir müzakere olmadığını ve buna ek olarak iki tarafta da B Planı seslerinin yükseldiğinin farkına varmıştır. Yani eğer bu iş belli bir süre içerisinde çözümlenemezse gidişat bunun ilanı olacaktır gibi bir ima var diye düşünüyorum. Ama uluslararası toplumun bir tur daha deneme yapma yönünde bir duruşu var, madem ki iki lider de Crans Montana’dan sonra tekrar bir diyalog içine girdi, iki bölgeli, iki toplumlu federal model üzerinde bir deneme daha yapmayı planlıyorlar. Ama Genel Sekreter’in böyle bir tabir kullanması “Artık Kıbrıs konusunda bir sona doğru geliyoruz. Artık eskisi gibi yani 2004’teki referandum sonrasında ya da Crans Montana’daki çöküş gibi bir şey yaşanmayacaktır, böyle bir durum olmayacak” diyor.  Kısacası bu iş ya başarıya gidecek ya da bu işin bu şekilde çözülmeyeceği ilan edilecek. Bence Gutereres’in sözleri bunun imasıdır.
     
  • Soru: “Bu işin bu şekilde çözülmeyeceğinin” ilan edilmesi durumunda ne gibi gelişmeler olabilir?
  • Prof. Dr. Sözen: “Böyle bir gelişmeyi kesinlikle bu üçlü zirve sonrası beklemiyorum. Böyle bir açıklama, eğer ilerde yapılacaksa, ancak üç garantör ülkenin de katıldığı ve başarısız olan bir süreçten sonra yapılabilir, ki bunun da olasılığının çok yüksek olmadığını düşünüyorum.

“Edindiğim izlenim Türkiye’nin şu anda Kıbrıs meselesi konusunda çok aciliyet duygusu içinde olmadığı, çok hızlı hareket etme niyetinde olmadığı yönündedir. Belki de özellikle Nisan 2020’de Kıbrıs Türk tarafında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimini  bekliyor, seçimden sonra bir adım atacaktır”

 

“Türkiye seçimden sonra bir adım atacak”

  • Soru: BM Genel Sekreteri’nin Geçici Kıbrıs Özel Danışmanı Jane Hole Lute zaman zaman adada ve garantör ülkelerle temaslarda bulundu. Liderlerle yaptığı son görüşmelerden sonra Atina ve Ankara’ya gitmemiş olması dikkat çekti. Bu nasıl yorumlanabilir?
  • Prof. Dr. Sözen: Bir önceki gelişinde 6-7 günlük bir kamp kurmuştu. Son ziyaretinde böyle olmasını beklemiyordum çünkü bir önceki gelişinde referans şartlarında belli ilerlemeler olmuştur. Benim hissiyatım, bu bir belgeye dayanmıyor ama bu kadar yıldır bu konulara kafa yoran birisi olarak benim hissiyatım referans şartlarında anlaşılamayan yerlerin çözülmesi sadece iki lidere kalmış değil diye düşünüyorum. Yani üç garantör ülkeyi de ilgilendiren konular vardır. İki tarafla ilgili yapılması gerekenlerde bir önceki seferde bir noktaya varıldı. Bundan sonraki kısım garantör ülkeleri de ilgilendirir. Bunu teyit edemem ama özellikle garantör ülkelerin basına yaptıkları açıklamalardan edindiğim izlenim Türkiye’nin şu anda Kıbrıs meselesi konusunda çok aciliyet duygusu içinde olmadığı, çok hızlı hareket etme niyetinde olmadığı yönündedir. Belki de özellikle Nisan 2020’de Kıbrıs Türk tarafında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimini  bekliyor, seçimden sonra bir adım atacaktır. O yüzden Lute’ye Türkiye, bir garantör ülke olarak randevu vermemiş olabilir.

Türkiye kendini yeni dünya düzeni içinde hangi güvenlik çemberi içinde konumlayacaktır?

  • Soru: Bunu Türkiye ile Cumhurbaşkanı Akıncı arasındaki gerginlikle bağlantılı yorumlayabilir miyiz?
  • Prof. Dr. Sözen: Evet, Türkiye hükümeti ile KKTC Cumhurbaşkanı arasında özellikle son aylarda Kıbrıs meselesi ve izlenilecek metotla alakalı farklılıklar var, bunlar önemli faktörlerdir. Bunlardan da öte sanıyorum Türkiye’nin daha geniş anlamda önümüzdeki dönemde bölge ve dünya politikaları içinde nerede olmak istediği, kendine biçtiği rolle ilgili yeniden bir yapılanma var. Fransa Cumhurbaşkanı Makron “NATO’da beyin ölümü gerçekleşti” diyor. Gerçekten böyle bir şey var mı? Bir yandan Türkiye’nin NATO’yla olan ilişkisi son yıllarda tartışılıyor, diğer yandan Rusya’dan aldığı S-400’ler var, şimdi F-35 alamazsa Rusya’dan uçak da satın alacak. Bütün bunlar “Türkiye’de bir eksen kayması mı var? Türkiye NATO’dan çıkıyor mu? Türkiye eğer çıkarsa kendini yenidünya düzeni içinde hangi güvenlik çemberi içinde konumlayacaktır?” tartışmaları da var. Bunların da bir miktar Türkiye’nin gerek Kıbrıs meselesiyle ilgili gerekse Doğu Akdeniz’de atacağı adımları şekillendiriyor diye düşünüyorum.

 

“Kıbrıs meselesinde ciddi bir adım, ciddi bir gelişme beklemek ancak üç garantör ülkenin de dahil olacağı bir konferanstan yani beşli görüşmeden sonra mümkündür”

 

“Kıbrıs Türk tarafının korkacağı fazla bir şey yok”

  • Soru: Referans kavramlarının Kıbrıs’taki iki tarafın kararlaştıracağı kısımlarının büyük ölçüde tamamlandığını düşündüğünüzü söylediniz...
  • Prof. Dr. Sözen: Crans Montana öncesinde sizinle yaptığımız ve “çöküş yıkıcı olur” başlığıyla verdiğiniz mülakatta söylediğim gibi, Kıbrıs meselesinde iki konuda tıkanma var, birisi siyasi eşitlik ve kararlara etkin katılım, diğeri de güvenlik-garantiler konusudur. Siyasi eşitlik ve kararlara etkin katılım konusunda Kıbrıs Türk tarafının korkacağı fazla bir şey yoktur çünkü bunlar artık çok yerleşmiş parametrelerdir, BM belgelerine geçmiştir. Kıbrıs Türk tarafının çok korku içine girmesinin paranoya olduğunu düşünüyorum. Güvenlik- garantiler konusunda da Kıbrıs’taki taraflar kendi başına karar verme yetkisine sahip değildir,  üç garantör ülkenin de buna dahil olması lazım. Bu denklemi kurarken şunu da düşünüyorum, Kıbrıs Rum tarafının siyasi eşitliği kabul etmekten başka seçeneği yoktur ama bunu kabul ederken güvenlik-garantiler konusunda ne alacağını görmek istiyor. Onu görmeden de siyasi eşitlik dosyasını yıllardır kapatmıyor. O yüzden Kıbrıs meselesinde ciddi bir adım, ciddi bir gelişme beklemek ancak üç garantör ülkenin de dahil olacağı bir konferanstan yani beşli görüşmeden sonra mümkündür.

“Büyük bir beklenti içine girmemek gerekir”

  • Soru: Bu durumda 25 Kasım’daki üçlü zirve ne anlama gelir?
  • Prof. Dr. Sözen: Üçlü zirvede Genel Sekreter belki tarafların referans şartları konusunda çok yakın olduğunu, sürecin devam ettiğini deklare edecektir, Kıbrıs’ta yaşanan tansiyonu bir miktar düşürecektir. Büyük bir beklenti içine girmemek gerekir. Ancak üç garantör ülkenin de katılacağı beşli bir toplantıda yeni güvenlik-garantiler sisteminin ne olacağı tartışıldığı zaman al-ver yaşanırsa, o zaman bir stratejik anlaşmaya çok yakın oluruz diye düşünüyorum.
     
  • Soru: BM Genel Sekreteri son raporunda üçlü görüşmenin ileriye yönelik adımların belirlenmesinde yapıcı rol oynama potansiyelinde olduğunu belirtti. Üçlü toplantıda beşliye giden adımlar belirlenebilir mi?
  • Prof. Dr. Sözen: %100 belirleyemezler, bir kısmını belirleyebilirler, diğerlerinin belirlenmesine üç garantör ülkenin de dahil olması lazım. BM Genel Sekreteri’nin şu anda kapalı kapılar ardında hangi ülkelerle istişare içindedir, üç garantör ülkeyle bizzat kendisi veya hangi ülkeleri aracı koyup neler pişirdiğinin kokusu çıkmadı... Belki de hiç bir şey yoktur ama belki de arka planda bu konularda bir faaliyet vardır ve yeterince olgunlaşmış değildir.
     
  • Soru: Rum basınının “ya referans şartlarında anlaşma ilan edilecek ve beşli konferans çağırılacak ya da Lute’un çekildiği ilan edilecek” iddiasına katılmıyorsunuz...
  • Prof. Dr. Sözen: Lute’un çekileceğine dair beklentim sıfırdır.

“Maraş 2020 sonuna kadar açılamaz”

  • Soru: Raporda Maraş konusuna da değiniliyor ve BM Güvenlik Konseyi kararlarına uygun olmayan hiç bir adımın atılmaması gerektiğinin altı çizilirken, Başbakan Yardımcısı Maraş konusunda BM ile görüşmüyor, Başbakan Ersin Tatar Maraş’ın 2020 sonunda açılacağını açıklıyor. Maraş’ta BM ile temas etmeden atılacak adımlar Kıbrıs konusundaki süreci nasıl  etkileyebilir?
  • Prof. Dr. Sözen: Benim katıldığım toplantılarda, yaptığım görüşmelerde, özellikle BM yetkilileriyle temaslarımda edindiğim izlenim şudur, Kıbrıs Türk tarafı bugüne kadar Maraş konusunda yaptığı açıklamalarla BM kararlarını ihlal etmiş değildir, henüz fiiliyata dökülmüş bir şey yoktur. Ama BM bunun uyarısını yapma ihtiyacı duyuyor, “kararlara ihtilaflı şekilde adım atma, olacakların müsebbibi sen olursun, bir sonraki raporda bunu deşifre ederiz” diyor.
    Maraş’ın açılma konusuna gelince, bugün karar verilse Maraş ertesi gün açılamaz. 3-6 ay, bir sene sonra bile açmanız mümkün değildir. Çünkü 74’den bugüne, 45 senedir altyapısı tamamen harap olmuş bir şehir var. Maraş’ı açabilmek için altyapıyı götürmek gerekir. Bunun yanında oradaki binaların hangilerinin yıkılacağı, hangilerinin güçlendirilebileceğine dair testlerin yapılması lazım ki bu testleri yapmak da bir zaman alır. Eğer düzgün bir şekilde açacaksanız, bu da 2020 sonuna kadar yapılamaz diye düşünüyorum.

Sünnetçi korkusu...

Maraş’ın açılması konusu nereden çıktı? Bence bunun arkasında iki sebep vardır, birincisi en önemli sebep AİHM’de mülkiyet ihlalleriyle, özellikle Kapalı Maraş’taki mülklerle alakalı davalar var  ve bunlar yavaş yavaş sonuca gidiyor yani Türkiye çok ciddi tazminatlarla karşı karşıya kalacak. Türk tarafı daha 2006’da Taşınmaz Mal Komisyonu’nu kurdu ve bu AİHM tarafından iç hukuk yolu olarak kabul edildi ancak Kapalı Maraş TMK’nın yetki alanı içinde değil. Sanıyorum şimdi yapmaya çalışılan Kapalı Maraş’ı askeri bölge statüsünden çıkarıp TMK kapsamına almaktır. Maraş’ın gündeme getirilmesinin ikinci sebebi de Kıbrıs Rum tarafının Doğu Akdeniz’de attığı tek taraflı adımlara bir misilleme yapmaktır diye düşünüyorum. Yani “Sen bunu yaparsan, ben de bunu yaparım ”şeklinde, tabiri caizse, bir sünnetçi korkusu vermektir.

“Suçlama oyunu var olan zehirli atmosferi daha da zehirler”

  • Soru: Guterres son raporunda toplumları yeterince bilgilendirmediğini ve ortamı iyileştirmediğini de söylüyor. Liderlerin Crans Montana’dan bugüne tutumlarını siz nasıl görüyorsunuz?
  • Prof. Dr. Sözen: Crans Montana’dan sonraki beyanatlara baktığım zaman maalesef istenilen düzeyde olmayan açıklamalar oldu. Çoğu zaman kısır döngü gibi, bir tarafın söylediğine diğer tarafın cevap verme ihtiyacı hissetmesiyle bir suçlama oyunu oluyor. Maalesef iki taraf da bu oyuna düşmüştür. İki taraf da “suçlama oyunu yapmak istemem” diyor ama bunu yapıyor. ortamı iyileştirme istenilen düzeyde maalesef olmadı, ama zaten olmasını beklemek de saflık olur çünkü Temmuz 2017’den beridir müzakere süreci yok. Bir müzakere süreci olmadığında da ne beklersiniz? Temas olmadığı zaman ortalık güllük gülistanlık olmaz, tam tersine bu suçlama oyunu giderek yükselir ve var olan zehirli atmosferi daha da zehirler. Maalesef böyle bir dönemden geçiyoruz.

“Cumhurbaşkanı, Kıbrıs Türk toplum lideri 5 yıllığına seçilir. Seçimde aldıkları yetki bir sonraki seçim gününe kadar devam eder. Gönül ister ki bir toplum lideri bir yere gittiği zaman siyasi partilerin, en azından çoğunun desteğini alsın ama şu anda öyle bir ortamda değiliz. Her ne kadar da kimse resmen cumhurbaşkanlığına adaylığını açıklamamış olsa da seçim kampanyası başlamıştır. Bu siyaset oyunlarını o kampanyanın parçası olarak görüyorum”

 

“Cumhurbaşkanı’nın seçimde aldığı yetki bir sonraki seçim gününe kadar devam eder”

  • Soru: Cumhurbaşkanı’na karşı içte olan saldırılar, yapılan muhalefet Berlin’de kendisini sıkıntıya sokar mı?
  • Prof. Dr. Sözen: Cumhurbaşkanı, Kıbrıs Türk toplum lideri 5 yıllığına seçilir. Seçimde aldıkları yetki bir sonraki seçim gününe kadar devam eder. Gönül ister ki bir toplum lideri bir yere gittiği zaman siyasi partilerin, en azından çoğunun desteğini alsın ama şu anda öyle bir ortamda değiliz. Her ne kadar da kimse resmen cumhurbaşkanlığına adaylığını açıklamamış olsa da seçim kampanyası başlamıştır. Bu siyaset oyunlarını o kampanyanın parçası olarak görüyorum.

Hidrokarbon...

  • Soru: Guterres raporunda, hidrokarbon konusundaki gelişmelerin gerginliği tırmandırdığına vurgu yapıyor. Ayrıca bu konunun Kıbrıs sorununa karşılıklı kabul edilebilir ve kalıcı çözüm bulunması için güçlü bir teşvik oluşturması gerektiğini söylüyor...
  • Prof. Dr. Sözen: Genel Sekreter burada şunu ima ediyor, “siz bu konuyu egemenlik hikayesiyle boğmayın, bu konuda işbirliği yapın.” Bu hem Kıbrıs Rum tarafına hem de Türkiye’ye mesajdır. Rum tarafına mesajı, “dünya seni Kıbrıs Cumhuriyeti hükümeti olarak kabul ediyor ve egemenlik hakkını tanıyor ama bu konuda bu kadar katı olma, tam tersine işbirliğine git”, Türkiye’ye mesajı da “işleri tırmandırmayın, güç gösterisi yapmayın” şeklindedir. Genel Sekreter raporunda tarafları aklıselime, sağduyuya davet ediyor ama tarafların bunu ne kadar kale alacağı ayrı bir mesele.

 

“Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce üç garantör ülkenin sürece angaje edilip edilememesi önemli bir gösterge olacaktır. Önümüzdeki birkaç ay içinde Guterres, bizzat kendisi veya aracılarla, üç garantör ülkenin yapıcı şekilde bir araya gelip görüşmesini sağlayabilirse, o zaman stratejik anlaşma yönünde bir adım olma olasılığı artar. Bunun olasılığı çok yüksek değildir ama olma ihtimali de vardır”

 

“Üç garantör ülkenin de bu sürece angaje olması gerekir”

  • Soru: Guterres, siyasi süreçteki kesintinin ve sürecin geleceğine dair belirsizliğin, adadaki durumu giderek daha karmaşık hale getirmesine rağmen, Kıbrıs’taki iki tarafın ve garantör güçlerin Lute ile yapıcı görüşmeler gerçekleştirdiğini ve bunun barış umutlarının canlı kalmasına yardımcı olduğunu da söylüyor...
  • Prof. Dr. Sözen: Katılıyorum. Kıbrıs içinde bir hareket var. Lute’nin bir önceki gelişinde adada 6-7 gün kalması birçok konuda önemli ilerlemeler olduğunun bir göstergesidir ama bu tek başına yeterli değil, üç garantör ülkenin de bu sürece angaje olması gerekir.

 

“25 Kasım’da durumun fotoğrafı çekilecek ve üç garantör ülkenin üzerine de tatlı tatlı bir baskı yapılacaktır. Yani ‘Kıbrıs’ta iki lider stratejik anlaşmaya gidecek yolu açmak için önemli ilerlemeler sağladı, üç garantör ülke de bu yeni sürece destek verirlerse stratejik anlaşmaya çok rahat varırız’ gibi bir açıklama bekliyorum, bu kötü bir sonuç değildir ama umutlarımızı çok yükseltecek bir şey de olmayacaktır”

 

“25 Kasım’da durumun fotoğrafı çekilecek”

  • Soru: 25 Kasım’da ne olursa “bu görüşme olumlu geçti” diyebiliriz?
  • Prof. Dr. Sözen: Olumsuz bir sonuç çıkacağını düşünmüyorum. Sürecin kopması, Lute’nin çekilmesi, “Kıbrıs’ta bir federal çözüm mümkün değildir, taraflar arasında bir uçurum vardır” gibi bir sonuç çıkarsa bu en kötüsü olur ama bunun olmasının ihtimali bence %0.                  25 Kasım’da çıkacak sonuç beklenen sonuçtur, “referans şartlarında oldukça önemli ilerlemeler kaydedildiği, bir sonraki aşamada üç garantör ülkenin de dahil olacağı bir süreç olmalıdır” gibi bir açıklama olmasıdır. 25 Kasım’da durumun fotoğrafı çekilecek ve üç garantör ülkenin üzerine de tatlı tatlı bir baskı yapılacaktır. Yani “Kıbrıs’ta iki lider stratejik anlaşmaya gidecek yolu açmak için önemli ilerlemeler sağladı, üç garantör ülke de bu yeni sürece destek verirlerse stratejik anlaşmaya çok rahat varırız” gibi bir açıklama bekliyorum, bu kötü bir sonuç değildir ama umutlarımızı çok yükseltecek bir şey de olmayacaktır.
    Kuzey Kıbrıs’taki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce üç garantör ülkenin sürece angaje edilip edilememesi önemli bir gösterge olacaktır. Önümüzdeki birkaç ay içinde Guterres, bizzat kendisi veya aracılarla, üç garantör ülkenin yapıcı şekilde bir araya gelip görüşmesini sağlayabilirse, o zaman stratejik anlaşma yönünde bir adım olma olasılığı artar. Bunun olasılığı çok yüksek değildir ama olma ihtimali de vardır.

 

Röportaj Haberleri